Kaset:157 6/5/1962 (Kontrol Edilmemiş Metin)
Konuşmalarımız,ahlak
mevzuu üzerinde devam etmektedir.Mevzu başlıca iki esasa ayrılmıştı.
Birine,vazifeden doğan ahlak,diğerine de aşktan doğan ahlak tesmiye
edilmişti.Vazifeden doğan ahlakın annesi akıl olduğu,aşkdan doğan ahlakın da
membaı kalp olduğunu anlatmıştık.Gerek akıl,aşk,kalp,vazife bunların hepsi
manayı insaninin birer vasıfları olması hasebiyle mevzunun esas noktasını insan mefhumu teşkil ediyordu.
İnsan.Ve tarifi güç olan kısım da burası,insan.Zahirde,nihayet
elli,altmış,yetmiş,seksen kiloluk bir varlık gibi kan ve kemik torbasından
ibaret,suri vücudu iki metre uzunluğunda bir çukura sığabilir fakat sireti
itibariyle manayı ihtivası,vicdanı kibriyası nedir bunun?Anlatılması güç olan
yer burası.Nerden gelmiş,niye getirilmiş,ne olacak,nereye götürülecek,gelmede
gitmede ihtiyarı var mı?Hilkatte hiçbir zerre abes yaratılmamış.Her varlık,her
zerre mükellef, teklifat tahtında.Öyle değil mi?Hepsi vazifeli.İşte o teklif ki
insanda bir hususiyet meydana getiriyor.Kudretin teklifi kendisinde bir zarure,
yalnız kendisinde mi,bütün mevcudatta, fakat İnsandaki teklif daha başka türlü
mükellef.Mesuliyetli,”Ben seni insan yaptım” diyor. “hesap
vereceksin”diyor.Yoksa mükellef olmayan hiç bir şey yoktur.Esasen cansız hiçbir
zerre yok.Daha müspet ilim yavaş yavaş yaklaşıyor oraya.Fakat Kudret, her
zerrenin kendine mahsus bir hayatı var. Bunu aşikar ilan etmiş.Nebat yiyen
hayvan,et yemez.Et yiyen hayvan,nebat yemez.Yerse hayatı değişir.Bu mükellef
değil de ya nedir?Bir kanuna tabi değil de ya nedir?Öyle değil mi?Kaba misal.
Demek ki mevcudat içersinde,varlık içersinde,Kudret’e naib olarak.Hak’ka ayine
olarak, zira Hak, insan gönüllerinden kendisini gösterir.Onun içün insanın
kıymeti büyüktür.İnsanın kıymeti niçün büyüktür? İlk söylediğim sözdür,”insanın
kıymeti niçün büyüktür” diye sorarlarsa, zira mevcudatın sahibi
kendisini,insanların gönlünden gösterir.Onun için kıymetlidir.Eğer, sahib-i
gönülse.Niye diyorlar,gönle dokunmayın,kalbe dokunmayın.Öyledir. Onun içün
gafiller, Hak’kı göklerde, arifler de Hak’kı gönüllerde ararlar.Bir daha tekrar
edeyim cümleyi,Niçün mevcudat içersinde insan,hususi bir ikrama mazhar
olmuş?Kerremna tacı giymiş,ruhu menfur ile tekrim edilmiş,ahseni takvim sırrına
mazhar kılınmış. Sen insanı ufak bir şey zannetme.Eğer insan ise. Haneyi
kalbinde Hak’dan gayri mihmanı yok olan kimseye insan denir.İnsanın tarifi de
zor. Hane-i kalbinde Hak’dan gayri misafiri bulunmayan adama,hakikat aleminde
hazreti insan tabir ederler.Bişey anlatamıyorum galiba?.Ne güzel söylemişler;
“vech-i yare düşmüş olan, alemde seyran istemez.” “vech-i yare düşmüş olan,
alemde seyran istemez” “Canını canana teslim eyleyen,can istemez”bu
misafirhanenin, faniliğin, fehmeyleyen hane-i kalbinde Hak’dan gayri mihman
istemez. “Masivallahdan mücerred oldu İbrahim bu gün , varını dildare verdi
vasl ü hicran istemez.”Bunun ölçüsü,ne vuslat istiyor, ne hicran istiyor.Vuslat
da yok,hicran da yok. Niçün? Kendi yok ki.Benim hoşuma gitti bir daha okuyum.
Şimdi okudum sizin. Bu da kendime. Öyle ya.İnsan bazan.. boyadılar,iyi
boyamadılar,üstüm başım berbat oldu.Kudret öyle yapmıştır ki,kaç vücuda
sahipsin, şu elli altmış kiloluk kan ve kemik torbasının içersinde.Kaç vücuda maliksin?Bu
akılla söyler,bu kulağınla dinler zevk alırsın.Söyleyen kim,dinleyen
kim?Söyleyen vücudun hangisi,dinleyen vücudun hangisi?Öyle değil mi?Oturursun
bir musiki yaparsın,he birkaç kişi dinler,bi de kendi kendine yaparsın o da
kendin dinliyorsun.Ne kadar muamma varsa , Kudret ,insanda hepsini yüklemiş
vermiş.Onun içün,ikinci hayatta,ebedi alemde,mazeret kapıları kapalıdır.Büyük
kitapta öyle der,zaman yardım etmedi,zemin yardım etmedi,muhit yardım
etmedi,paran olmadı,şu olmadı,okuyamadın, bilemedin, bir kitap eline
geçmedi,bir söyleyen bulunmadı.Kendi ikilimi vücudunu en büyük muallim,en büyük
kitap,hane yapmıştım,”Kendini okuyaydın” diyor Allah.
Se nurîhim âyâtinâ fîl âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene
lehum ennehul hakk(hakku), e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in
şehîd(şehîdun). (Fussilet,53)
Ne kadar tatlı.”Biz açık
burhanlarımızı, zahirde de aşikare kıldık,enfüste de.”Harice vaziyetin müsait
değildi,muhitin yardım etmedi,kimse elinden tutmadı. Senin iklimi vücudunde,
enfüsünde,senin kendinde de ben en büyük ilmi koymuştum.En büyük kütüphane,
Kendini okumadın mı?Zaten kendi gönül kitabından bir harf okuyamayan hiçbir şey
okuyamamıştır .Evvela kendini okuyacaksın.Kendisini okumadan başka şeyleri
okuyan kimse zavallıdır.Neye benzer o bilir misiniz?Bir şeyin bankanın
veznedarına benzer.Bankanın veznedarının önünde, paralar deste deste durur, bir
kırmızı kalem,bir sabit kalem,bir öbür kalem, uçları güzel açılmış,dizer dizer
onlara bakar, işte kendinin gibi ama sayar, bir de eksik çıktı mı kıpkırmızı
olur, aman diyerekten.Alemin malı. Kendi kitabından yok mu bişey.O alemin o.
-2-
O güzel,binler
filan,onbinler filan,bi kaç milyon lira var önünde ama başkasının. Sayarsın
sayarsın,bi kalem de şaşırdın mı kıpkırmızı olur.”Acaba” der, titreyerek tekrar
saymaya başlar.Sonra tam çıktı mı bi ferahlanır.Hariçten bişey bulmuş
gibi.Kudret ‘in acayip hikmetleri.Kendinde.. Öyle diyor Kudret, hiç bişey sana
yardım etmediyse,”Seni kendi eline teslim ettim ben”sen kendini oku yine yol
alırsın.Kendini.O irfan ayrı bir iş.Bak şöyle misal getireyim, kendini
okuyanlardan,Fahreddini Razi isminde bir büyük alim var ilim adamı.Fransızlar
“Razo” der, fransız aliminin yanında ismini bahsettin mi hemen kalkar,yarı beline kadar eğilir
hürmetle.Üçyüzseksen küsur eseri var.Her eserinin boyu böyle..Bir tefsir-i
kebiri var yarım adam boyunda.O vakit matbaa yok, şu yok, bu yok nasıl
yazmış?Akıl duruyor. Bıraktığı eserin dörtte birini, yazmaya değil, okumaya insanın ömrü kafi değil.Dünyanın
yuvarlaklığını ilk ispat eden adam.Birinci tefsirinin,birinci cildinde bahseder
bunu.Sema ilminde bir kitabı var. El Muhassal.Bilmem. Her sahada,her sahada …
var. Acayip.Acayip.Seyahate çıkmış.Eski,
bizde eski ilim adamları bir yerde oturmazlar.Beşeriyetin Fahri Ebedisi’nin
emri de öyle.”Sefer ediniz,sıhhat alınız.” der.İlacın en büyük rüknünü de
tedavinin en büyük rüknünü de öyle tavsiye ederler hastalar üzerinde.”saferu ve
tesihhu”bunu yapıyorsun,bunu yapıyorsun,şunu ediyorsun,bir türlü iyi
olamıyorsun,yer değiştir der.Büyük kitap da öyle emreder.”Yer üzerini karış
karış geziniz hilkate nasıl başlanıldı öğreniniz” der.
Kul sîrû fîl ardı fânzurû keyfe bedeel halka, summallâhu yunşîun
neş’etel âhıreh(âhırete), innallâhe alâ kulli şey’in
kadîr(kadîrun).(Ankebut,20)
Medeniyet alemindeki
insanlar,sanki onlara gelmiş gibi,zaten bu tabir de sakat ya.Kalbi olana
gelmiştir O Kitap.Kimde kalp var,kalp,hangi insan kalbe sahiptir,ona
muhataptır.Akın akın dünyayı gezer.Yerin altını çiğner,semanın üstüne çıkmaya
çalışır.Kaç yerde “semavata bakın” diye emir vardır.Semavata bakmak demek böyle
,böyle bakın demek değil ya.Bu emirleri iyi anlamış,iyi de hazmetmiş,iyi de
varizat ortaya bırakmış bir adam.Bu Fahreddin,Bundan sekiz asır evvel
gelmiş,gitmiş.Fakat senin nenen onu mağlub etmiş.Elini öptürtmüş.Bak ne anneler
yetiştirmişiz biz.Nasıl anneler yetişmiş bizde.Gittiği yerde tabi şöhret afakı
cihan bir adam.İlmin moda olduğu devir. Her devrin bir modası vardır.Bazı
devirde şakavet moda olur.Bazı devirde sefalet moda olur,bazı devirde sefahat moda
olur,bazı devirde rezalet moda olur,bazı devirde ahlak moda olur,bazı devirde
mana moda olur,bazı devirde marifet moda olur,bazı devirde ilim moda olur.Bu da
ilmin moda olduğu devir.Böyle bir devirde.Seyahati esnasında,beşeriyeti var ne
de olsa o,tamamiyle varlıktan soyulmak, o ayrı bir putede erimeye
bağlı.Mevlana’nın dediği gibi; ruhun bir yerde kaynadığını görmek,kendisini
atmakla kaimdir.Halbuki der ki Mevlana; buna ait Kudret,misalini de
getirmiştir.”Göz ikidir amma, iki gözden gören nur, bir dir.” Der.Bi şey
anlatamıyo muyum.Öyle geliyor.Bu bilgisi itibariyle,tabi herkesin de hürmetini
kazanmış,her gittiği yerde aranılıyor.Orada zaafı var.Sormuş demiş ki;”beni
burada bir yerde, hiç görmeyen kaldı mı” demişler ki bir hanım vardır o gelmedi
sizi ziyaret etmeye.Hayretini vücup olmuş.Ben gideyim demiş ziyarete.Gitmiş
kadına,işte, hoş beşten sonra,bir münasebet getirmiş,bir girizgah yapmış,ve
öyle bir şekilde girizgahı yapmış ki,yani herkes geldi, beni görmek istedi,siz
istina gösterdiniz.Halbuki ben binbir delille vacib ül vücudu isbat eden bir
insanım.Yani Allah’a, O nun varlığına bin bir burhan göstermek kudretiyle, bu
sahne-i alemde bulunan bir kimseyim.Kadın tebessüm etmiş,onun içün gelmedim
demiş.Seni ziyaret etmememin sebebi odur.Ondan dolayı gelmedim.Senin şüphen
varmış,Binbir tane zavallı aklınla bulduğun delili bulmadan sen “Allah”
dememişsin.Ben gönül defterinde gördüğüm an ile Hak’ka “Allah” demişim. Senin
bana gelmen lazım demiş.Sen satırlarla,kalemlerle,kıyaslarla,bir takım riyazi
kaidelerle,bir takım mantık kadiyyeleriyle,kura kura, kura kura, “evet var”
demişsin, ben gönül alemime baktığım vakitte, O nu orda temaşaa edipte “var”
diyenlerdenim.Sen, eserden müessire geçmişsin, ben müessirden esere
geçmişim.Sen eseri görmüşün de bir sahip aramışsın,Ben sahibi gördükten sonra
“sen mi yaptın” demişim.Bişey anlatamıyorum galiba.Böyle anneler
yetiştirmişiz.Sen öyle annelerin çocuğusun.Bu, söylendikten sonra kolaydır
amma,bu hali alabilmek,bu zevki tadabilmek,bunu duyabilmek,bu zevk ile
yaşayabilmek.Eski konuşmalarımda söylemiştim,bir şeyi daha var onu da söyleyim
de ondan sonra geçeyim mevzua.Fahreddin’in.Muhyiddin, bundan.. o asırda ,hani
ilmin moda olduğu asır dedik ya,çok adam.Böyle kalbur üstü yeri olan,En büyük
fenlerin şeysini veren insanlar,esasını.Sedanın, bu fezada mevcut olduğunu
söylediği vakitte Muhyiddin,sekizyüz sene evvel,eh manaya gönül verenler, evet
bazı insanlar,bu gün fen o dudakları koparıp atıyor.Onlar ayanı sabiteye agah
adamlar.Ne demek ayanı sabiteye,Kudretin harem dairesine girip çıkarak
sevkiyyat alemine gelmezden evvel mevcudatı yoklayan kimselerdir.Mesela bu
alemde vücut bulmazdan evvel,iki asır evvel, filan,filan, filan,filan,
filan,filan der.O adamlar daha … dedeleri bile yok meydanda ezel aleminde
mevcut ya.Ezelle ebed kişi. Onun elinde şey gibi olmuş.Kelime buraya kadarını
söyleyebiliyorum…..
-3-
Bi kaç konuşma evvel
söylemiştim,şu kudretli sözünü hatırlarsanız ,nasıl bir adam olduğunu
anlarsınız. Edison öyle demiş,elektrikleri yapan adam.”Beşeriyet bana fazla
hürmet gösteriyor,ben bu feyzimi Muhyeddin’den aldım” demiş.Onlar mütevazi
insanlar.Biz iki kelime öğrendik mi kendimizin diye kainatı koparırız.Bakın
şimdi misale,o misalle ikinci hayatı inkar eden dahi önüne bakar.Çünkü neden.
Ben bunu konuşuncaya kadar kaç defa ademle ispat arasında kaldım . Yani var
oldum yok oldum.Ne demek?Muhyiddin der ki “Kudret’in bir ismi Muhyi, bir ismi
Mümit ,bir ismi yaşatıcı,bir ismi öldürücü.Bu yaşatıcı isim tecelli ettiği
vakit,öldürücü isim taside mi oluyor, muattal mı kalıyor?Eğer öyle
derseniz,muattal isme sahip olan kudrete, “Hak” denmez.Ondan “Hak”
münezzehtir.Öyle “Hak” olmaz . Kendi cevap veriyor. Diyor ki ; “Bütün isimleri
beraber tecelli eder fakat Vücut Adem’e galip geldiğinden,Cemal,Celal’e galip
geldiğinden.Nur, Zulmet’e galip geldiğinden siz daima Muhyi isminin tecellisini
görüyorsunuz da Mümit isminin tecellisini görmüyorsunuz. Şimdi buna maddi bir
misal verelim.Elektrik ilmini bilenler.Tabi benim saham değil. Daha iyi
bilirler,bu elektrik saniyede yetmiş küsur defa yanar ve yetmiş küsur defa
söner.Fakat biz bunun ne kadar şimdi burda
biz bu ziyayı görüyorsak,bu ziyanın durduğu müddetçe de bunun zulmeti
var fakat biz bunu görmüyoruz.Daima yanıyor görüyoruz.Yani uyanık görüyoruz.Neden.Nur,
Zulmet’e galip geldiğinden,Vücut,Adem’e galip geldiğinden,daima onun bu
ziyasını görüyoruz.Halbuki bu ne kadar böyle ziyalı ise devam ettiği müddetçe
de bunun aksi de devamdadır.Demek oluyor ki bu kainat,Kudret’in
varlığının..daha bir misal söyleyeyim,gözler öyle anlamıyor gibi geliyor da
yoruluyorum ben.Bir ipin ucuna bir ateş bağlıyalım kuvvetli bir hareketi
devraniye yapalım.Bir daire halinde bir nar görürsünüz.Bir daire halinde midir
o ateş,yoksa bir nokta mıdır?Yine mi anlaşılmadı?Anlaşıldı mı?İşte bu
zat,Fahreddin’le hem asır. Şimdi, Fahreddin, Beytullah’ı ziyarete gitmiş.Mevsim
öyle bir mevsim.O zamanın orayı idare eden zat, demişler ki işte Fahreddin
geldi filan.Asrın feridi bir adam.Rica etmişler kendisinden,binlerce insan
var,biraz konuşmaz mısınız insanlık alemine ait bir mevzu bulup.Konuşayım
demiş.Çıkmış kürsüye,konuşacak.Bütün ne kadar müktesebatı ilmiyesi varsa, elde
edilmiş ne kadar kendisinde zaptedilmiş ilmi varsa,ilk aldığı günden, son
anındaki varlığı ne varsa bir tek harf kalmamak şartıyla silinmiş.Yok.Bişey yok.Nasıl
olur?E sizin başınıza gelmez mi hiç?Bazan dersin ki konuşurken, ”unuttum” dersin.”Birazdan gelirse söylerim”.Nereye
gitti de nerden gelicek?Nereye gitti ve nerden gelecek?Neler kaçırtmıştır
Kudret. Neler. Unutma nedir?Nereye gidecek,ne vakit gelecek?Mahcub bir
vaziyette “biraz rahatsızlandım yarın sizinle konuşurum” demiş, inmiş
aşağıya.Gitmiş odasına kapanmış. Hizmetçisi de var.Başlamış ağlamaya.Bakıyor
bakıyor hiçbir şey yok.Hiç bir şey yok.Yalnız ağlıyor. “Bu ne haldir”
diyor.Yalvarıyor Kudret’e ver…. diyor,
ben bunun aşıkıydım, ver. Alma benden. Üç gün sonra bir adam gelmiş.Hizmetçiye
de tembih etmiş ki, kim gelirse “rahatsz” dersin almazsın.Birisi gelmiş ona da
tabi hizmetçi demiş ki “rahatsız”.Sen içeriye git söyle “bu gelen adam,gelen
adam, gidenlerden değil”bu gitmez. Gitmez cinsinden bir adam geldi”
dersin.Demiş efendim böyle “cellu bellu bir adam geldi,böyle diyor”girmiş
içeriye “ne o filan” demiş. İşte..rahatsız..”hala demiş sahtekarlık. Ne yalan
söylüyorsun yahu demiş. Sen üç gündür ağlıyorsun, ömrün olsa da üç yüz sene
ağlasan yine geriye vermezler” demiş.Derlenmiş,toplanmış şimdi.Kendi kendine.
Bir ….. Sen demiş, Beyt’in içersini ziyaret ederken gönlünden bir insana kızdın
mı,biraz şöyle veriştirdin mi?Bi düşünmüş “evet” demiş.Nasıl yani?Demiş “beytin
içersinde ziyaret yapıyordum işte herkes bana lazım gelen hürmeti
gösteriyor,orada demiş bir adam murabba oturmuş,bağdaş kurmuş yani ya.Hiç bana
kıymet bile vermedi” demiş.”Şöyle nazarı hakaretle baktım,nasıl adam
diyerekten. Çıktım” demiş.”Biliyor musun kim o” “Bilmem” demiş.”O Muhyiddin”
demiş. “Senin nen varsa aldı” Ben demiş, “şimdi sana iltimasa geldim ,benim
onunla iyi bir hukukum var.Seni O ‘na götüreceğim.””Seni O’na
götüreceğim”belki hayrı olur demiş.Almış
doğru götürüyor.Gülerek karşılamış Muhyiddin bunu.Çocuksun bak demiş
dayanamazsın. Dayanamadın çocuksun da.Ben senin demiş bir çok eserlerini
okudum.Sen şayanı tebrik bir zatsın kimyaya ait yazmışın hakikaten
mükemmel.İlmi heyete ait yazmışın gayet güzel.Tıbba ait yazmışsın akılları
durduracak şekilde. Ne biliyim demiş,tecvid ilmi yazmışsın,kelam ilmi
yazmışsın,tefsir yazmışsın,hepsinden yazmışsın.Fakat demiş. Sonra demiş,
asıl benim sana bu işi yapmamda ,buna demiş bir
“cilveleşme” derler.Sebep şu;bi kaç ay evvel senin yanından,benim yanıma bi kaç
ziyaretçi geldi.Seni ağlarken bulmuşlar.Sormuşlar hatırla bakayım demiş Niye
ağlıyorsun? Demişsin ki “kırk senedir bir meseleyi delilleriyle şöyle
biliyordum. Bu gün diğer delillerle o bildiğim mesele çürüdü”Yarın da bu
bulduğum delilleri çürüterek bu mesele yine bozulursa naaparım diye” onun içün
ağlıyormuşun.Bu yerinde bir ağlamadır demiş.Sen demiş ilmi heyet bilirsin
fakat,olmasın demem. Güzel bunların hepsi.Güzel amma,bunun lüzumu kadarı
olur.Ömür tamamıyla bunla çürümezki ,yarın bir aleme gideceksin,seyarresi başka
türlü. Neyi söyleyeceksin?Hastanesi başka,hastası başka kimi tedavi
edeceksin?Mühendisi başka türlü, hendesesi başka türlü.Neyi ölçeceksin?
-4-
Bundan lüzumu kadar
aldın,senin de yetmişe gelmiş.Satırsız bir ilim öğrenme zamanı gelmedi mi yahu
demiş.İç aleminden bişey almaklık zevki hasıl olmadı mı sende? Mamafih ben
seninle de meşgul olamam.Bu ilmi sana öğretebilecek Türkistan’da Necmettin var.
Hadi bakalım oraya git demiş.Binaenaleyh “artık çocukluktan vazgeç” diyor.Şimdi
bu kadar ilmi,bu kadar müktesebatı olan kimseye “çocukluktan vazgeç” diyor.
Yaşı da yetmiş. Nasıl olur bu çocuk?Manaya göre, bulunduğumuz aleme,dünya
denilen şeye ,zahirde bal gibi tatlı,Hakikatte içinde semmün katil. İkbalinde
Hud’a, idbarında fecia gizlenmiştir. Cenabı Hayder,İmamı Hasen’e vermiş olduğu
nasihatlerinde şöyle buyururlar;Nuru aynim Hasen’im.Sen benim timsali
şerefimsin.Hacet met etmedikçe bir işin peşinden koşma , İnsan hayatta düstur
ittihaz etmeli büyüklerin sözünü.Hacet met etmedikçe bir işin peşinden koşma………
.Söz adamında olmaktan ziyade iş adamı ol.Sakın ecdadının çürümüş kemikleriyle
iftihara değil de,kendi himmet-i aliyenle ortaya getirdiğin şeyle övün.İnsanın
şerefi,kendi yüksek mesaisine gizlenmiştir. Yoksa ecdadından, çürümüş olan
kemiklerden kendisine bi şey intikal etmez.Ama o da, o da olursa ona nurun ala
nur denir. O ayrı bir iş.Söyler,söyler sonra der ki;Sakın evladı sefereye ilim
öğretme.Soyu,sütü,sulbü belli olmamış,ömrü şekavetle geçmiş. Hiçbir vakit hayra
yaklaşmayan insana,ilim talim etme.Eğer ilmi öğrenir,Kudret de kendisine bir
saha verecek olursa, insanlık alemini yakar.Bu sözünü,ingilizler lordlar
kamarasında okumuşlar,”biz bununla amel ederiz.” Demişlerdir. Anlatabildim mi
acaba?Sen ne zannediyosun kendini ya.Bunu lordlar kamarasında okumuşlar,ve
alenen sözün sahibini de zikretmişler,” biz bununla amel ederiz” demişlerdir.
Anlatır,anlatır ondan sonra der ki;dünya denilen şey,hezar aşina acuze bir
kimseye benzer,yani ahlakı bozuk,aşinası çok,sana,bir taraftan seninle
konuşurken,bir gözüyle başkasına işaret eder,ikbaline Huda, idbarında fecia
gizlenmiştir.Lehvül uhuddan ibarettir,oyuncaktır der.Seksen yaşına gelir kim ki
onun muhabbetiyle, onun oyunu ile oyunlamaya kalkar,sakallı olduğu halde yine
çocuktur der.Anlatabildim mi?Kalp aleminin haricinde, onun içün, Rönes der ki
dikkat ederseniz der, (bizim dedemiz içün)Bunlar manaları itibari ile dünyayı
terketmiş zannedersiniz fakat dünyayı öyle terketmişlerdir ki, dünya
parmaklarında böyle oynar,ecdadımız içün söylüyor,…. dünya olmuşlardır.
Kalpleri yalnız bir şeye çarpmıştır.Böyle olacak. Bu sözümü ters anlarsın da
miskin otur manasına değil ha.Dünyanın efendisi olarak yaşayacaksın.Buraya
nerden girdik?Şu şeyi okumuştum size,ikilik kalkar demiştik.İkilik kalktığına ait
ne güzel söylemişler dedim.Bir defa okudum bunu size,bi de kendime okuyayım
dedim.İnsan,kendi söyler,kendi kulağıyla dinler,kendi zevk alır,onun içün
buradan, buraya açıldık.Vechi yare düşmüş olan alemde seyran istemez.E bu aleme
hakikaten insan olmaya gelen kimse,bir Yar’ ın yüzünü görmeye gelmiştir. Kimdir
O Yar, Kudret.Kudret.E senin Yar ittihaz ettiğin nedir? O Kudretin onun
üzerinde ışığı vardır da o dur.Anlatamadık mı acaba?Geçen konuşmada demiştim
ki,bir güneş, ziyasını bir duvara verir,sen zannedersin ki o duvardan
geliyor.Hayır,güneşin pertevi o duvara vurmuştur.Eğer duvar,mücella ise kendi
yüzünü de o duvarda görebilirsin.Sen eğer gafil olur da,hakikatte şemsin
vücudunden haberdar olmayıp, o pertevin, o ziyanın,o güneşten çık.. e duvardan çıktığının itikadında yaşayacak
olursan,güneş kendi feyzini alır almaz orası kapkaranlık kalır.Sakın böyle şey
etme,o herhangi bir varlık varsa,o varlıkta görmüş olduğun mana,Hak’kın
pertevidir ve ondan dolayı muhabbet eşya üzerine tecelli eder.Eşyaya bizatihi muhabbet
insanı aldatır.O mekirdir.ve onun içün Kudret’ de çok kıskanır mesela bir
evladın oldu değil mi ya.Sevgide kendisinin haricinde bir sevgi, Kudret görürse
alır.Kolayı var onun.O nu seviyorum diye sev.”Senin tecellini bunda görüyorum”
diye sev.Geçen konuşmada size bi şey okumuştum burda,ne kadar güzeldi; Mecnun
ki Lailahe illa der idi teklifi şuur eyleseler, La der idi, ol mertebe meşgul
idi Leyla ile kim, Mevla diyecek yerde Leyla der idi.Ben bunu kaç senedir
tahvil edeceğim diyorum,bir türlü etmiyorum.Edeyim mi acaba. Yine etmeyim. Çok
zor o.Eh zamanı gelir olur. Sağ kalırsak.Vechi yare düşmüş olan alemde seyran
istemez.Canını,Canan’a teslim eyleyen can istemez.Ne yorgunluk
çekiyorsun.Teslim et rahat yaşa.Kudret’in iki dalgası vardır.Doğmak demek,dalgasız
denizden,dalgalı denize düşmek demektir.Amiyane,anlaşılabilecek bir tabirle
size anlatayım.Doğumun tarifi;dalgasız denizden,dalgalı denize düşmek.Bu
denizin iki dalgası var,dalganın bir tanesi okşayıcı,bir tanesi vurucu.Keskin.
Sen eğer bu kesret denizinde, ben kendi kulaçlarımla yüzer de sahil ve ….çıkarım dersen aldanırsın, boğulursun.
Çıkılmaz.Biri batırır,birisi çıkarır,biri batırır,biri çıkarır nihayet kesilir,
boğulur adam kalırsın….Bu denizin ortasında muazzam gemiler
vardır.Ücretsiz,külfetsiz,minnetsiz,para yok, hiçbir şey yok.İltimas
yok,locası,kamarası filan ayrı değil.Teslimiyetle kim giderse içeriye
alırlar.Kendi kendine çıkamaz insan.Mesela,insan için en büyük rehber,alemi
hilkatte akıl değil midir? Eğer sen bu insan fabrikasını, “bu aklımla
işletirim, Kudrete teslim etmem” dersen, zavallısın. Neden? Geçmiş olan ne
kadar … varsa hayatında ,Kudrete teslim etmemişsen akıl rehberini,senin için
en…… en muacciz bir alettir.
-5-
Bu yetişmiyomuş gibi,daha
henüz tahakkuk etmemiş,hayale bağlı olan istikbalinde de ne kadar allamı ekber
varsa ona da vücut verir, mefhum şeyleri önüne diker,o kederle de seni
yoğurur,geçmiş kederinle,gelecek kederin arasında hırpalaya hırpalaya sende
insani mefhumu tamamıyla yıkar geçer gider.Fakat onu Kudrete teslim edecek
olursan,hayatın tılsımlı anahtarı olur.Yine bişey anlatamadık.Vechi yare düşmüş
olan alemde seyran istemez.Canını, Canan’a teslim eyleyen, can istemez. Sen kendi kendine bir cana sahip
olayım dersen, hergün bir elemle her gün bir mihnet arasındasın. Bu
misafirhanenin faniliğin fehmeyleyen,Hanei kalbinde Hak’ dan gayrı mihman
istemez. Başka misafir istemez.Masivallah dan mücerred oldu İbrahim bu gün,
varını Dildare verdi vaslı hicran istemez.Demek oluyor ki netice itibariyle
ahlakın bize vermiş olduğu emir dünyada ilmü amelden olan hayrı kesiri nuş eyle
öyle geç git der.İlmin de olsa,amelin de olsa insanlık alemine yarayacak
iyilikleri içe içe içe içe içe bu suyu değil iyilik suyunu içe içe,mana
kitaplarında kevser derler bilir misiniz.Kevser şarabı, belki herkesin
kulağında vardır.İçinizde iman hesabı vardır, hepiniz müminsiniz değil mi
ya?Kevser şarabı diye bir şey kulağınıza geçmiştir.Nedir o kevser şarabı?Böyle
bi şey midir?O nu sormuşlardır Beşeriyetin Fahri Ebedi’sine , “iyilik şarabı”
demiş. Kim ki bu hayatı surisinde iyiliklerini içe içe gelir, Benim sayemde,
Benimle beraber yürür gider.Bak, kendini yokla, var mı böyle bişey.Ama niyetler
bir olması lazım,iyilik yapılır da niyeti değişik olursa iyilik olmaz.Size
bir,iyi anlaşılması için bir misal vereyim.Bu da aynı iyilik,bu da aynı iyilik.
Birisinde iyilik diyerekten kaydedilmiş, birisinde battal denmiş.Ne tuhaf şey.
Ya.Öyle diyor. Niyet şart.İhlas şart.Kudret onu seyrediyor.Biliyor.Muamele aynı
muamele ama neticeler aynı değil.Misallen daha iyi anlaşılacaktır. Soruyorlar
bir gün Beşeriyetin Fahri Ebedisi’ne bak bu misal,manevi bir misal fakat burada
bizim işimize yarayacak.Namaz kılan insan,namazda ağlarsa,namazı batıl olur mu
olmaz mı? Namaz içinde ağlıyor.Namaz kılan insan,namaz içinde,namazını kılarken
ağlarsa,namazı batıl olur mu olmaz mı?Ağlamasının cinsine bakılır diyor,….
Ağlamasının cinsine bakılır,sorulur; sen ağladın,neden ağladın?Eğer Hak’kın
şevkini gördü ağladıysa,namazı kat kat olur,batıl olmayı bırak.Yok namazı
kılarken,evladı uzaktaymış da aklına gelmiş de yavrum diye ağlamışsa namazı
batıl olur diyor. Anlatamadık yine?Hepsinden çıkan gözyaşının membaı yeri
bir.İkisinde de ağlama var.Sormuşlar kendisine demişler ki,namazın içersinde
bir adam ağlarsa,namazı batıl olur mu olmaz mı?Ağlamasının cinsine bakılır,ona
sorulur “sen neden ağladın?”Hak’kın şevkini gördün de onun için mi ağladın?Eğer
ondan dolayı ağladınsa,batıl değil o namaz kat kat kat kat sana şahadet
eder.Hak ile olduğuna şahit olur. Yok, yavrum vardı da uzaklaştı, birdenbire
kılarken o aklına geldi,burnunun direği sızladı ağladın,namaz batıl oldu.Git
tekrar abdest al kıl. Demek oluyor ki insan,mevcudat içersinde Kudret’e muhatap
olarak var edilmiş bir can.Bunun bir vechesi bu kainata bakıyor,bir vechesi de
Kudret’e bakıyor.Bu kainata bakan vechesinde,ve yüzünde işe yarayan vasıtası
akıl,Alemi Kudret’e bakan yüzünde de geçen kuvveti,kuvve tabiri de caiz
değil,kurtarıcısı ,rehberi aşk ve iman.Onun içün vicdanım hakimimdir,aklım
amirimdir,ben başka bi şey tanımam diyenler,çok zavallıdırlar.Yalnız vicdanın
hakim olması,aklın hakim olması,beşeriyeti doğrudan doğruya aslına
kavuşturamaz. Kavuşamaz.Ondan keyfi hürriyet çıkar.Hatta vehimiyette olmayan
hürriyet çıkar.Vehimiyette de olmaz ondan bütün mevcudat zarar görür.Halbuki Allah’ın
insanlara ihsan etmiş olduğu en büyük şey hürriyettir fakat adaletle tavil
edilmiş olan hürriyettir.Bunun daha muazzam misalli tarifini,sağ kalırsam
haftaya yapacağım.Daha misaller vereceğim size.Hilkatten misaller
vereceğim.Mevcudattan. Mesela bugün bir nebatla,bir hayvan misalini verdim, onu
daha genişlettireceğim,daha başka şekillerde, daha iyi anlayacağız.E ne olacak
bu misalleri verdikten sonra?Netice itibariyle ne çıkacak?Hak’ka yaklaşmak
çıkacak,ne çıkacak.Süratli bir yere gidiyoruz değil mi ya? Düşmeyelim.Madem ki
ölümü özlemiyoruz.Beşeriyetten aczi kaldıramıyoruz.Kaldırabiliyor musunuz?
Kabrin kapısını kapıyamıyoruz.Hemen hemen üç beş haftadan beri tekrar ettiğim
gibi,e bunu yayın yayın.Kudret’in en büyük mekri, yoku bize var suretinde
gösterip de en akıllıyım diye geçinen insanı dahi zavallı vaziyete
sokmasıdır.Öyle değil mi ya?Yoku bize var suretinde gösterir.Hakikatte
yok.Ademdir.adem.Şu dünya denilen şeyin hakikatte bir vücudu var mı? Varsa
nerde baban,hani deden?Senin günün nerde? Bu günün de bitti.Bu gün,yarın içün
rüya, dün,bu gün içün rüya,orta yerde bişey yok. Hep böyle silinip
gidiyor,bundan daha büyük Kudret’in kırbacı olur mu? Sonu ne bu işin?Hep böyle
gözümüzü kapayıp karanlıkta mı kalacağız? İç aleminden bir ses duyamayacak
mıyız?Bir şevk hasıl olmayacak mı? Hep böyle iniltiyle sızıntıyla, böyle mi
gidecek?bir parça şöyle…/
3 yorum:
MUHTEŞEM...
İlk söylediğim sözdür,”insanın kıymeti niçün büyüktür” diye sorarlarsa, zira mevcudatın sahibi kendisini,insanların gönlünden gösterir.
Sen, eserden müessire geçmişsin, ben müessirden esere geçmişim.Sen eseri görmüşün de bir sahip aramışsın,Ben sahibi gördükten sonra “sen mi yaptın” demişim.Bişey anlatamıyorum galiba.
Yorum Gönder