198. Kaset



Kaset 198  08/12/1963    90dk. (Düzenlenmemiş Metin)



Diğeri aşkdan doğan ahlak. Vazifeden doğan ahlaka anne olarak, menşe olarak akıl olduğunu söylemişdik. Aşkdan doğan ahlakın da mastarı, menbaı, annesi kalb olduğunu izah etmişdik. Gerek vazife, aşk, akıl, kalb bunlar mânayı insaninin birer vasfı olması hasebiyle mevzuun en büyük rüknünü insan mefhumu teşkil etmektedir. İnsan. Ve biraz anlatılması zor olan kısım da burasıdır. Zira insan, iki vechesi var, bir vechesi âlem i hilkate rabtedilmiş yani bu mazahire, içinde yaşadığımız, idrak ettiğimiz ve edemediğimiz hilkat denilen sahaya bağlanmış, bir vechesi de âlem i kudrete rabtedilmiş. Âlemi hilkate rabtedilen vechesinde insan bir hayli görüşebilir konuşabilir fakat âlem i kudrete merbut olan kısmını layıkıyle anlatmaklık beşeri tâkatın dahilinde değil. Fakat hiç de bir şey söylenmeden geçilmez. Yani insan, Hakk’ın Cemal ve Celal sıfatlarına mazhar olmuş. İnsan da Hakk’ın hangi ismi galib ki her insanı ona göre tarif edebilelim. İnsan dendiği vakitde her insanın tarifi lazım. Dikkat edin bunu ilk defa söylüyorum. İnsanın, bir kül halinde tarifi var bir de her insanın ayrı ayrı tarifi var. İnsan, Hakk’ın isimlerine mazhar olmuş ve hangi ismi kendisinde galib ise Hakk’ın, insan o ismi taşıyor. Onu nasıl biz tayin edebilir de ve onu tarif edebiliriz. Tarif edemeyiz. Anlaşılıyor ki demek insan, zübde i kainat, zübde i kainat ı cihan. Cisim itibariyle bir haç fakat mânası itibariyle de ruh u pak ve netice i devri eflak dir. O netice i devr i eflak olan bir varlığı, layıkıyle tarif, beşerin gücü dahilinde değildir. İnsan, kalb denilen bir varlığa sahib. Kalbi, havatırdan bir an hali değildir. Ve o havatırı da sen kendin zabtedemezsin. Bilmezsin de yarın hatırına ne hutur edeceğini bilen bir kimseyi bana gösterebilir misin? Yaratırım maratırım der ama bırak şu yaratmayı filan bir saat sonra senin hatırından  neler geleceğini sen bilir misin? Sen o kadar acizsin. Kalbi, havatırdan bir an hali değil. Hâtır ise ya şerr i mahtdır veya hayrı mahsdır. Biri ruhanidir biri şeytanidir. Nasıl teker teker insan tarif edilebilir? Yine bişey anlatamıyorum galiba? Bunları söylemekden maksadım, insanın mevcudat içersinde büyük bir varlık olduğunu ve kendisinin Kudret’e muhatab olarakdan yaratıldığını, kendisinde muazzam bir hazine bulunduğunu idrak edib, kalbi herşeyi cami olduğunu duyarak hiçbir vakit satılmamasını, seciye i insanisini, fıtrat ı selimesini ayak altına atmamasını ve netice itibariyle bu âlemden, asıl hayatının başlayacağı âleme alın akıyla gidebilmesinin anlarını bulmasını tarif içindir. Biliyorsunuz ki gelmemizde hiç birimizin ihtiyarı yok bunu her konuşmada tekrar ediyorum. Hiç birimize sorulmadı “beyefendi, hanımefendi bir âlem i şuhud vardır, bir darr ı ibtilâ vardır. Dünya denilen ikbalinde hüda, idbarında fecia gizlenmiş ve bunu her an biz müşahade ederiz. Her an görürüz böyle bir âlem vardır. Zahirde tatlı gibi gözükür fakat içi karmakarışıkdır. Sizi, size anlatmak için Kudret, saltanatının icabı, azametinin iktizası , hikmet i meskut ul arz. Bazı insan ister ki Allah’ın bütün idaresini, bütün iradesindeki tecelliyi tahlil edeyim. Sen asker olursun kumandan sana yat yere der şurda çamur var diyemezsin. Kendi cinsinden bir kumandana şurada çamur var diyemezsin.Yaa malik el mülk Allah iradesine emrine niçin neden .. bana sorun der. Fakat edebi muhafaza ederekden o kadar Kerim dir ki o kadar âtıfeti boldur ki “efela yetefekkerun”  der. Olanı görmeden hakkıyle lazım gelen sıcaklığı duymadan bana teslim olmayı da ben istemem der. Bilmem bişey anlatabiliyo muyum? Fakat dün vücudu yok, bugün bir vücud u hayale sahib, yarın da o vücud u zahirisinin yok olacağı muhakkak. Dün ismi yok,resmi yok, cismi yok kendi kendisinden haberi yok hiçbir defterde tanınmışı yok, muhiti bilmez, etrafı bilmez kendi kendisinin varlığını bilmez. Şimdi isim almış, resim almış, vesim almış yarın da yine nabud olacağı muhakkak e bütün vücudların sahibine karşı azamet yarışına kalkmak biraz acayip olur mu olmaz mı  artık onu  insafa terkederiz.O insafın bileceği bir iş. “Vücud, cud u ilahi, hayat bahş ı kerim nefes atiyye i rahmet kelam fazl ı kadim. Beden, binay ı Hüda ruh, nefha yı tekrim. Kuvva, vedia yı Kudret .Hayat, vaz ı hakim. Bu kârhânede neyim bilsem nem var benim?” Yap bakalım bir tahlil. “Vücud, cud u ilahi, hayat bahş ı kerim nefes atiyye i rahmet kelam fazl ı kadim. Beden, binay ı Hüda ruh, nefha yı tekrim. Kuvva, vedia yı Kudret .Hayat, vaz ı hakim. Bu kârhânede  bilsem neyim nem var benim?” Varsa koy orta yere bişey. Deden nerde? Karun kadar hazinen olsa, Şeddad kadar cennet yapsan, Firavuna verilen mühlet kadar rububiyet davası açsan neticede istikamet karşıki çukura boyunun aldığı kadar toprağa girmekdir. Geçen konuşmada söylediğim gibi. Ecel, emele güler. Kader, hazere güler. Takdir, tedvire güler. Sen ara yerde bak ben yakarım yıkarım ezerim de. Püü ne yakanları, ne yıkanları, ne ezenleri yer adamı yer. Onun için burada teslim kokusunu almanın çaresine bak. “Mani i suturu kainatı ezber et zira serapa hıfza şayan bir kitabı hayret eczadır. Okursan dide i iman ile teslim edersin kim.Hüda’dan maada her şeyde butlan aşikardır.” Allah’dan başka ne varsa hepsinde butlan meydandadır. Hiç bişey yok başka yerde. “Mani i suturu kainatı ezber et zira serapa hıfza şayan bir kitabı hayret eczadır. Okursan dide i iman ile teslim edersin kim.Hüda’dan maada her şeyde butlan aşikardır.” O halde faniyi bâki ile değiştirin der ahlak. Ahlak, adama ne der İlk dersde? Fâniyi, bâki ile değişmenin çaresini ara der yanarsın der. Ne demek fani? Sen der. Niye? Dün, bugün için rüya demek ki fâni. Dün gitti. Bugün de yarın için rüya. Demek ki fâni bugün de gitti. Yarın da öbürsü gün için fâni. O halde gitti hepsi fâni. Gel bunu hiç gitmeyene ver de bâki ile bâki ol. Anlatabildik mi acaba? Ahlakın verdiği ilk ders ve son ders bundan ibaretdir. Bunun ara yerinde tabi şubeleri vardır. Hakiki insan, likaullah devletine nail olan insandır. Ondan mahrum olan henüz makam ı insaniyete ayak basmamışdır der ahlak. Bir daha tarif edeyim; hakiki insan, likaullah devletine nail olan insandır yoksa yürüyüb gezen kimse değildir.Oturub kalkan konuşan adam değildir. Ya kimdir hakiki insan? Kim ki likaullah devletine nail olmuşdur hakiki insan olmuşdur.
                                                                                              --/-
                                                                                              -2-

Gelmede gitmede ihtiyarımız yok.Fikrini yokla. İnsanın kıymeti, fikrinin kıymetine bağlıdır. Endişen nedir? Endişen gül müdür diken midir? Endişen gülse gülşende yaşıyorsun. Dikense külhanda yaşıyorsun yaşayış tarzını değiştir. Onun için ahlak der ki kişinin kıymeti, fikrinin kıymetine bağlıdır der. Kişinin fikri neyse kıymeti o dur. Bak fikrin ne âlemde? Hayali, hakikat zannedib nafile ömrünü beyhude mi harcediyorsun. Yakını hesab et şimdiye kadar öyle gitmiş derhal dur. Hayal denilen şeyi hakikat zannedib sayılı ömür malum ya sayılı nefes. Mâna ilminde israf demek , on kuruşu fazla harcadı, yirmi kuruşu düşürdü, şurada işte şunu muhafaza etdiydi, işte şu çuval patlamazdı, şurada yüz gram yağ koyacaktı beşyüz gram koydu bu bir israf değil midir? Bunlar israfdır amma bunlar nihayet yağ da şu olur çöp olur aslına rücu eder yine yağ olur. Çöp de şu olur bu olur yine bişey olur. Bunlar adi israfdır. Telafisi mümkün olmayan israf vardır ahlakın korktuğu israf. Parayı düşürmüş, fazla harcamış evet doğru bir şey değil güzel bişey değil amma asıl bu değil israf.Ya? Sayılı nefesinden her hangi birisini hak ve hakikatsız geçirmekdir israf. Geri alamazsın ki. Pirinci tedarik edersin. Hadi bakalım dünkü geçirdiğin sayılı nefesini, namütenahi servete mâlik ol ver bir dakikasını sana verirler mi dakikayı bırak bir tanesini verirler mi acaba?Yook der vermez. Onun için hakikatde adem olan dünya halkın nazarında hakikatde dünya denilen sahne ademdir kardeşim adem. Fakat yanlış anlama ha ben korkuyorum konuşurken de zannetme ki ben seni çalışmadan, mesaiden .. o mânada değil. Bütün kudretinle madden onun üzerinde, bütün kuvvetinle de mânan hak hakikat üzerinde çalışıcan fakat biz mânadan ayrıldığımız için bunu böyle misal veriyorum fakat dikkat et hakikatde adem olan bişey varsa o da dünyadır fakat Kudret halkın nazarında onu ne resmi ile süslemişdir? Onun için allah der ki Ben Mâkir’im Ve mekerû ve mekarallâh, vallâhu hayrul mâkirîn” (Âli İmrân,54) Bana oyun etmeye kalktınız değil mi ya Ben oyuncuların en başıyım Benim oyunumu kimse yenemez. Size dünyayı öyle bir şekle soktum ki hepinizi yeniyorum. Ve hepiniz bana çalışıyorsunuz. İnanan da bana çalışıyor inanmayan da. Saltanat benimdir. Çalıştırır çalıştırır tepeler atarım. Hiç kimse başkasına çalışmaz. Hepimiz mi? Eveeet. Tezgahı kurmuş cayır cayır hepimiz O’na çalışırız. Fakat makul olanlar, matlub olanlar, maksuda muvafık olanlar tav’an boyun kesib de rıza gülistanında hattızatında teslim kokusunu koklayıb insan olanlardır. Goncanın yanında diken olması, onu gül etmesi içindir. Sen hayatta bir çok musibetlere maruz kalmışsan sakın gücenme O seni ditmiş ağlatmıştır adam olman için. Pazar, onun pazarıdır. E bu pazara herkesi sokar. Bu pazara filan girer mi filan girm.. yok cayır cayır. Sevkiyata tabi olmuş herkes girer girecek. .. kail ol, Kudret’in sokaklarında gez. Sahne i kainat büyük ders verir adama. Firavunun yüzbinlerce silahtarânını, vahdet âleminin nedimi olan Musa, bir âsa ile devirdi. Nedir o? Şöyle bir düşünecek olursa insan nedir o? Düşün bi defa. Ne mekirdir o işin içersinde. Onun için kendini bilmek ilmini öğretir ahlak. Beşeriyetin bu günkü zaafı, aczi mevzii konuşmuyorum. Bütün sahne i şuhud üzerinde. Herkes huzursuz yaşıyor. Zannediyorlar ki huzur .. ile gelir. Yok azizim gelir mi hiç? Huzur, bir emr i kalbîdir. Kalbe taaluk olan şey kisb ile değildir,senin elinde değildir. Vehbidir huzur u kalb. Anlatabiliyo muyum acaba? Vehbi vehbi. O, bizzat Kudret tarafından verilen bir şeydir. Onu vermez. Beşer, kalbinin köklerini ya kökünde muhabbet olacak, ya kökünde şevk olacak, ya kökünde aşk olacak. Bunlardan bir tanesi olmadıkca o kalb katiyyen huzura kavuşamaz. Yokla kalbini. Kökünde eğer kalbinin kökünde muhabbet varsa yemişi, müşahadedir huzur içinde yaşıyorsun. İstersen on pareye muhtac ol huzurdasın. İstersen namütenahi servete mâlik ol elindedir. Kalbin onunla meşgul değildir huzurdasın. Bak kalbinin köklerine, muhabbet mi var sevk mi var kalbinin kökünde sevk var visaldesin Hakk’a vasıl olmuşsun,hak ve hakikat sana ayine olmuş ihtiyacın yok. Anlatamadık mı acaba? Bak kalbinin köküne aşk mı kaynıyor çeşm i ceman ı celaldesin. Bunun ahlak, yollarını göstermiş ve deden de böyle yaşamış. Bunun tatbikatını, bu sahne i şuhudda deden göstermiş. Deden, hani tarihin en eski efendisi olan deden var ya senin. Dedeni bilmez misin? Affı bol, kinden âzade. Neden? Kalbinin kökünde muhabbet var. Nerden gidecek kine müşahade âleminde bırak pisliği diyor .. meşgulüm ben diyor. Sen alelâde bir kızla alâka peyda edersin taaşşuk edersin de mecazisini söyleyelim hattızatında senelerdir görememişin bir anda bir an için senin huzurunda hazır olmuş şurada adi bir iş var ona bakarsan sana aşık denmez yoo sahtekar denir. Anlatamadık mı? Zaten eğer o kalbinde o muhabbet şevki varsa kökü varsa onlan meşgul olursun. Deden de aslını bulmuş o müşahade ile. Onda ne hased var, ne buğz var, ne adâvet var “..vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs..” (Âli İmrân,134) diyor o mânayı giyinmiş. Beşerdir şiddetlenecek, gayzı mucib olacak bir hâl görmüş fakat Kudret’i müşahade etmiş. Ben buna tahammül edersem benim çirkinliklerimi Allah tabi kapar diyor. Neden? Müşahadede. Görüyor O’nun kapayacağını. Anlatamıyo muyum? Ben bunu affedersem, benim ne affolunmayacak hallerim var bu bir bahane olur şöyle..  hepsi birden gider diyor. Visâl var çünkü. Kızmış dumanı üzerinde böyle tamamıyle dumanı üzerinde. Bunu görmeyecek olursam Cemal ve Celal tecellilerinin sahibi olacağım neden? Aşk var kendisinde. Kalbin kökleri bu üç şeyin birisi ile donanmış. Ama ben kendime söyleyeyim daha henüz bende kalb yok da et parçası var … Kalb başka bi iş. Kalb, deden bunlara sahib yaşamış. Yazarını çevirirsen dedin sana bir misal vereyim de anla. Kitabı vardır okurlar hikayesini söylerler Ferhad ile Şirin bu kubbe altında yaşamış iki insan değil mi? Hoşuna gider dinlersin. Nede olsa insanın fıtratında aşk var da böyle dinler adamı. Anlatamıyo muyum? Var hamurda var. “.. finite bi yedeyye erbaine sabahen”  hamurunda Kudret o mayayı koymuş. Dinler adam böyle başka türlü dinler. Ferhat, Şirin’e mübtela. Şirin de bir Emir kızı. Şirin’e söylemişler demişler ki Ferhat isminde birisi yazıktır sana mübteladır acayib demiş haberim yok. Bana mübtela öyle mi? Evet.
                                                                                              --/-

                                                                                              -3-

Pekala demiş çağırın saraya mâdam bana mübtela ama iyi biliyor musunuz bana mübtela. Aman efendim demişler Ferhat efendim siz hayat mübtela size. Şirin gayet muazzam bir şekilde giyinmiş. O göz kamaştırıcı mücevheratını, yalancı taşlar değil ha öyle yalancı cam parçaları değil. O mücevherat, pırlant, elmas, yakut. Onlan onun arasında fark var. Onların her birisinde ayriyetten bir hassa vardır. Mesela sarı yakut veba hastalığını getirmez adama. Kıymet alışlarında birer hikmet var. Anlatabiliyo muyum acaba? Her mücevherin bir kıymeti var. Ne demek? Ne bileyim ben sen mıknatısı koy ince demiri nasıl böyle çekiyorsa onda da bir hâl var hastalığı böyle def ediyor mikrobunu kabul ettirtmiyor. Sen bana anlatabilir misin miknatısı böyle koyunca bunu çekiyor diyerekden? Niyse şimdi biz onu okutacak değiliz ya artık misal olarakdan söyledik. Giyinmiş. Kudret de ister. Bazı insanlar onu acayib tuhaf şeyederler yani ayıplarlar. Aharın zararına olmamak suretiyle, insanlarda geçim sıkıntısı olmamak suretiyle dar vakitler müstesna, bol vakitlerde yani Kudret’in tecellileri ayrı ayrı. Refah zamanlarında mesela Allah resmen Büyük Kitab’ında “Kul men harreme zînetallâhilletî ahrece li ibâdihî..”(A’râf,32)  “Kimin haddine düşmüş ki kulları için çıkarmış olduğu ziyneti kullanmasın diye haram derler” der. Allah der bunu Allah. Ve sonra der ki “Benim huzuruma gelirken çok süslü gelin” der. Biz de onun huzuruna giderken gayet mübâlatsız gideriz. Eski bi pantolon, yırtık bi takke, kirli bi mendil, değişik bi çorap. Ah o aşk yok, o zevk yok “..huzû zînetekum..”(A’râf,31)“takın takıştırın bütün tezyinatınızı yapın, gayet süs ve süslü olarak huzuruma çıkın” der. Emir böyle. Biz her şeyin aksini yaptığımız için tabi onun da aksini yaparız âdetimiz öyle.Böyle. Yoruldunuz mu? Nerde kaldım dı acaba? Bütün ziynetini takmış takıştırmış bütün böyle dirhem baha mücevheratını. Kelimenin kaymış noktasını isterim sorduğum vakit. Hangi kelimenin başında kalmışsa. Öyle. Âmiyâne bir tabir vardır mücevher ışık kırıyor derler ışık kırıyor öyle giyinmiş. Ferhad’ı bekliyor sarayın salonunda. Ferhad’a müjde demişler. Ferhad tabi sevinmiş böyle bir vaziyetde. Girmiş içeriye girer girmez o kadar muazzam bir giyinişe işte beşeriyet zahir daha toy ne diyelim. Şöyle yukardan aşağıya bir bakmış yani gözü böyle hani böyle çok parlak bir vaziyetde olursa şöyle bakmaz mı? Çık dışarıya demiş haber verenleri de çağırmış hepinizi tehzi edicem demiş. Dediniz ki bu isimde bir adam size mübtela ben de külfet etdim davet etdim.Aman efendim. O girdiği vakitde gözü benim gözümde fani olurdu benim mücevheratıma nazar etmezdi. İlk girer girmez şöyle bir baktı demiş gözü gözümün önüne gelmedi çıkın dışarı. Anlatabiliyo muyum acaba? “Mazagal basaru vema taga “ O da gayet güzel arif bir insanmış ama. Müşahade i Cemal i Celal dedim buna misal olarakdan bunu getirdim hatırlarsın değil mi bağladım şimdi. Bunu böyle bir Şirin değil de Hakk ile olursa bu muamele o adamda kin, hased, adavet, riya, şirk, nifak böyle şeyler olur mu? Puu “ciyfe” der. Gelmez ki hatırına gelmez. O benlik, hiç bişey gelmez. Mevcudat içersinde sebeb i hilkat i âlem i âdem olan bir zat vardır. Bugün dünya akıllılarının başında sayılanlardan Bismark der ki “talihsiz bir adamım” niçin? “Ben Hazreti Muhammed’in  devrinde gelib O’na hizmet etmeliydim ki talihli olduğumu bileyim. Bedbaht bi adamım ben” der. “O’na hizmet edemedim ben. O’na hizmet etmeliydim” der.”O ateşle yanarım” der.E nübüvvet kuvveti, işte görüyorsun. Avrupa’da medeniyetini taklid etdiğimiz âlemde bir yemek kaynıyor. Her gün ilim adamları birer, ikişer, üçer, beşer onun sayesine sığınmaya başlıyor. Okuyorsun, dinliyorsun, görüyorsun. Bir teşkilatı yok , propagandacısı yok hiç bişeyi yok. Yüzünü gören yok, ten i saadetinden çıkan sedanın ânını işiten yok. .. mânası, her müsteib kalbte “vah” o da ayrı bi iş. Bir gün hane i saadetinde bir münkir misafir geldi. Misafir. O ev öyle bir ev ki , inanana da inanmayana da , müşrike de münafıka da herkese böyle açık. Üçyüz küsür münafık her gün yanıma gelir gider hiç birisinin yüzüne vurmam der. Yüz erkek, yüzyetmiş de kadın. Âdeti değil. Ahlaka misal veriyorum da onun için anlatıyorum. Bir gün birisi ayakkabımızın bağına bassa senelerce dargın dururuz boğarız adamı. Aynı muameleyi görür.Geldi. Açık, herkese açık. Herkes aynı şekilde o ikramı görür. Onun için derler ki kerim olanlar, davetli misafirlerden ziyade davetsiz misafirlere ikram ederler. Tabire dikakt et.kerim olanlar, davetli misafirlerden ziyade davetsiz misafirlere ikram ederler. Kerim, malum ya insanlar leim olur, bahil olur, sahi olur, kerim olur. Bahil, hasis , yer, yedirmez. Giyer, giydirmez. “El bahil la yet hulul cenne velev kane zahiden” alnı secdede de çürüse cennet i irfana girmez diyor Peygamber. Sahi, yer yedirir, giyer giydirir. Sahi, hasis de olsa cehenneme girmez diyor. Sonra şeyetmişler birisini zemmetmişler “çok cömertdir sonra utanırsınız” demiş. Bilmem anlatabildim mi acaba? “Çok cömertdir. Neden acaba öyle? Sahi’nin Allah’a itimadı vardır. Allah’a itimadı olan adamın hürriyeti vardır. Anlatamıyorum galiba? Allah’a itimadı var, sahi adam. Hasis, abid olur zahid olur amma yarın ya giderse elimden der itimadı yok. İman çürük. Bir de bu ikisinin karşısında bir de leim var bir de kerim var. Leim, ne yer ne yedirir, ne giyer ne giydirir. En aşağısıdır artık onun.. konuşmaya değmez. Kerim, yemez yedirir, giymez giydirir. Bizde çok varmış bu. Dedende çok var. Bir misal gösterebilir misin? Çook göstereyim bir tane mesela semt ismiyle göstereyim sanki yedim mabedi bile var. Yiyecek, ben bunu yemiyeyim de bir mabed yaptırayım o mabedden geçinecek binlerce adama yedirecek bir şey bırakayım diyor. Anlatabildim mi acaba? Bu kolay kolay olur mu azizim bu kolay kolay.. bu ne gördü de bu işi yaptı? Aptal değil bu. Tarihin çok zengindir. Mesela her şeyimiz kibardır bu semte “Etyemez” derler. Etyemez yani et mi yemez? Yook. Büyük Kitab’da bir madde vardır ondan alıyor. Allah der ki “Bir kardeşinizin ölü etini önüne alıb didik didik yemeniz nasıl olur” der. “Nasıl seversiniz bunu? Nasıl seviyorsunuz?” Yani vücud u manevisini bir insanın alarak aleyhinde konuşmak, gıybet yapmak. Bir gıybet, Hazreti Muhammed’in verdiği haberde otuz zinadan fazladır. Gayet namusluyum diye yaşarsın bir gıybeti, otuz zinadan fazladır diyor. Hesabını yap artık öbür tarafının.
                                                                                             
--/-
                                                                                              -4-

Evler yıkar, canlar yakar, cemiyet içersinde insanı şaşırttırır gıybet. Kolay bişey mi o? Bir gıybet, otuz zinadan fazladır der. “Zemmden daha büyük günah yokdur” der. Tecessüsü yasak eder.Yasakdır neden? “Tecessüs, insanı zanna sevk eder” der. “Zan da affolunmayan günahdır” der. Bunları kaybetmişiz.Geldi oturdu. Münkir geldi hane i saadetde kaldı ve geceledi. Geceledi. Beşeriyeti sıkıştırdı, abdeste gidecek kapıyı açamadı beceremedi. Yanında da bir heykeli var heykelinlen geldi… saadetin yani Beşeriyetin Fahri Ebedisi’nin odasının bir kenarına beşeriyetini giderdi kirletdi. Sabahleyin hayâ etdi erkenden kaçmak istedi kapıyı kurcaladı bir aralık kapıyı açtı hayâsından kaçtı. Geziyorlar odaları Ezvac ı Tahirat’dan  hafızam aldatmıyorsa Hazreti Aişe yahut başka birisi elinde su işte temizlemeklik vasıtaları mevcut bir vaziyetde gördü Fahri Âlem nereye gidiyorsunuz dedi. Misafir odayı kirletmiş. Bırakın dedi “Misafir benimdir kirini temizlemek de bana aitdir.” Hizmetçi var, hâdim var anlatabiliyo muyum acaba? Bişey anlaşılıyor mu? “Misafir benimdir, kirini temizlemek de  bana aitdir ben temizleyeceğim” dedi. O elle temizleyecek ki Kudret o ele “yediullahi fevki eydihim” diye bir rütbe vermiş. Tabi reca etdiler istirham etdiler “katiyyen olmaz” dedi. Misafir benim ben temizleyeceğim. O anda o anda o çirkinliği yapan o münkir heykelini unutmuş heykeline de haris, hırsı var. Bırakmak imkanı yok o kadar heykeline haris ki dikkat olunacak nokta ihtiras ı insani insanı çok defa hayâsını yener. Bu inceliği anlatmak için buralarını anlatıyorum anlatabildim mi? Beşerdeki ihtiras, insanın çook defa hayâsını bile yener. Heykeli alacağım diyerekden koşarak geldi geldi baktı ki odada kiri temizlemekle Hazreti Muhammed meşgul. Şaak dedi kafasına vurdu o vuruş “aklım yokmuş” derhal göğsüne vurdu “kalbimde iman yokmuş” İki eli işaret etdi kapandı “kimsin sen” dedi. Bu güne kadar yazık yaşamışım dedi. Anlatabildim mi acaba?..  Onun temizleyişini gördüğü anda derhal heykeli yine unutdu demek ki akıl başa gelince, iman kalbe girince ihtiras kaçıyor. Kalbe iman gelmeyince, başa akıl gelmeyince ihtiras yine konuyor. Derhal işin ânı değişti. ..Kendi fevkında büyük bir kuvvetin sahibi Kudret i İlahi’yi tanımakla olur. Tanınmadığı müddetçe istibdatdan insanlar kurtulamaz. Kurtulamaz. Zira bütün istibdatların en büyük esası erbab ı kuvvetin fevkında olan Kudret i İlahi’yi tanımamalarından ileri gelir… Hiç başka bişeyden ileri gelmez. Cümleyi tekrar edeyim. Bütün istibdatların en büyük esası, erbab ı kuvvetin fevkında olan Kudret i İlahiye’yi tanımamasından ileri gelir. Tanımayınca kalbi, hak ve hakikatı sevmez. Ahlakın putesinde kesafetini eriten insanın kalbi her şeyden evvel hak ve hakikatı sever. Hakk’a tapar taasub u nefsaniyetden taasubdab nefsaniyetden .. azade olarak Hakk’ı sever . Zira Allahu Teâla, Hak Teâla dır.Anlatabildik mi acaba? Allahu Teâla, Hak Teâla dır. Bunlar da ebediyet ve neş’et i saniyyeye iman etmedikce olmaz. Neden acaba insanlar bu kadar, ikram ile gelmiş olan bir şeyi aşk ile sarılıb kabul etmezler. Neden acaba? Bu da bi ayrı bi iş. Moda sözler vardır “efendim biz ilmin haricine çıkmayız” E nedir bakalım şu ilim anlatsana. Bir defa daha tarif etmişdim bunu yeniden tarif ediyorum bunu zabtedin her insana lazımdır. Mühim bir tarifdir. Bu gün o kadar sıhhatım yok da dura dura söylüyorum. Acık dinleneyim bir dakika. İlim, örfün tarifi üzerine. Bir de ahlakın tarifi var o dursun şimdi. Hadiselerin tecrübesinden sonra hasıl olan yakınlığa ilim derler diye tarif ediyorlar. Hadiselerin tecrübesinden sonra hasıl olan yakınlığa ilim derler diyorlar. Fısıltı olmamalı,fısıltısız. Söylüyeceğimi kaybederim çünkü. Hadiselerin tecrübesinden sonra hasıl olan yakın bilgiye ilim derler diye tarif edilir. Güzel. Soralım zât ı âliniz kaç hadiseyi tecrübe etdiniz? Kaç sene yaşadın? Kırk. Kaç tane hadise tecrübe etdin? Durur. Yahut bir, iki, üç, dört, beş, on, onbeş, yirmi . Ya böyle mi? Hadise, namütenahi. Ömrü beşer, ferdin ömrü bütün hadiseyi tecrübe etmeye kâfi midir? Kâfi değil değil mi? O halde ne yapıyoruz? Habere inanıyoruz habere. Anlatamıyor muyum yahu öyle nazarlar dongun duruyor anlamamış gibi duruyor ben anlatamıyorum galiba. Habere inanıyoruz. Yani bir insanın ömrü, bütün hadiseleri ölç.. tetkika, tecrübeye kâfi mi? Kâfi değil. Ne yapıyorsun, habere inanıyorsun. Haber verenlerin içersinde yar ağyarın tasdikiyle en doğru haber vereni, veren kimdir? Hazreti Muhammed dir. Haber verenler içersinde en doğru haber veren kimdir? Yârı da tasdik eder ağyarı da tasdik eder. En doğru haber veren O ‘dur. Fakat iman bir nefsaniyet meselesi olmuş da maalesef nefsaniyet meselesi olmuş da onun için. Biz ava çıkmışız amma kendimiz avlanıyoruz. Neden? Ömrünü tüketdin kendimiz avlanırız. Ava çıkdık, kendimiz av olduk. Kendimiz av olduk. Kendi hakikatımızı layıkiyle teemmül etmekliği unutduk. Kendi hakikatımızı layıkiyle teemmül edecek olursak, nurumuzu, o nurun ağuşuna atarız. O zaman kalbimize itminan, hatırımıza huzur, fikrimize de sükunet gelir. Sefaletin en son derecesinde de olsak, hayatın en müthiş tehlikesinde de bulunmuş olsak yine mesud yaşarız. Çünkü saadeti, vehbi olarak veren Allah’ dır kardeşim. Görüyorsunuz şuunatı kevniyedeki hadiselerden nede milyarlara, ne büyük cahlara, ne muazzam servetlere sahib olanlar var akibet ne acib geliyor. Demek ki huzur, ne rütbede, ne kasada, ne masada ne cahda ya? Yalnız sende bulunan kalbe Hakk’ın öz eliyle koymasında. Başka bişeyde değil. Korsa, olur. Komazsa hiç bişey olmaz. Onun için der ki ahlak, insanlara tevekkül denilen bir kuvvet i ruhiyye bahşederim der. Tevekküle ittikali karıştırmamalı. İttikal başka, tevekkül başka. Bizde tevekküle miskinlik mânası verirler. Efendim mütevekkil adam. Yok azizim öyle değil. Tevekkül. Bunu çok iyi dinleyin bu tevekkül bahsını muazzam bir bahısdır buna çok insanlar tecavüz eder bilmeden. Dilim döndüğü kadar sana anlatayım bayılırsın. Tevekkül. Tevekkül, dikkat edin bunu insanlara ahlak bir kuvvet i ruhi diyerekden tarif ediyor. Ahlak, tevekkülü insanlara bir kuvvet i ruhiyye olarakdan tarif eder. Mâna ilmi de Allah’a itimad diye tarif eder. Sen ister onu al ister onu al. İkisi neticede müsavi işte anlatabildim mi? Şimdi tevekkül, insanı yapacağı vazifede Allah’a itimat ve O’na istinad ettiren şeydir. Bu, bilir misiniz insanda nasıl büyük bir azim ne muazzam bir irade meydana getirir.
                                                                                              --/-

                                                                                              -5-

Sen hiç kimseye itimad etmeyib bu itimatsızlığı, içtimai kaideye karıştırarakdan şey etme yani burdaki itimad başka bişey. Doğrudan doğruya bütün mevcudatı vahdete irca ederekden Hakk’da gaib ederekden doğrudan doğruya vahdet vechesi ile sırtını Allah’a dayayıb oraya itimad etdikden sonra oradan almış olduğun o irade ile o azim ile öyle bir kuvvet sana gelir ki tıyneti beşeriyede mechuz olan hepimizin tıynetinde bir aciz vardır. Yok efendim. Düştüğün vakitde niye öyle yumuşak konuşuyosun? En büyük masaya sahib olan adam düşsün kuzu gibi konuşur. O büyük ense birden bire katları değişir. Neden? Beşerin yaratılışında hilkatinde Allah, ben aciz ,zaaf sıfatını koydum diyor. Var o var. İtimad etdiğin dakikada o sıfat kalkıyor. Anlatamadım mı acaba? Bazı insan vardır düşer, o olmaz onda o. Yahu hiç sarsıntı geçirmiyor dersin. Neden geçirmiyor? Hakk’a olan itimadından dolayı. İtimad. Beşeriyetde merkuz yani konmuş olan acz ve zaafı Kudret i Kamile i İlahiyye ile değiştiriyor. Tevekkülün mânası bu. Bir insan her şeyde Allah’a itimad edebilmesi için ne büyük bir himmete ne büyük bir iradeye sahib olmalı ki bu hâl onda gelebilsin. Bu hâl geldiği vakitde o adam hiç kimsenin lütfune talib olur mu? Bir kimsenin lütfune talib olmayan adam kimseye zulüm yapabilir mi? Kimsenin lütfune minneti yok. Yakinim dururken uzakdan niye isterim diyor. Niye? İtimad ettiğim diyor Allah var diyor. Bana benden yakin. Ben O’nu bırakıb da neden başkasından ben isteyeyim diyor. Bu kadar yakinen içersinde bir kaynamak var ağzından değil ama. Bunu tatmış ve duyuyor bunu. Bunu duyduğu dakikadan itibaren derhal hürriyetini ilan etmiş oluyor. Cevher i hürriyet ona Allah tarafından veriliyor. Bana mı itimad ettin diyor hürsün diyor. Elinden tutan benim diyor. İmkan mı var seni iğmeye diyor. İtimad etti. Acabalı değil ama. Bir itimad eder itimad ederken bir parça da bu tarafa döner “etmiştim ama” Ettin ama tam değildi kardeşim. Yaa. Cins olmayan tavuğun kuluçkaya yatması gibi. Kuluçka yatdın ama bir haftada kalkdın üç saat dolaştın yine yatdın, beş saat dolaştın yine yatdın onbeş tane yumurta en nihayet cılk çıkardın berbat etdin gitdi keşke yatmasaydın. O cins tavuk ki o iradesini fevk i tabiisini ben burada yatacağım şu kadar gün sonra ben bu yavruları alacağım dedi ibiği simsiyah oldu, yüzü morardı kalkmadı. Ondan sonra altındaki yumurtadan sanki ona kim söyledi acaba dur bakalım da ordan çıkacaksın diye mini mini gagaya. Herhalde kim söyledi ona öyle vurdu başladı çıkmaya. Sen yatdın kalkdın. Üç gün yatdın bi gün kalkdın, beş gün yatdın iki gün kalkdın ondan sonra yumurtadan cılk çıktı. Yoksa Kudrete kuvvetli itimad et o itimadı etdikden sonra imkan var mı Yalnız Allah’a hass ı itimad eden kimse bütün insanlara karşı ilan ı hürriyet eder. Bütün kalbi Allah’a rabt edilmiş kainata karşı ilan ı hürriyet ve istiklal etmesini Allah ona emreder. Şimdi bu istiklale sahib olan bir ruhun yapacağı vazifeyi bekle. Böyle bir ruhdan bu dünya nasıl bir vazife bekler? Ne yapar bu insan? Biri de sahte benliğine bürünür yaratırım der, vururum der, kırarım der. Hiç bişey yok. Uyuyosun sen ya. Uyudukdan sonra bunları konuşmasana. Uyuyan adama yakışır mı böyle şeyler konuşmak. Kudret, herkesin aczını kendisine anlatması için ne kadar büyük dersler kaçırmışdır. Evvela uykuyu vermişdir. Uykuyu vermişdir ki bir gün evvel benlikden soyun diyerekden. Öyle değil mi ya? Uyuduğun vakitde bütün benliğin gidiyor. Hanım gitti, bey gitti, çocuklar gitti, rütbeler gitti, servet gitti, kuvvet gitti, kudret gitti, şuur tamamıyle alındı, hisler alındı. Bir gün vermezsem ne olacak diyor. O halde neden? Neden hattızatında beşeriyeti inletirsin? Uyku, zalimle mahzunu, hakimle mahkumu müsavi kılar birleşir. Zalim de bir yere sızar mazlum da bir yere büzülür müsavidir. Hakimle mahkum hepsi müsavidir. Bunu bir gün alır vermem der Allah. Gel, gel der kafanı çorba kâsesi yapma yalnız der. Ban seni insan yaptım yalnız maişeti hayvaniyenin peşinde gönlünü bin parça edib her birini bir matlab üzerine çalıştırtma der. O evde kimseyi misafir bırakmayacağım der. Azıcık çalış taşra çık hilkâtin inceliklerini ara “keyfe bedr el halk” nasıl başlanmıştır bu hilkate? Ararsan çıkaracaksın işleri der meydana çıkar. O vakit marifetullah zevkını tadarsın. Ondan sonra bir yere yaklaşmaklık zevki gelir der. O yaklaşırsan halil olursun der. Halilullah olanı ne güneş ne ay aldatamaz der. Öyle değil mi ya? İbrahim halilullah mini mini idi. Böyle mini mini  bööyle. Aslını arıyor. Geldim diyor nerden geldim, beni kim yaptı? Bu dert düşmüş. Bu dert kimde varsa, ne muazzam adam. Bakıyor güneşe herhalde bu yapmışdır diyor uful edince uful eden şey beni yapamaz diyor. Mehtablı zaman herhalde diyor bu yapmışdır diyor o da geçiyor bu da beni yapamaz diyor. Onun için diyor ki her bir güneş ve ay halilullah olanı aldatmaz. Gel de sen de benim dostum ol da şu zavahir seni aldatmasın.  Ne güzel söylemişler şunu söyleyeyim de konuşmayı keseyim. “Ey gönül, madamı ki zaman seni daima melul ve mahzun yaşatıyor.Haberin olmadan bir gün o latif ruhunun cisminden ayrılıvermesi de vardır görürsün. Şimdi bar ı çimenler üzerine otur da toprağında çimenler, otlar bitmeden birkaç gün olsun yaşa.” Bişey anlamadınız tabi bundan benim bunu açmam lazım. İnsanlar, geçen konuşmamda söylediğim gibi ya elemi vardır ya emeli vardır. Yahut hem elemi hem emeli vardır. Bir de istisna sınıf vardır istisna kaideye girmez ondan bahsetmiycez. Bunun ikisi de gerek emel olsun gerek elem olsun insanı melul ve mahzun eder. Elemin varsa da mahzunsun, emelin varsa da melul ve mahzunsun. Olduydu olmadıydı. E bunun üzerinde yürürken asıl hüzün ,..  nazenin, nazdar, niyazdar bir ruh u pâkin var. O vakit başlar. Haberin olmadan bunu alırlar diyor. Gel .. çimen üzerinde otur. Zor bunu anlatmak. Öyle bir yere girdik ki nasıl anlatayım? Kudret, kitab ı kainatda bazan beyaz sayfasını açar bazan da yeşil sayfasını açar. Bakarsınız ki kış gelir bembeyaz. Kitab ı kainat da sonra yeşil sayfasını açar bahar gelir yemyeşil. Beyaz – cemale, yeşil – kemale, siyah – celale delalet eder. Kemale vasıl olabilmesi için o kitabın ismi vardır. Şunda bir misal vereyim belki anlatabileceğim belki anlatamıyacağım. Biraz zevke taalluk eder burası zevk zevk. Geçen gene bir zat geldi bazı sualler sordu bana. Bu suallerinin içersinde eh işte bazısını dinledi filan.
                                                                                              --/-

                                                                                              -6-

Artık bana mı söyledi yoksa hakikaten bazı sorduğu insanlardan mı söyledi orasını bilmem. Dedi efendim bazı mevzular oluyor soruyoruz. “Bu buraya kadar” diyorlar burdan ötesini söylemiyorlar. Bu dedi olmaz. Bu dedi mâna ilminde insan bütün müşküllerini halletmek ister. Dedim o ilmin bir kül hâli vardır. Onun kül vaziyetinden  bahsedildiği vakitde her insan anlar. Fakat o ayrılır. Onun bir marifet kısmı vardır bir hakikat kısmı vardır o kısımlarda tekrar yine ayrılır. O kısımlar içersinde bir zevke taalluk eden kısmı vardır orada devam ile zevk ala ala terakki ede ede kendisinde o zevk hasıl olur onu anla. Efendim  bir dakkada anlıyo.. olmaz. Olmalı efendim dedi. Yani bu mealde olmalı aynı kelime değil de hafızam unutmuş yani olmalı demek istiyo. Dedim ona sual şurdan çıktı. Hazreti Ali Esedallahu galib keremallahu zatıhu “Ben görmediğim Allah’a iman etmem taabbüd etmem” demiş buyurmuşlar. Bu nasıl olur? Kendi makamından konuşmuş dedik. İyi ama bunu onun görüyor. Bunu nasıl hallederdi? Sonra siz böyle inanır mısınız? İnanırım. Yalnız Hazreti Ali değil daha bir çok hazreti insan öyledir. E Allah görülür mü? Şimdi burda bazı insanlar kendi kendilerine bazı ilahiler okumuşlardır o ilahilerde filan bazı şeyler söylenmişdir onlar da kendileri de sanki görmüş gibi gülerler. O da şeytanın ayağının takmasıdır o adam o sözü söylemekde haklı. Orda haklı. Zor bir bahse girdik yahu.. şimdi iyi oldum dinle bakalım. Bu dava da çoğalmışdır bu memleketde böyle “oldum” iddiasında. Şöyle bir iğna taşırsın şöyle bu davada bulunan birisi oldu mu böyle oldu çok işte “oldum” bilmem bir takım şiirler bir takım şunlar bunlar bunlar hep şeytandan gelen şeyler dırıltı. Batırırsın .. Daha sende leş gibi vücut var. Senin aklın değil o. Batırdın da bişey çıkmadı yine bir şüphelenirsin acaba morfinli mi? Bu sahanın insanı, Kudret’in va’z etdiği bütün esasatı hem zavahirini hem de bâtınını harfiyen kabul etmekle mükellefdir. Zavahirini ben oldum bana ait değil iblisdendir iblisdir. Cevizin kabuğu olmadan ceviz çürür. Kudret onu onunla tazim etmişdir. Bunlar dırıltı. Burdan çıkayım da mâna ilmine uğrayım biraz ordan söyleyim. Bazı insanlar vardır ibâdat diyerek. Sen yapmazsın Halikınla senin aranda inkar etmediğin müddetce O’nunla senin aranda. Allah ki bir şeyi emretmişdir onu muhakkak yaptırır onun için böyle dünya alemi şu filen değil o namütenahi hayat vardır kafana vura vura yaptırır hiç imkanı yok. Emri niyse tahakkuk eder. Onu ah yapsam iyi ama yapamıyorum diye üzülmek başka bir de istihza ederek mesela bazıları vardır ki “ sofular namaza biz niyaza” ne ağır şey. Doğrudan doğruya Hazreti Muhammed’e hakaret. Anlatabiliyo muyum acaba? Sen yapmamışın ona kimse bişey demez. Sen onunla alaka.. sahibi onu bilir. O ayrı bir iş. Tecavüz ediyosun. Bazısı “ kılınmışdır” der. O henüz müptedidir onlara öyle şeyler lazım. Biz artık zevke geçtik. Ne zevke geçtin iblisin kucağına düştün ne zevki… mucibdir. İnsan Hakk’a yaklaşdıkca istina etmez istizha eder. Anlatabildim mi? Yaklaştıkca istiası artar istinası değil. Çünkü iblis insana, her insana biraz evveli söylediğim gibi neresi zayıfsa orasından girer âbide başka yoldan gider, zahide başka yoldan gider, arife başka yoldan gider. Anlatabiliyo muyum? Herkesin gidilecek yolu var hüner iblisi kullanmakda. İblis, insanı kullanmamakda, iblisi kullanmakda. Evliyaullahdan bir genç zat varmış genç yirmi yaşında. Allah’ın şeysi mi çünkü vilayet kisbi değildir ki sen ben çalışınca olayım. Hayır olmazsın. Ne çalışmakda ne çalışmamakda o ayrı bi iş. Kime verirse o olur. Bunu yıkacak ayağını kaydıracak. Çünkü böyle büyük zata daha ziyade yaklaşmak ister. Bir pir i fâni şeklinde temessül etmiş. Bembeyaz sakallı pir i fâni şeklinde. Hizmetinize geldim demiş.Pekala. Hizmet görüyor gelen giden bakıyor hayret diyor. Bu zata herkes bir çok harikası var amma yakışır mı bilmeyiz de pek de karışmaya gelmez ama bu yirmi yaşında bir genç bu seksen doksan yaşında bir pir i fâni. Kovalarla suları taşıttırıyo diyo kovalarla diyor ondan sonracığıma tuhaf bişey. Bir hafta kadar o şeyettikden sonra o vakit alektrik filen yok yak demiş feneri uyandır feneri bu akşam filan yere gideceğim aydınlığı tut önümde demiş. Şimdi o genç veli yirmi yaşında insan güzeli öyle. O hırkasın mütevazi bir vaziyetde kendine ait bir setr vererekden iblis temessül etmiş pir i fâni halinde önünden yürüyor. Vaziyetle hulül ede ede neresinden bakalım bunu bişey yapacağım diyor kendisinde programı var. İki üç kişi de böyle geliyormuş biri demiş ki ne günlere kaldık şu doksanlık pir i fâniye şu genç demiş onu kim olduğunu tanımıyor şu genç demiş uşak olarak kullanıyor fener taşıttırıyor demiş hayret demiş “iblis azabda gerek” demiş. Demiş iblis bırakmış vay ben iblis oldum beni kullandırıyo demiş. Acaba anlatabildim mi? İblis seni değil sen iblisi kullanmanın çaresine bak. Sen iblisi kullan. İblis seni değil. İstinayı değil istizhayı mucibdir. Yapamadın o ayrı bi iş. Fakat nefsine uydurarak tevil yolu ile tahyil çok fena bişeydir. Sahtekarlık, mâneviyat hırsızı. O madde hırsızına benzemez. Madde hırsızı adamın kapısını açar nihayet parasını alır gider o madde o. Mâneviyat hırsızı, kalbinin içersindeki mânayı çalar haberin de olmaz yanarsın.O berbat bişeydir o. Onun tatlı tatlı sözleri olur insan şaşırır. Ama terazi var orta yerde korsun hiiç şaşmaz. Oku Mevlana’nın mesnevisinin içersini püüü hepsinin tarifini yapar. Niyse biz şimdi mevzua girelim.Böyle demiş Allah’ı görmediğim Allah’a. Onu Ali Kerremallahu zatıhu görmüş öyle söylemiş o O’nun hakkı. Şimdi onu taklid eder. Nazarında Hakk’ın vücudu varken Hakk demek fenâdır. Nazarında halkın vücudu varken Hakk demek fenâ, nazarında da Hakk’ın vücudu varken Hakk demek o da fenâdır. En mühim bir yer bu. Zor bir şey söyledim size. Mevzuun zor bir yeri gayet zor. Baktığı vakitde bu bakışında böyle bu mazahirde halkı görürken Hakk derse olmaz. Halka orada Hakk halk ismini vermişdir….
Diğeri aşkdan doğan ahlak.Vazifeden doğan ahlaka, anne olarak menşe olarak akıl olduğunu söylemişdik.Aşkdan doğan ahlakın da mastarı, menbaı, annesi kalb olduğunu izah etmişdik. Gerek vazife, aşk, akıl,kalb…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder