199. Kaset

Kaset 199  10/10/1965    76 dk.  (Düzenlenmemiş Metin)




Birine vazifeden doğan ahlak diğerine aşkdan doğan ahlak tesmiye etmişdik. Vazifeden doğan ahlakın annesi akıl, aşkdan doğan ahlakın da menbaı kalb olduğunu her konuşmada tekrar etmekteyiz. Bittabi ahlakın tarifine göre aşk, romanda okunan aşk mânasına değil. Hepimizin bu âleme bir gelişi bir de gidişi var. Bu geliş ve gidişin inceliğini aramaya kalkan her insan evvela kendisi üzerinde bir taharriyât bir araştırma yapıyor. Kendi hüviyetine doğru yaptığı incelemede kendi hakikatını araştırdığı vakitde aslına olan irtibatından dolayı lisan ile sesle, harfle, cümle ile kelime ile tarif edilemeyecek bir hâlet i ruhiyeye sahib oluyor. İşte o hâlin adına aşk deniyor. Ruhunda hasıl olan muhabbet. Ufak bir kelime ile bir cümle ile ifade etmek istersek. Vazifeye gelince, ara sıra tekrar ederim, bu kelime insanlar arasında çok konuşulur bilmem ki hakikatı bulunub mu konuşulur yoksa bir ihtiyat halinde mi konuşulur bunu pek tahlil edemedim. Ahlakın tarifinde vazife. Mesela hepimiz söyleriz mukaddesdir deriz. Mukaddes olan şey kudsiyatdan doğar. Kudsiyat, ahlakiyatdan doğar. Ahlak, mânaya, ebediyete iman ile hâsıl olur. Ebediyete iman edilmedikce ahlakdan bahsetmek, boş lafdan ibaretdir. İnsan, kendisinin ebedi olduğunu ve kendisinin fevkında bir kudretin bulunduğunu o kudretin hiçbir şeye muhtac olmayıb, her şeyin ona muhtac olduğunu duymadıkca hakkıyla ahlak sahibi olamaz. Mesuliyet gelmez. İnsana mesuliyet, ebediyet fikrinden gelir. Hani mesuliyet var mesuliyet o mesuliyet ca’li mesuliyet. Hakiki mesuliyet, insan ebediyete inanacak ki o mesuliyetden titreyebilsin. Onsuz mesuliyet olmaz. Ebediyet, o da Allah’dan gelir. Demek ki bu bir silsileye tâbi. Vazife, mukaddes. Mukaddes, kudsiyatdan doğar. Kudsiyat, ahlakdan doğar. Ahlak, mânaya iman ile olur. Mânaya iman, Allah ile olur, Allah’a bağlanmak ile olur. Yoksa kıymet hükümleri ile vazife, vazife olmaz emre mutavaat olur. O ayrı iş, vazife yine ayrı iş. Bir zalimin yanında uşak olursun sana şu işi verir “efendim vazifemi yapacağım” dedin mi o kelimeyi suiistimal etmiş olursun.Olmaz. Şimdi şu ufak tarifi yapdıkdan sonra gerek vazife gerek akıl, aşk bunların hepsi mânayı insaninin birer vasıfları olması dolayısıyle mevzuumuzun esas rüknünü insan mefhumu teşkil ediyor. Nedir insan? İnsan, fıtratını düşünse kendi .. düşünse fıtratın bir harikası. İcabında âlemin en büyük kuvvetlerini Kudret, kendisinin emrine müsahhar kılmış. Onun kuvve i tedbiriyesi karşısında zebun bırakmış. Acaba ne var da insan böyle şeye malik olmuş? Başlı başına hayretengiz bir varlık. Kuvve i akliyenin namütenahi tekamülünden nasibedar olan bu mahluk, tabiat kanunlarının esiri olduğundan dolayı, ezeli kanunları tabiat kanunlarıyla ölçmeye kalkıyor o ölçüsünde tenkide başlıyor. Ne vakit bu tenkide başlıyor? Biraz evveli yapmış olduğum tarifde kendi hakikatını aramadan böyle ulu orta yanlış bir şekilde yani ebediyet mefhumuna delil vermeden elbette tabiat kanunlarının esiridir. O tabiat kanunlarını müstakil bir varlık zannediyor. Tabiat, lisan ı ahlakda ziynetullahdır. İsmini değiştiriyor zavallı bir halde kalıyor. Bu sefer o kanunlarla ezeli kanunları ölçmeye kalkıyor tenkide başlıyor o vakit zulmet çıkıyor. İşte insanı bu zulmetden çıkaran şeyin adına iman ve aşk derler. Yeni yaptığım bir tarifdir dikkatle dinle. Fakat uçacak sen burdan çıkıncaya kadar bu tarif hüüüp gidecek onu da biliyorum. Belki zevki kalacak. Tekrar tarif et dersen bugün hâlim yok. Açarım sağ kalırsam önümüzdeki derslerde konuşmalarda. Bu ölçüde ilim, fen, fikir, felsefe durur. Sen ilmim var yaparım.. kendini bana tanıtamazsın hangi ilminlen yapacaksın? Bana kendini göster desem yarın çürüyecek, kokacak, almış olduğun sarayında konağında kulubende yarım saatden fazla tutması caiz görülmeyecek bir hâle gelen sahanı gösterebileceksin. Sen o musun? Onu dahi gösteremezsin kendin göremedin ki bana göstereceksin.Öyledir ilim de, fen de, fikir de, felsefe de durur ve hayrete düşer. Hakikat kapıları oraya kadar açık değildir. Bu zulmeti izale edecek bir nur vardır o nurun adına da nur u nübüvvet derler. Anlatabiliyo muyum acaba? Açıkca konuşması bunun bu. Başka bişeyle sökülmez bu. Hiçbir şekilde sökemezsin. Karanlıkdır orada ilim de kararır fikir de kararır fen büsbütün kararır felsefe simsiyah olur. Orayı aydınlatacak olan nurun adına nur u nübüvvet derler. O kapı iman ve aşkla açılır. İstediğin kadar doya doya hem kendi hakikatını hem kainatın hakikatını seyredebilirsin. Deden bu hakikatları o nurun sayesinde seyretdi hem mânaya sahib oldu hem maddeyi elinde oyuncak olarak oynatdı. Tarih meydanda artık onu uzun boylu tarihi okutacak değiliz ya o sahalara bakarsın. Sonra uzun boylu konuşmaya da lüzum yok. Mânaya inanmayanlar, kendilerinden başkasına tapmadıklarını görmüyor musun kainatda? Ebediyeti kabul etmeyib mânaya iman etmeyen, yalnız kendisine tapar ve kendisine taptırtmak ister. Bütün kavgalar da burdan çıkar “ben varım” der. Benden başka bunu bilen yoktur der ben yaparım der ben yaratırım der ve sen bana tapacaksın der. Mânaya inanmayanlar kendilerinden başkasına tapamazlar. Her insanı bir haletin mahluku bilen vicdan, bütün hukuku o menbada birleştirir zira insan hakları, marifet i hak ve ahlak ile kaimdir. Ahlak da ebediyetle kaimdir biraz evveli söylediğim gibi. İnsan hakları. İnsan hakları, ebediyeti kabul etmeyen sahada insan hakları neyi müdafa edecek ne olacak dırıltıdan ibaretdir o boş feza kadar boş. İnsan ebediyete neşet i saniyeye yani ikinci hayata ben ismim yokken, cismim yokken, vesmim yokken şimdi kırk yaşındayım kırkbir sene evveli kendimden haberim yokken ben, beni bilmezken var oldum tekrar var olmamamın ilmen, fikren, felsefeten imkanı yokdur diye bir kanaat ı vicdaniyeti hasıl olmazsa anlatamıyo muyum yahu? Kaç yaşındasın otuz. Otuzbir sene evvel bilir miydin kendini? Hangi doktorda ismin vardı? Nerede vesmin vardı? Eşbahın nerdeydi? O eşbah ki senin cesedindir maddiyatındır ona taalluk eden mânan nerdeydi? Bunların hiç birisinden haberdar değilsin.
                                                              
                                                                                              --/-
                                                                                              -2-

E şimdi ben hiç ismim yokken var olmuşum bu varlığım bir tebeddül bir tegayürle bir elbise değiştirmesiyle diğer ebedi bir hayatda bir huzura kavuşacağım kanaatı gelmeden imkanı var mıdır insan haklarıyla samimi olarakdan çalışabilsin? Olur mu? Olmaz. İman etmedikçe de neşet i saniyeye yani ikinci hayata iman etmedikçe de huzura kavuşmanın imkanı yokdur. Efendim huzur meydana gelecek işte huzura.. ne huzura? Huzuru insana yalnız Allah verir. Ne servet verir, ne masa verir ,ne kasa verir. Bunların hiç birirsi vermez. Servet bizatihi nimet değildir vasıta i nimetdir. “Git filan yerde nimet ol” derse olur. Senin çok huzur içinde gördüğün insanların ne kadar istirab içinde yaşadıklarını iç tarafını seyredebiliyor musun? O bir ayrı bi iş. Beşerin ekserisi o iman ve hakikatde olmadığından nefslerine mağlub olarakdan yaşıyorlar binaenaleyh kendi arzularına hevalarını o hevayı nefsanilerine beşeriyeti uyduracağız uydurtacağız diyerekden insanlık âlemi inim inim inliyor ve inleyecek ta ki rücu edinceye kadar. Nereye rücu edinceye kadar? Aslını bulmak aşkına gelinceye kadar. Bu hastalık kendisine gelecek “ben kimim, nerden geldim, ne olacağım” kendi hakikatını arayacak onu aramaklık zevki gelmedikce huzura kavuşmaklık imkanı yokdur. Hiç kimse kavuşamaz ona imkan yok. Sonra insan hiç olmazsa o sinesinde çarpan kalbinin ihtisasları önünde dursun bir an kendi hesabından sorsun. bİz şimdi hiç kendimiz üzerinde durduğumuz yokdur.Yok. Şöyle düşün kendin için ne yaptın şimdiye kadar? O yaptıklarının hiç birisi kendin için değildir. “Şu binayı yaptım” kendin için değil. Neden? Âriyet. Hiç birisi kendin için değil.Kendi hesabına sor şöyle o ihtisasat seni nerelere kadar götürüyor? Senin o kalbi hazininde o heyecan bu unsur u hakimin yani toprak unsurun hangi noktasında sükun bulduracak? Bir gün düşündün mü acaba ben bu toprağın bir gün hangi noktasında sükun bulacağım diye aklına geldi mi? Ondan sonra haber ver bu küre bu arz üzerindeki seması hakkında ne hüküm veriyorsun? O mansıblar, cahlar, servetler, kasalar, debdebeleri nasıl buluyorsun? Hepsi nazarında mahv ı inhidama neticede mahkum değil mi? Bugün böyle olduğu gibi yarın da öyle değil mi? O halde neden çırpınıyorsun? Neden biri birimizi yiyoruz? Her hangi bir şey ki zevâle mahkum neden biri birimizi yiyoruz? Beşeriyet niye biri birini yiyor? Bundan daha acısı olur mu tasavvur edilebilir mi? Bu gün nasılsa yarın da öyle. O halde bir müşahade yap bir kaide bul. Bu müşahadeden sonra gördükden sonra bana senet getir denmez. Şimdi sen benim bu konuştuklarıma “bana bir burhan getirir misin” diye soramazsın neden? Bunların hepsini görüyorsun. Müşahadeden sonra burhan olmaz. Tecrübeden sonra da irfan olmaz. Tecrübe ediyorsun ne irfanı arıyorsun? Kudret bunların hepsini her insanın gözünü açmış fakat ki faide ki gaflet şarabıyla hepimiz mest i müstağrak. Öyle geldik ve öyle gidiyoruz. Şu kıymetli hayatın bir anını kendimize hasledib de düşünmüyoruz. Bir an düşün muazzam bir hayat verilmiş kıymetli bişey bu. Bu israf edilir mi? Bir ânı üzerinde dur. Bak koca Fatih. Devre açmış adam. Sarhoş olmamış. Baktığın her yerde bir vechi hakikat seyreder. Ricahım o kadar mah imanlıdır diyor. Bunu söyleyen Fatih. Nereye bakarsam diyor bir hakikat yüzü görüyorum onu seyrediyorum diyor. Benim diyor beni sen diyor kör mü zannediyorsun diyor. Her nereye bakarsam benim baktığım diyor benim nazarım imanlıdır böyle iman. Rikkatle bakarım basarla basiretimi birleştirir bakarım. Yirmiüç yaşındayken bunu söylemiş bu adam. Islık çalmamış, sahte benlik yapmamış. Laf ı davayı enaniyet ne lazım âkile . Laf ı davayı enaniyet benlik yani ya ne lazım âkile. Herkesin âlemde bin mafevki bin madunu vardır. Biz ufacık bir şeyde kabardık mı huu bizden başka yok diyoruz. Öyle demiyor erbab ı dil. Laf ı davayı enaniyet benlik davası benlik sözü âkil olan insana ne lazım diyor.Neden? Herkesin âlemde bin mafevki, bin üstü, bin tane de madunu vardır. Bunu öğreten ilimin adına ahlak derler. O vakit muhal, mümkün olur. Fatih de ben yaratırım davasında olaydı zor alırdı zor açardı böyle bir karn açabilirdi bir devre kapayabilirdi. Yook açmaz. Kudret yapar işi. Senin istidadını görür seni bu şekilde çevirir. Beşeriyet biraz tenekecilikde ilerledi oldum sevdası geldi zavallı bunalıyor bunalıyor yürüyemiyor. O zulmeti ancak bir şey açabilir. Ne ilim, ne fikir, ne felsefe, ne fen. Onlar hepsi bu sahnede geçer. Biz bu sahnenin yalnız bu sahnenin adamı değiliz ki. Burda yaşarız amma yalnız bu sahnenin malı değiliz. Bir yüzümüz âlem i hilkate, bir yüzümüz de âlem i kudrete bağlıdır oraya rabtedilmişdir. Bizim en büyük sermayemiz bu idi nasıl çaldırdık bunu bilmem. Değil mi? Bizim en büyük sermayemiz buydu. Bu sermaye kaybolmasa bizde sıkıntı olmaz. Bugün herkes elemli yaşar üzüntülü yaşar vakıa burası mihnethanedir amma mihneti imana yükletmediğinden dolayı kendi taşıyacağım diye inim inim inler. O ebediyete, neşet i sâniyeye gönül verenler kendileri taşımazlar yüklerini. Taşımaz. Verir onu imana. Öyle diyor Kudret Ben seni naib i Hakk yaptım diyor. Bir çok sıfatlarımı sana verdim. Gayet hür yaşayacaksın diyor hür. Onur, kainatın bütün kuvvetlerinin bie hâlıka bağlı olduğunu gösterir. Sen bunu duydukdan sonra artık satılır mısın, zulme divan durur musun, ihtirasat ı nefsaniye ile kendini yıpratır mısın, o birliğin etrafında toplanın diyor dağılır mısın, nifaka şikaka meydan verir misin? Kim olursa olsun mevkileri ne olursa olsun nazar ı Hakk’da müsâvidir diyor hiç şu ayrı bu ayrı diyerekden tefrika meydana getirebilir misin? Vazifelerinin zulüm değil adalet olduğunu emrediyor hiç zulüm yapabilir misin? Dağılmayın toplanın diyor. Nerde? Beş nüfuslu aile dağılır. Beş nüfuslu aile, yüzde sekseni dağınıkdır. Karısı başka bi fikirde, oğlu başka bi fikirde, kızı başka bi fikirde, kocası başka bi fikirde. E bu zaten bu kadarcık bi ömür bunun içersinde. Bunda yete kemale anda vara visale. Bitiyo bu. Bu iflas, dünyadaki mağazanın iflasına benzemez ki telafisi yok. İflas. Kolay şey midir ikinci hayatda sen bir saadet i ebediyeye mazhar olmuşun. Yavrun, buraya kadar denmiş. O ne ağırdır adama ne acı şeydir o. O ne muazzam bir iştir o. Bir günlük, bi senelik, beş senelik, elli senelik, yüz senelik bi iş değil ki. Ebedi bir mahrumiyet. Bağrına basmışın, ciğerim diyerekden kızamış bütün her hâlin.
                                                                                              --/-

                                                                                              -3-

Yahu ne var bunda? Bunda ah var diyor Kudret. Bu, şakavet i ezeliye ile yaşamış, ah ile gelmiş buraya, insanlık âlemini inletmiş Benimle hiç alakası yok  daha ne soruyorsun diyor. Bitti. İsminiz ayrılmış. Buraya kadar mı baba dediğinde senin için ne olmaz? Yahut sen ona buraya kadar mı oğlum dediği vakitde onun içi ne olmaz, senin için ne olmaz? Bunların her birisini biz o sahnede seyredeceğiz. Feragatlı bir birlik olmadıkca huzur olmaz. Feragatlı bir birlik de.. biz istiyoruz feragatsiz bir birlik yapalım olur mu öyle şey, görülmüş mü dünyanın bir yerinde? Feragat edeceksin ki birlik olsun. Beş kişiyi bir araya getiremezsin meğer ki nefsani düşünceler olsun da o ihtirasat ı bâtın üzerinde birlik olabiliyor fakat hak üzerinde birlik imkanı yok. Olmuyor feragatlı birlik olmadıkca beşeriyet huzura kavuşamaz. O birlik, iman mertebesinin fevkındedir.O birlik, iman mertebesinin de fevkındedir. Zira orada ruhlar, kalbler bir mâna altında toplanır. Biz, bire on dövüşen dedenin çocuklarıyız değil mi? Nasıl dövüşürdük biz bire on? İşte bizde öyle bir birlik vardı. Öyle bir feragat var. Başka türlü olur mu? Cebir kuvvetiyle değil kardeşim gönülle gönül. O mânayı çarptırdık. Hulasa ebediyete iman edilmedikce mâna ve ahlak tahakkuk etmez. Oradaki söz, dedi kodudan ibaret olur. Kaç defa misal getirmişimdir yine getireyim misali kaba misal ama anlaşılsın diye getiriyorum. Misal kaba. İki tane er tasavvur edin bunun bi tanesi yaradılışındaki gayeyi duymuş her gün takvim i insanisinden bir yaprak koparılırken eserden müessire istibdal. Basit tarafını konuşuyorum makbul olan müessirden eseredir amma umum üzerinde konuşuyoruz. O kümmelinin istidadında var o müessirden istibdale gidiyor. Belki kelimeler yabancı geliyor müessir nedir eser nedir? Şöyle bir misal vereyim bu bir eser ,şu bina bir eser, bu binayı görüyor bunun yapanı var diyor binadan yapanına geçiyor. Bir kısmı da yapanı görüyor yapandan sonra da binaya geliyor. Mimarı gördükden sonra bu mimar bunu yapmış diyor. Onlar birinci sınıf insanlar. Bir kısmı da mimarı görmüyor binayı gördükden sonra ne güzel mimarmış diyor ne güzel yapmış diyor bundan oraya gidiyor. Eserden müessir, müessirden eser. O ayrı. İki tane er, biri eserden müessire giderek istibdal yolu ile. Ötekisi istibdal yolu ile değil. Her gün takvim i insanisinden bir yaprak kopararak istibdal yolu ile Hakk’a vasıl olduğuna kâni. Nur u aklın, kuvve i müfekkirenin hatta ilimden olan aklın medar ı teklif olduğunu kabul ediyor insandan bir cüzdür diyor fakat medar ı hususiyet i insaniye değildir diyor. Akıl her yerde hakimdir diyene hayır diyor. O, insandan bir cüz fakat hakikat ı insaniye değildir diyor. biraz mevzu inceleşti. İnsandan daha akil bir mahluk bulunmuş olsa, kendisine insan namı ithaf olunmadıkca mükellef olmaz. İnsanın kıymeti insanlığında. Ondan naib i Hakk o. Çünkü insan, mensub u kudret i Fatır’a olan candır. Bu uzun. Elli konferans sürer. Bunu niye söyledim biliyor musunuz? Bazı sözler gezer mâna filan dendi mi onu bırak der o esatir i evvelindir eskilerin masalıdır. Bizim için asır kâfidir. Ne asır kâfi, hangi asır? Kaç sefer misal getirmişimdir; bir sene evvel bişey yaparız bu sene düşünürken deriz ki bu günkü aklım olsaydı ben onu yapar mıydım deriz. Yarın bu aklına ne malum dövünmiyeceksin. Yarın da bu aklına belki dövüneceksin ne malum. Ha o halde insan insandan daha akil bir mahluk bulunmuş olsa, kendisi insan olmasa mükellef değildir. Mükellef olmayınca Allah’a muhatab değildir. Kıymet almamışdır. Anlatamıyo muyum acaba? Mesele, Allah’a muhatab olmak, kıymet almaktadır. Kıymet almalı. Bizim şeyimiz nedir mevcudat içersinde kıymetimiz? Allah bizi mükellef tutmuş, kıymet vermiş bize sizinle konuşacağım muhatabımsınız diyor. Mevcudatı sizin için yaptım yahu diyor. Ve gaye de likadır yani ona mülâki olmaklıkdır. Bütün çekilen inlemeklikler, seflar, saadetler her ne ise bu likayı meydana getirebilmek. Bunu duymuş her gün o takvim i insanisinin yaprağını koparırken ben aslıma kavuşuyorum diyor. Öbürkü de diyor ki kainat kör bir tesadüfün neticesidir, insan da tekamül etmiş bir hayvandır ne ebediyet var, ne şu var, ne bu var. Fırsat bulup ihtirasat ı nefsaniyem de kabardığı vakitde vur, kır, yak, ye , iç, yat. Başka bişey bilmem diyor. Şimdi bu iki adam hüdanegerde memlekete bir düşman saldırsa bunun hangisi can vergisi vermekte zevk gösterebilir? Biri der ki ben yirmibir yaşındayım ya der sen kimin masasına, kimin masasına, kimin cahına girib de can vereceğim? Öteki, ben Hakk’a vasıl olacağım bir cam ı şehadet nuş edeceğim der ve böyleydi bizde. Bire on dövüşürdü ama bu şevk ile dövüşürdü. Arkamdan vurulursam imansız giderim derdi. Ve de hapiniz de şehit çocuğusunuzdur. Şecerenizi tetkik edin ya üçüncü deden şehitdir, ya dedenin kardeşi şehitdir, ya amcanın oğlu şehitdir. Böyledir bu. Kudret bu şeyi vermişdir bu camiaya. Minnetsiz yaşamayı öğrenmişdir. Ne karşısındakine minnet verir ne kendisi minnet altında kalır onların hiç bişeysine şey etmez. Kin yok, husumet yok çünkü biliyordu ki kin, cehennemden bir güldür. Kin, cehennemden bir gül. Her şey aslına rücu edeceğinden kin sahibi de cehenneme gidecekdir.Acı, acılara .. olur. Habis, habise .. eder. Sen düşün eğer gülsen, endişen güldür. Dikensen külhana mensubsun yanacan. Kişinin fikri, kıymetidir. Bak, düşüncene bak. Düşüncen hangi şekildeyse kıymetin de Kudret’in yanında o dur. Onun için kendini bilmek ilmini öğren.O öbür ilimleri öğren zararı yok fakat en büyük ilim, kendini bilmek ilmidir onu öğren. Öğrendim. Neden kinin var, niye hasedin var, neden buğz ediyosun, niçin yalan söylüyorsun? Kendini bilen bunların hiç birisini yapmaz. Henüz daha kendini bilmekliğin baş harfini öğrenmedi. Kendini bilmekliği öğrenen adam katiyyen yalan söylemez. Hased olmaz, buğz olmaz, adavet olmaz, riya olmaz bunların hiç biri olmaz. Kendini bilmek ilmi o kadar zordur ki püüü. Öyle adamı döndürürler ki orda hem nasıl döndürürler bilir misin? Her dersden on on alırsın da tam bir yere gelir hepsi birden sıfıra iner. Orda zordur o. Kendini bilmek ilmi gayet zordur. Hasedden geçersin, buğzdan geçersin, adavetden geçersin bir riyada takılırsın hepsi sıfıra indi der. Baştan başlarsın. Hasedden geçersin, buğzdan geçersin, adavetden geçersin, riyadan geçersin bir imtihan sahasında bir yalan irtikab edersin bir sıfır alırsın ötekiler de sıfıra iner. Bunlar dursun da ondan sonra tekrardan.. öyle yook. Hepsi birden sıfıra iner başdan başlıcak der. Kendini bilmek ilmi, her ibadetin başı.

                                                                                              --/-

                                                                                              -4-

Abidddir, zahiddir kendini bilmek ilmi yokdur. Yandı. Faydası yok. Kendini bilmek ilmini bilseydik böyle düşer miydik? Kendini bilmek ilmini öğren, aslını bulmak ilmine agâh ol. Ahlakın verdiği emrin başlıcası budur. Onun için der ki yalnız toprakdan çıkanı değil gönülden çıkanı dinle der. Biz yalnız toprakdan çıkanı dinliyoruz bir de gönülden çıkanı dinlemek var. Sadra mahal olmayan, kaçmaya imkan bulunmayan , tövbeye ümid kesilen , inada mecal kalmayan bir gün var ondan evvel kendini bilmek ilmini öğrenmek lazım. Hepsi geçiyor sonra hiç bişey yok orta yerde. Hiç bişey yok. Dün, bugün için rüya, bu gün de yarın için rüya. İnsanlar bildim gibi der ama bilinmez.Zordur. Bildim gibi gelir. Kendini bilmek ilmi müşterisizdir. Onun için insanlar oraya rağbet etmez. Kendini bilmek ilminin müşterisi bir zatdır. Kimdir o? Kim alır onu? Ancak Allah alır. Başkasının kudreti yetmez. O, o diploma orda geçer onun kıymetini O bilir. Yetmez mi sana o? Yeter değil mi? Kendini bilmek ilmi. O vakit kendini bilmek ilmine insan agâh olursa tam hürriyete sahib oluyomuş. Eh insanda da hürriyet i vicdanı ilk tanıyan Allah olduğu için müşterisi de O oluyormuş. İnsanın hürriyetini Allah’dan başka hakkıyla tanıyan hiçbir medeniyet yokdur. Hepsi sahtedir onların. Yalnız Allah’dadır. Ondan mâda o değişir o. Bunlardan insan uzaklaşdıkca, öyle bir hâle gelir ki diyor ahlak. Bunlardan insan uzaklaşa uzaklaşa öyle bir hâl kesbederler ki hemcinsinin felaket ve mihnetini seyredib müşahade etmekde insan kadar hiçbir hayvan yokdur diyor. Hakikaten de bu günkü ansaniyet öyle olmuşdur. Basıyo düğmeye milyonla adamın birden canını alıyor. Canavar var mı böyle milyonla adamın canını alan? Sen istediğin kadar medeniyet de vahşetin en büyüğü. Vahşet i müsanna. Hilkatindeki varlığın her bir şeysinin bir izzet ve lezzeti vardır bunları arayıb bulma zevki gelir adama. Mesela insanın kalbinin izzet ve lezzeti, kalb ne vakit izzetini ve lezzetini bulmuşdur? Ne vakit kendisinde marifet i hak olursa. Şimdi bizim kalbimiz var mı yok mu biz farkında değiliz ki. Onun için Allah der ki ;”limen kâne lehu kalb”  Ben bunu kalbi olana söyledim der. Demek ki herkesde kalb olsa böyle demezdi. Bizzat Cenab ı Hakk, söyler söyler söyledikden sonra da ”limen kâne lehu kalb”  kimin kalbi varsa onun için söyledim der. E bizde iddia ediyoruz hepimizde kalb var diyerekden. Öyle olsa öyle demezdi. ”limen kâne lehu kalb”  kimin kalbi varsa onun için konuşdum der. Orada ahlak cevab verir. Kalbi insanın izzet ve lezzeti, “marifet i hak”dır der. Devlet ve saadeti “muhabbet i hak”dır der. Var mı bizde Hakk muhabbeti? Var efendim o kadar çok severim ki. Sevmek demek, sevdiğinden mâdasından soyunmak demekdir. Biz daha Allah’ı sevmiyoruz. Allah bizi seviyor da böyle duruyoruz. Allah bizi seviyor. Birkaç konuşma evveli söylediğim gibi şu kadar süsümüzden vazgeçemeyiz. Şu kadar bir menfaatdan onun namına vazgeçemeyiz. Kolay mıdır o? Kolay mıdır o? Sonra her şeyin zevk i sururu, lezzeti ve huzuru tabiatı muktezası üzerine olmuşdur yaradılışı üzerine. Mesela semi, kulak, semin işitmenin lezzeti .. o güzel sesi işitmek… Onun hilkatindeki tabiatındaki mukteza o. Onların güzel sesi iyi nâmeleri elan ı tayyibeyi işittiği vakitde o tabiatının iktizasını buldu. Gözünkü, güzel şeyleri seyretmekle , dimağın ki iyi kokuları dimağ almakla, hevai i tayyibeyi istişmamı ile muattar olursa alıyor. Akıl, hakaik i eşyayı idrak etmekle, ya gönül? Allah’a vasıl olmakla. Anlatabildim mi acaba? Her varlığımızın kendisine mahsus bir zevk i sururu bir lezzet i huzuru var ya misal getirdik, işitmekliğin güzel şeyi işitmesi, kulağın güzel şeyi görmesi, aklın hakaik i eşyayı müşahade etmesi, efendim ne bileyim dimağın muattal rayihayı istişmam etmesi. Gönül, gönül en büyük esas merkez i hükümet i insani Hakk’ı müşahadesidir. E bunların hiç birisi olmayınca huzur olur mu canım ne huzuru. Aldatmaktır o geçici şeyler huzur olmaz. Geçici şeyler huzur olmaz. Yoruldunuz mu? Biz yalnız anasır âleminde dolaşıyoruz. Halbuki insan, zübde i kainatdır kainatın ulası. İnsan cismi itibariyle .. fakat ruhu itibariyle .. dır. Öyle bir nokta i kübradır ki kardeşim, mevcudat ne kadar varlık varsa senin harfindir kıymetini bil derhal derlen toplan. Ağla sıcak gözyaşıyla bana çok kıymet versin de verdin de istediğin gibi olayım de. Az bi zamanda olur adam. Zira neden biliyor musunuz Hakk’ın iki sıfatı var, Cemal Celal.İnsanda Hakk’ın isimlerinin hangisi galip gelirse onun nihayeti serencamı nihayeti o ismin mahkumudur. Korkulu taraf burasıdır. Biz ne ise en son anda hangi ismin mazharı olarak gideceğiz? Cemal ve Celal insanda Hakk’ın isimlerinin hangisi galib olursa serencam onda vardır. Mesela hased sıfatı bulunurken gidersen muhakkak ikinci hayatda .. olursun. Kolay şey mi bu? Bunlar böyle hepsi temizlenecek…hükmünde olursa muhakkak ebediyet aleminde .. olarak huzura çıkarsın. Hakiki insan olursan Hakk’a mülaki olmaklık sıfatında seni ne şekilde donatmış insan yapmışsa o şekilde donanır çıkarsın. Sonra insanın kalbi havatırdan bir an ayrı değildir. Havatır ise ya şerri mahdır ya hayrı mahdır. Biri ruhanidir biri şeytanidir.Ya biz böyle daimi ruhani aletden ayrı ayrı ayrı gidersek akıbet neye .. olur? İşte gözünü kapa orta yerde bişey yok.Bunu on misli büyüt yine yok. Makam ı nefsde kaldığın müddetce tehlike daima durur…Kudret yardımına yetişsin. Ah almadan yaşamanın çaresine bak. Her çirkinliğin altında bir güzelliğin gizlendiğini bil. Her çirkinliğin altında bir güzelliğin gizlendiğini bil. Yeise kattiyen kapılma değmez. “Nem varki laf edem özümden mahveyle beni benim gözümden.” Öyle değil mi? İnsanlar kızarlar Kudret’e çatarlar. “Böyle mi olacaktı” derler şöyle. Yok. Ne hakkın var kardeşim ne hakkın var? Bi hakkın mı var ki çatıyosun. Bazısı biraz daha ileri gider şunu da yapmıycam bunu da yapmıycam dinler mi? Annesine isyan edib memedeki çocuk annesinin memesini ısırırsa sütünü kan yapar. Isırdığıynan sütünü kan yapar. Kudret’in öyle şeylen pervası yokdur.Teslimiyet teslimiyet o da imanın kuvvetiyle olur. Öyle inanacaksın ki “beni benden fazla sever bunda bişey gizlenmiştir” diycen. Sen onu akıl ölçüsüyle ölçüyosun. Dedik ya işte tabiat ölçüsü ile ezel kanunu ölçüyo isyan ordan çıkıyor dedik. Orda akıl, fikir, ilim, fen işlemez. Orda nur u nübüvvet işler.Ona iştiyakdan .. yok kendinde bir tecelli olarakdan tecelli ettirebilirsen zulmetden kurtulursun.
                                                                                              --/-
                                                                                              -5-

Ve illa karanlıkdan karanlığa dövüş de dövüş. O çukurdan o çukura. O çukurdan o çukura geçer gidersin. Vardır öyle insanlar. Şu iyiliği de yapmışdım bu iyiliği de yapmışdım, şunu da yapmışdım bunu da yapmışdım bu da bana layık mıydı? Layık ki yapmış. Layık mıyım diye ne sual soruyosun sen? Sen, senin elinde değilsin belki de .. yine bir gün. O ilacı verdi sana. O ilacı verdi sana. Bazı hastalara çok acı ilaç verir bazı hastalara çok tatlı ilaç verilir. Hekimi bunu bilir. Kulunun mizacını da Allah bilir. Hastalığına göre ilaç verir. Anlatamıyoruz galiba? Bazı hastalara öyle ilaç verir ki  doktor ağzına götürürken nasıl yapacağım dersin kafanı çevire çevire dişini sıka sıka alırsın. Bazısına böyle gayet rayihalı tatlı bişey verir. Ne ona düşman ne ona dost ikisi de onun için birdir. Onun mizacı ona ait, onun mizacı ona ait. Kudret de öyledir. Hülasa hayat, burda başlamamışdır kestirmesini söyleyeyim size. Burası çilehanedir. Sen burada kendi kendine mesud olacağım dersen olamazsın. Tabi benim bu konuşmalarım inananlar için. Bir de inanmayan var onlan başka türlü konuşuruz o ayrı. Ben sizi hep inanmış diyerekden konuşuyorum. İnanmasanız da ne faydası var ya onun için. İnanmadın güneş aynı şekilde yine feyzini verir. Buraya.. bir perde takarız güneşe bi ziyanı olmaz biz karanlıkda kalırız. Kalbinin perdesini çeken kendi karanlıkda kalır güneşe hiçbir zararı olmaz. Lazım olan, teslimiyetdir. Teslim oldukdan sonra çok rahat eder insan. Kudret’in verdiği nimetleri her yerde kullan. Tedbir budur. Tedbiri yanlış anlıyorlar. Tedbir edene de tedbir yok. Tedbir bu. Kudret sana bir nimet vermiş o nimetleri sen onun gösterdiği yolda kullan neticede çıktıkdan sonra suratını asma. Ama hep yapıyoruz mukteza i beşeriyet ayrı bi iş. Bi de onun isyana giden kısmı vardır hiç olmazsa oraya girme. Tedbir nedir ondan ibaretdir. Akıl vermiş nereye kadar gidiyor oraya kadar kullan. El vermiş neyi tutmak lazım onları tut tedbir bu. Ondan sonra bunların hepsini, dediği gibi kullandıkdan sonra sana göre çok aksi bir şekil tecelli etti hiç suratını asma. Bak nasıl .. vermiş daima menfi bişey geldiği vakit..  hiç oldu mu? Ekseriyetle olmadı demez de hayır der. Yani o olmamaklıkda bir hayır görür anlatabiliyor muyum? “Kudret bunu bir hayır için yapmadı” der. Çünkü bizim dedemizin kullandığı kelimeler gayet zarif gayet nazik kelimeler. Kaç defa izah ettim ya. Düşersin demiyor. Düşmüyosun diyor. Koşuyorsun düşeceksin demiyor. Koşuyosun düşmüyorsun diyor. O çirkin kelimeyi oraya kullanmıyor. Lambayı yak demez. Yakmak kelimesi meş’umdur der. Işığı uyandır der. Kapıyı kitle demez. Kitlemek, içinde insan kalmamak mânasına gelir. “Kapın kitlensin” inkisardır eski insanlar arasında. Kapıyı sırla der. Hani beğenmezsin ya dedeni. Geri kafalı filan dersin ama ne kadar geri kafalı olduğunu al sen geri kafa. Geriyi Allah’a izafe ediyorsan oraya bağlıdır. Kaba kaba “filanca öldü bu gün gömdük” demez. Kedi mi gömüyosun köpek mi gömüyosun. “Adem efendiyi bu gün gizledik” der yahut “sırladık” der. Bir yere kaybolmadı çünkü gizlendi. Benden gizlendi, senden gizlendi. O kadar da nazikdir deden. Herkese nazik herkese. Medeniyetini taklid etdiğin alemde daha hiçbir zaman sofraya buyrun demezler. Evladı bir tarafda yer ne bileyim onlar e biz şimdi ne kadar adama lokma veriyor ondan sonra kazan ye diyor. Hissi şefkat, hissi merhamet, hissi.. getiremiyorum kelimelerini halimden anla ne demek istediğimi. Bizde de en büyük ahlakcı Beşeriyetin Fahri Ebedisi, neden en büyük ahlakcı? Allah, ismi vermiş. Ve inneke le alâ hulukın azîm” (Kalem,4) “Habibim senin ahlakına bayılırım ben çünkü azim sahibisin sen ne büyük ahlaka sahibsin” Allah demiş. Ve inneke le alâ hulukın azîm”   Bir sofrada yemek yiyorsunuz diyor dertlerden öyle dert vardır ki , hastalıklardan öyle hastalık vardır ki . ha yanlış söyledim. Her derdin devası vardır halketmişdir diyor Allah. Her derdin. Bir şey yiyorsun, karşında birisi gördü , gören adamda nasıl der imrenir de insanda şöyle bir ağzında nuab kamaşır ağzı sulanır. Anlaşılmıyor mu? Böyle ağzında bir nüab olur ağzı sulanır da çıktığı sulanmış olduğu tükürüğünü geriye yutarsa sende bir dert olur kainatın doktoru bir araya gelse, bütün mevcudat eczane olsa ilacı yokdur diyor tedavi olmaz.Ya? Çağır sen sofraya otuttur o kadar .. yoksa bir lokma tattır. Sonra daha fen oralarına gitmemişdir belki ilerde gider. Öyle ya bundan iki asır evvel bir asır evvel benim konuştuğumu şuradan alacak da bir hafta sonra oradan söyleyecek bu da zanaat o da zanaat söylese birisine alay ederdi. Bunu yapanda bilmez ha. Bilir mi? Yook. Bilmez. Yapan bilir mi? Bilmez. Ya? Kudret onu yaptırır kim bilir ne hikmetleri vardır insanın kafasına vurmak için. Nerelerden işittirtdim ben sana der. Ben Kudretim, nerelerden temaaşa ettirttim hindistan cevizi kadar muhafazanın içersinde o cevher i akıl denilen şey babanın evinden gelmemişti. Umumun nazarına vaz edilen bir şey o nazar bütün herkesin nazarından geçtikden sonra insan yer de o yemiş olduğu şey kana inkılab eder, o kanda cevher i insani olur yine ondan tekevvür  eder çocuk olursa o çocuk çok afif olmaz diyor. Ahlakı o kadar mazbut olmaz. Onun için yediğimiz içtiğimiz şeyler mestur olsun.Anlatabiliyor muyum? Buralara kadar incelenmişdir bizde. Buraya kadar incelemişdir. Neler neler püüü.. Dedenin kabul etmiş olduğu mânada en ufak bir şeyin mânası vardır. En ufak. Ufacık kıpırdanmanın bile. O mânadan bir misal getireyim yeter sana. Çocuk doğar kulağına ezanı okunur isim konurken. Bir kulağına kamet bir kulağına ezan. Cenaze namazında ezan yokdur. O namazın ezanı kulağına vaktiyle okunmuşdur. Nedir o ezan? Eyy fıtrat ı selametle gelen yavru, ezanını kulağına okuduk, kametini getirdik yarın bu ezanın namazı kılınacak, geçireceğin ömür bu ezanla o namaz arasındaki vakitde sakın gafil olma…telkin ettik sana anlatdık. Geçireceğin ömür bu ezanla o kılınacak namaz arasındaki vakitdir.Satılma, aldanma, seciye i insanini ayak altına salma, gafil olma. Bu incelikler senin dedenin kabul etdiği mânada vardır başka yerde bulamazsın. İlk dersi o vakit verir. O çocuk duyar mı duymaz mı? Onun mânası duyar. Senin de medar ı teklif olan varlığın duyar. Aklını başına al .. Anlatamıyo muyum acaba? İlk dersi o vakit verir. Geçireceğin ömür işte bu ezanla o namaz arasındaki vakitdir. Değmez sakın ah alma. Müezzin minarede ezanını okurken sağa döner “hayyallel felah” da. Felaha koşun diyor. Günde beş defa felaha davet eden bir mânayı kabul etmiş…
                                                                                              --/-
                                                                                              -6-

Sen koşmamışsan ne yapsın yahu. Nerde var bu şey günde beş defa felaha koşun diyor. Yeter. Öğle ile ikindi arasında isyanda idin hadi yine felah bulun diyor. Beş defa felah bul. Sağına döner felaha davet eder, miraca davet eder, soluna döner felaha. Âlem i ervahı hatırlatıyor… sağda. Ordan mahrum olanlar solda. O âlemi o kıyamı hatırlatıyor. Öbürkünü huzura davet ediyor “sizden de vazgeçtik hiç olmazsa  Allah deyin, diyenlere kızmayın” diyor. Felaha koşun diyor. Bundan daha müsmahalı mâna olur mu? Bulunabilir mi? Ama anlamadın o kelimelerinde hatlarındaki inceliği nerde ne oluyor onları anlamadın.Anladım diyen de anlamadı.Abidi de kendine bir enaniyet verdi onunki de çürüdü gitti. Onunki oldu mu? Hayır. Çürüdü gitti. Bir misal vereyim de konuşmayı keseyim. Nasıl çürüdü bakın şimdi. O kendi kendine bir mabedden giriyorum çıkıyorum diyerek şeytana .. görüyor musun sen nasıl bir abid adamsın der… onun putu o. Evvela o yoldan yakar. O kendinden mâdasına nazar ı hakaretle bakar.Onu ordan yıkar. Hasaneyn efendilerimiz. İmam ı Hasan ile İmam ı Hüseyn.Bir şadrevanda bir zatı görmüşler abdest alıyor. Yanlış alıyor. .. riayet edemiyor. İhtiyar bir zat. İmam ı Hüseyin Aleyhisselam biraderi âli ihsanına demiş ki birader nasıl onu ikaz edelim senden büyük.E yanlıştır desek, hatalıdır desek ya gönlü kırılırsa, incinirse. Kudret’in emrine taatına muallik olan yerde bir hata düzeltecek orda düşünüyor. Naapalım birader diyor? Bu, buna alışmış bunu nasıl düzeltebiliriz? Şöyle düzeltelim demiş; Ben gideyim o ihtiyarın yanına abdest alırken deyim ki efendi baba bir dakkanızı bize feda eder misiniz?O müsaadeyi aldıkdan sonra diyeyim ki ona “ben bir abdest alacağım hatam varsa tashih edin şüpheleniyorum nezaret buyrun. Biz birer abdest alacağız ikimiz de alalım diyor bizim hatamız varsa tashih buyrun.” Gitmişler kemal i hürmetle demişler efendim merhamet edin bir parça bakın biz de heves ediyoruz Hakk’ın emrine acaba hata var mı yok mu nezaret buyurur musunuz bir dakika. Peki oğlum demiş. Tanımıyor onları. Muhammedzade Aleyhisselatü vesselam. O ilahi gözleri ile ilahi nazarları ile . Adam da arif bir adammış. Teşekkür ederim efendim demiş beni ikaz ettiniz. Kimsiniz hayran oldum demiş.Hata böyle tashih edilmez ama siz kimsiniz? Anlatmışlar. Sarılmış, öpmüş, koklamış. Biz böyle mi tashih ederiz hatayı? Bir defa dürteriz şöyle. Fatih Camiinde bundan onbeş sene yirmi sene evveli mi idi bir genç. Teravih namazında imamın arkasında heves etmiş genç. Tam arkasında ben namaz kılıyorum işte imamı olacak efendi mihraba geçerken “senin sıran buraya düşer mi” diye kolundan tutmuş şöyle bir itmiş.Tabi o kadar dolu bir cami. Çocuk gözü yaş içinde kıpkırmızı ne bileyim ne denebilir? Ey azizim imam efendi Hakk’ın bir ismi de Mübin dir. Sen öyle yaparsan bir gün o camiin içersini dans salonu, müezzin mahfilini de caz yeri yapar.Yaa hepsi Allah’ın. Sen onu öyle yaptın mı orayı öyle yapar O. Ondan sonra “neden bu böyle oldu?” Neden bu böyle oldu sen yaptın da oldu. Nedeni O’nun. O zelil zelil. Onyedi onsekiz yaşındaki çocuk o günün zahiri alayişinden kendisine hak olmuş orada bir aşk bir muhabbetle senin arkana düşmüş ve tam arkanda kalbi heyecanla vuran adam mihrab arkasından itilir mi? İkindi de Hüda seni nerden nereye itti ama gözü olan görür. Gözü olacak ki görsün. “İltifat eyler ilahiyyune cahi gözlerin. Ben dahi onlardanım görsün ilahi gözlerin.” Hadi son söz bu Allahaısmarladık.
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder