Kaset 168
30/09/1962 79dk. (Düzenlenmemiş Metin)
Annesi akıl, aşkdan doğan ahlakın da menbaı
kalp olduğunu söylemiştik.Vazife,akıl,kalp,aşk bunların hemen hemen her konuşma
tariflerini yapıyoruz.Fakat bir arkadaş bu tarifte bulunmazsa söyleyeceğimiz
mevzuun ana hatlarını iyi anlatamamış oluruz.Onun içün tekrar etmek mecburiyeti
oluyor.Evvela , vazife nedir?Bunu herkes kullanır,hepimiz kullanırız
işte,vazife,”vazifeliyim efendim” der .”vazifemdir” der.”vazife her şeyden
mukaddestir” denir. Fakat vazifenin kendisi ne? İnsan,bu şuhud alemine ,dünya
denilen bu dâr-ul belvâya ,burada öyle herkesin istediği şekilde zannın ,kendi
zannına göre tam bir “oh” yoktur.Ama insan noksan olduğu için ,daima kendi
kendine hayaliyle “oh” u ikmal etmeye çalışır.Kudret, bu pazarı böyle açmıştır.
Tam “oh” ,nasuti kayıtlardan kurtulmakla olur.Onlar da istisna teşkil
eder.Binaenaleyh, istisnalar kaideye girmez.Hitab, külle aittir.Binaenaleyh
huzur u tam olmaz. Neden? Çünkü Kudret, bu alemi bir imtihan alemi olarak
meydana getirmiştir.Bir adam,ne kadar bilirse bilsin.Kendisini imtihan edeceğiz
desinler,hatta imtihan edeceği kimse , onun talebesi dahi olsa bir sıkıntı
geçirir.Seni imtihan edeceğiz dese,deseler ve o imtihan edecek kimse de onun
peek zavallı bir talebesi olsa,öğrettiği bir kimse olsa,yine bir sıkıntı
geçirir.Halbuki buradaki imtihanı yapan ..ne bileyim..Bizi Kudretinde, ilminde
,bu kainat O’nunla kaim, O’nunla ,O’nun aşkıyla daim olan bir Var lık.Elbette
bunun,öyle tam bir şeyi olmaz.Burada biraz insan sıkılacak.Burada kemale
erecek,orada visale sahib olacak.Bu böyle.Tabi biz şimdi bu konuşmamızı da ben
sizin hepinizi ,geliş ve gidişteki gayeyi duymuş ,her zerre ki, ne bileyim, her
zerre bütün mevcudatta bir vazifeyle mükellef olduğunu görmüş,kainat içersinde
insan gibi bir varlığın böyle mensi ve mühmel bırakılmayacağını hareketi
tabiiyesinin bile icabında bir imtihanı olduğu gibi ,hareketi ihtiyariyesinin
de bir mükellefiyeti mahsusatı bulunduğunu tatmış bir varlık olarak görüyorum
öyle konuşuyorum.Yoksa eğer,yoksa “bu kainat kör bir tesadüfün neticesidir ben
de tekamülü hayvanım ,ne ebediyet, ne ezel.bunlar bir takım sözlerden ibarettir. “kanaatiyle yaşayanlarla
konuşma şekli başka türlü olur. Onunla da konuşmasını biz biliriz .Şimdi
,inanmış ,hayatının iç aleminden zevk almış,”ben güzel bir huzura kavuşacağım”
zevkiyle ,”insanlığa hizmet edeceğim,elimden geldiği kadar ,bir gönül alıp da
yaşayacağım” tadıyla yaşıyor kimseler diyerekten o şekilde mevzuu onunla idare
ediyoruz.Demek oluyor ki, bu sahne i şuhud , ikbalinde Hüda vardır.Aldanmamalı
.Kuş, şöyle bir tuzağa getirirler,yem atarlar ,kendi cinsinden bu kuşa, kuşun
bir yemle aldandığını gördü mü katiyyen oraya gitmez. Belki tecrübe
etmişinizdir,görmüşünüzdür. Görsün ki, kendi cinsinden birisi ,böyle gözünün
önünde yem atılmış da avlanmıştır,kilolarla o tuzağa yemi dök
yaklaştıramazsın.Gitmez.E insan, ne bileyim bir kuştan da aşağı
olmamalıdır.Hangi millet,hangi insan ,hangi kavim,hangi camia ,tarihinden ibret
almazsa,geçmişinden ibret almazsa,kendisinden sonra gelenler ,kendisinden ibret
alırlar.Anlatamadım mı acaba? Yazık olur o vakit. Geçmiş kavimlerin,ahvalı tarihiyesinden izzet
almayanlar,kendilerinden sonra gelenlere ibret olurlar.Demek ki biz, bu sahne i
şuhuda ,dünya denilen bu ibtila alemine ,malum ya burda ,nasıl ibtila? Misal
vereyim size,çok defa verdik ya yine verelim; insanın ya elemi vardır,ya elemi
vardır yahut hem elemi vardır,hem emeli vardır. Kaide bu. Ya elemim var,bir
ızdırabım var veyahut bir emelim var .Bir şeyin peşindesin,bir şey talebindesin
veyahut ikisi de var.E bunlara tamamıyle,arkası kesilmez bunun,muhit olmak,
Kudret tarafından beşere verilmemiş.Meğer ki o beşer, Kudret’de fani ola O onda
baki kala.O başka .Dedik ya istisnaları ayırdık.Umumi konuşuyoruz.Mini mini
çocuk,mektebe giderken,”sınıfımı geçeyim” der.Emeli o dur.Geçer,ilk karnesini
aldığı gün koşarak gelir,bakın der eğer şöyle bir fevkalade bir vaziyette
geçmişse bir zevk içersindedir.Fakat üç gün, beş gün , kendi haberi olmadan o
ondan çekilir gider. Demek, aradığı o değilmiş .İsmini koyamaz ama aradığı o
değil. O müntehi bir talebe olur. Yüksek tahsilin son sınıfında bulunur.Artık
,kendisinden alem i insaniyet bir şey bekliyor.Kendisi insaniyet alemine bir
şey vermeye hazırlanmış.Eğer böyle ise.Bilmeyiz ya.Atılır,mezun olur işte artık
onun o sene kafası şu neyse hamdolsun bitmek üzere,bir tane kaldı,iki tane
kaldı,bir di ikiydi filan neticeyi alır.Eh beşerdir tabi bir sürur,bir zevk
hasıl olur ,beş gün, on gün, bir ay, iki ay bakarsınız yine o da yok.Ve yine
aranılan o değil.Bunu diğer sahalara çevir,servete çevir,caha çevir,rütbeye
çevir ,kasaya çevir,neye çevirirsen çevir hep böyledir bu.Onun içün insan,şöyle
düşünecek olursa, bu kadar çeşit çeşit ilimleriyle ,bu kadar muazzam fenleriyle
,geniş nüfuz ve kudretleriyle ,kuvvayı akliyesiyle ve o kuvvayı
akliyyesinin,kuvvayı idrakiyesiyle nihayet fani olan bu topraktaki mücadeleden
ibarettir hayatı.Eğer imanla aşkı yoksa anlatabildim mi? Adi bir putperestliğe
çıkar zavallıdır.Elinde kalsa o da güzel amma,kalmaaz.Anlatabildim mi acaba?
Çok dikkatle dinleyin burayı ve kendinizi ayarlayın.Yanlış da anlamayın.Bunlar
olmasın manasına değil.
Bunlar
olacak amma, ariyet vücudun için olacak,bir de ebediyete ait olan bizim
içimizde bir vücudumuz var buna ait bir şey yok.O ebedi vücudumuzun,o manamıza
gıda arandığı vakitte,”bırak eskimiştir o modası geçmiştir” diyoruz.Öyle eski
şeyler vardır ki hiçbir vakit modası geçmez.Adem’in evladı Havva’nın memesinden
emdi,sen de ordan emiyorsun ,geçmedi modası işte.Ekmek,su,hava,her an alıp
veriyorsun.Bu cismani muhafaza
etmeklik içün .Bunlar binlerce,milyonlarca,hesaba girmeyen seneler,ne bileyim rakam
almaz.Bidayet i hilkat,kimsenin hesabına girecek bir vaziyette değildir onlar
,hep nazariyeden ibarettir.Kudret var, Hilkat var.Onu sen kendi kendine
ölçme.Binlerce sene,milyonlar.. yok efendim yok öyle değil .Kainat ,hudusu
zatiyle hâdistir.Hudusu zamani ile hâdis değildir.O ne demek o? Bak sana bir
misal vereyim,canlı misal vereyim de daha iyi anla.Şu anahtar, şu da kapı .Bu
anahtarı buraya soktuk,kapıyı açıyoruz .Bu elin ve anahtarın hareketi
arasındaki zaman var mı? Zaman yok.Yalnız bunun sonradan oluşu zatiyledir.Neyse
burası dursun.Burayı ben anlatıncaya kadar çok zorluk çekecek siz de
şaşıracaksınız.Biraz zor yeri burası.Bir,şöyle bir neşeli bir günümde
anlatırım.Yani öyle.Bunu anlatmaktan maksadım,böyle hilkate şöyle yirmi milyon
sene,elli milyon sene bilmem şu kadar sene koyup da öyle bidayet tasavvur
etmeyin.Öyle bir şey yok.Orda aklı beşer duruyor.Beşerin aklı duruyor.Henüz
daha fen ,müsbet ilim oralara yaklaşamadı.Ekmek,su,hava hadi geçmiştir vakti,diyor musun? yiyoruz.E
cesedine taaluk eden bir gidanın modası geçmiyor da ruhuna ait olan bir gıdanın
şeyi geçer mi kardeşim? Hak ve hakikat geçer mi? “O vaktiyle lazımmış” denir mi
ona? Dendiği dakikada beşeriyet birbirini yer.İşte ne ilim önlüyor,ne akıl
önlüyor,ne fen önlüyor,ne felsefesi önlüyor,ne sanatı önlüyor.Önleyemiyor.Bütün
dünya halinde konuşuyorum,mevzii konuşmuyorum.Bütün sekene i dünya bu gün böyle
tuhaf bir vaziyette zavallı bir haldedir.Yalnız ihtirasatı nefsaniyesine
kapılmış ,yalnız mahsusat aleminde doğmuş,fikrini yalnız kendi hevesatına
tahsis etmiş ,hevayı nefsiyesinin ipine sarılmış olan kimse hiçbir vakit hak ve
hakikate yaklaşabilir mi? Buna imkan var mı? Bu günkü beşeriyet bu hale
düşmüştür.Aya çıkmak hüner değil bir gün çıkılacak.Belki daha başka alemlere de
çıkılacak .Gönle çıkabiliyor musun kardeşim? Nasıl bir kırık kalbin içersine
yol bulup da yürüyüp girebiliyor musun? Keşif ona derler.Semaya çıkmışsın ne
çıkar ondan?Evet çıkılacak.Ondört asır evvel onu Büyük Kitap haber verdi.Aya da
çıkılacak,daha daha neler olacak ,neler olacak fakat bunlar değil asıl kıymet.
Asıl kıymet,gönülleri fethetmektir.Nasıl ,bir kırık kalbin içersinde bir keşif
yapabiliyor musun?Aya çıkmışın.İstikbale sahip olmak diyorlar.İstikbale sahip
olmanın manasını biliyor musun? İstikbal ,gönül uyanıklığına denir.Gönül
uyanıklığına.Gönlü uyanmayan kimsenin istikbali olmaz.Ahlak öyle tarif
etmiştir.Kaidedir bunlar.İstikbalin tarifi o. İnsan, cemi havada bir şahaba
benzer.Onun bir pırıltısına benzer.Bir parlar,bir söner.Aldanma .Eğer
fennin ilerlemişse bu tecrübeleri
görmüşsün.İlerlememişse bu tecrübeleri göreceksin.Hem öyle bir çabuk geçer ki
o,insan şaşırır kendi kendine .Dün onbeş yirmi idim dersin.Bu gün altmış
yetmişim dersin.”Yahu nasıl olmuş bu” dersin kendi kendine hayrette
kalırsın.İnsan ancak,bir şahap ile cem i havada parlayan bir pırıltıya
benzer.Söner. Kül olur,döner gider.Ne emval,ne hayal,ne evlat,hepsi serap,hepsi
hayal hiç birisi bişey olaraktan senin elinde tam olarak bırakılmaz.Kudret, çok
iyi işini bilir.Verir,alır. Kalmaz. Onun içün ne diyorlar;demek ki bu dünya
denilen alem.Bir muzlim alem,bu muzlim hayatın bir suffi münevveri var.O da
“gel” emri verildikten sonra eğer bir gönül almışsan o vakit başlar.
Anlatabildim mi acaba? Yoksa bu alem, bir muzlimdir.Anlıyorsun değil mi ?biraz
sıhhatim iyi değil de,iyi konuşamıyorum.Halimden anla sen.Ne demek,yani
kelimelerin manasını.Bunun bir suffi münevveri var.Ne vakit o? “Gel” derler
adama, eğer şöyle hooş ,giderken insanları ağlatmışsan,”kaybettik” diye yanıyor
gönüller.Hah o vakit bir sabaha girdin. Hak yolunun erleri,düşmanlarını bile
incitmez.Sen dostununlan güzel geçinemiyorsun nerde suffu münevveri bulacaksın?
O da pek kolay şey değil.Buraya nerden girdik? Ahlakın taksimatını
yaparken,vazifenin tarifinden buralara kadar geldik.Yine dönelim.Bu sahne i
şuhuda,dünya denilen bu imtihan alemine ,hepimiz şimdi burada,mükellef bir
vaziyette, güzel bir imtihan oluyoruz.Buraya, İlm i İlahi’den geldik.Değil
mi?İnkar edebilir misin?Nasıl edeceksin.Kaç yaşındasın otuz.Otuzbir sene
evvelki hayatını bilir misin? Bilmezsin o halde inkar da edemezsin.İnsan,bilmediği
şeyi inkar edebilir mi? Kapı kapalı.Anlatabildim mi acaba? Kaç yaşındasın
?Yirmibeş yaşındayım.Sen İlm i İlahi’den geldin buraya.Hayır efendim.E neden
hayır diyorsun sen? Sen yirmialtı sene evveli kendini bilir misin sen? Bilmezsin.Bilmediğin
şey hakkında konuşmasana ayıp.İlim kabul etmez onu.Kabul etmez ilim.Ya.İlm i
İlahi’den geldik.Geldiğimiz alemdeki de yolu biliyor muyuz,bilmiyor
muyuz.Gidecek yolu da biliyor muyuz,bilmiyor muyuz.Bunlar birer mesele .Yalnız
iki üç konuşma evveli misaller vermiştim size.Kudret, çok merhametlidir.Çok
Rahimdir. İnsanların ayağının kaydığını istemez. Misaller verir.
Alem i şuhudda.Mesela ;uyku denilen bir
hal.O da bir alemdir uyuduğun vakitte ,hayatının yarısı o alemde geçiyor da
farkında değilsin .Değil mi? Bir de gaflet uykusundaysa o da fena. Geceleyin
hilkat uykusu,gündüzünde gaflet uykusu.Berbat.İnsan, şeyi şöyle dikkatle
düşünmez kendisini de,ulu orta mesela “uyumaya gidiyorum” der,şöyle odaya
çekilir.İnceliğini düşünse insan birdenbire çok ürker.Ne demektir uykuya
gitmek? Düşüyorsun işte kendinden.Ya tekrar gelmesen.O kadar basit bir şey mi
o? “Efendim Allah rahatlık versin biz artık çekiliyoruz.” O gayet bi tuhaf ama
onun inceliğini insan bir düşünecek olursa, oraya giderken o dik kafa inceliyor,sert ayak yumuşuyor.Ne
bileyim insanın kıymeti,fikriyle ölçülür.Ahlak öyle der.Bir adam kıymetini
neylen alır? Fikriyle alır.Maddi kıymetini neyle alır? Ameliyle alır. Manevi
kıymetini,fikriyle alır.E maddi kıymetini de elinden alıyorlar,manevi kıymetini
de elinden alıyorlar,güvendiğin her şeyi de elinden alıyorlar,nihayet
bööyle,iki metre,birseksen boyunda yahut birdoksan boyunda bir şeyin üzerinde,
kendinden de haberin yok ööyle teslim olmuş duruyorsun.Şunu vaktiyle diriyken
teslim olsana.Kudret, misalini veriyor;”gel sen diriyken teslim ol da senin
hesabına bu makineyi ben işleteyim” diyor. “Bak ne kârlar var” diyor. Fakat
kendine geldiğin vakitte derhal işi değiştiriyorsun.Neyse bize şimdi orası
lazım değil. Orda insan,mesela rüya görür .Rüya,bir de adgâsu ahlâm vardır.Ne
demek o? Biri cismani kesafetin kabusu ,adgâsu ahlâm ,rüyadan mahdud
değil.Rüya,güzel onun ikisinin de echidesi bir olduğu içün insanlar
şaşırır.Hakiki rüya,Levh i Mahfuz’dan Kudret’in insana ders kaçırmasıdır.Levh i
Mahfuz’dan insanın dimağına ,kapıyı aralayarak, o anda, ondan sonraki anda
olacak vukuatı onun istidadı nisbetinde ona anlatmaktır.Onun adına rüya derler.
Bir de adgâsu ahlâm vardır.Yer içer,midesi şişer icabı aciz tazyik eder.
Nihayet o dimağ üzerinde tesiri yapar
bir kabus o da rüya gibidir.Onlar batıldır,hariçte tahakkuk etmez. Rüyayı
saliha,tahakkuk edecek salih rüyalar,Beşeriyetin Fahri Ebedisi’nin verdiği
habere göre,doğru söyleyen insanların rüyalarıdır der.Anlatamadık mı acaba?
Doğru söyleyen. Görürsün mesela,bir yere gidersin ,terlersin,bazen hatta o
acıyı duyarak uyanırsın ,uyandığın vakitte de o acı devam eder.Hiç başınıza
gelmedi mi böyle şeyler? Hatta bazı yemek yersin o yemekten ikrah edersin
haliyle yakaza o yemek senelerce sana
önüne geldiği vakitte dışarı çıkarırsın yiyemezsin .Rüyada
tiksinmişindir,yakaza aleminde de sana tesirini gösterir.Böyle şeyler olur.
Ordan gelirsin,buraya gidersin.O yolları bana göster bakayım.Anlatamadık mı
acaba? O yollar manevi,değil mi? Manevi oluyor.İşte bu alemden de o aleme giden
yollar, o geldiğin yollar da öyledir.İnkar yoluna sapmamak için, Kudret, daima
senin vücudunda bütün büyük varlıkların misalini halketmiştir.Şimdi bizim
söyleyeceğimiz şey, bunlar ara yerde
böyle birer malumat olarak veriliyor. Vazife üzerinde duruyorduk. Geldik İlm i
İlahi’den buraya.Kudret,bize çok kıymet verdi.İnsan.Hulasai kainat.Züddei
mevcudat .Kudret’e muhatab hepimiziz.Eğer kendi kıymetimizi bilirsek az bir
zamanda çok büyük şeylere sahip olacağız.Nihayet şurası nedir ki,gelip
gidiyor.Bir şey yok orta yerde.Hiç bir şey yok.Sa’d İbni Vakkas, on sayılı
zattan bir tanesidir. Sadrı İslamda İran’ın zerdüşt hakimiyetinin
fatihi.Sekizbin senelik İran servetini,medeniyetini fethetmiş .Hz.Ömer’in
zamanı emaretinde oluyor. Doğru Medine’ye göndermiş.Cenab ı Ömer,meydanlığa
yığmış.Göz tokluğuna bak.Fazilet,insanlarda ne işler yapıyor. Şöyle yarım asır
evveline dön ne vaziyyet,yarım asır sonrasına dön ne vaziyyet .Göz kamaştırıcı
servet.Böyle şimdiki gibi değil.Muazzam .Dirhem paha mücevherat,zümrütler,yakutlar,pırlantlar.O
çeşit çeşit altınlar.Dünyada iki büyük hakimiyet var o vakit.Bir Bizans
hakimiyeti, bir de Kisra hakimiyeti.O vakitte Kisra hakimiyeti ,Bizans
hakimiyetini de tepelemiş, tek hakimiyet vaziyyetinde bir şey.Çağırmış
insanları, “bakın şu hale ibret alın” demiş. “Beşeriyet birbirini şu yığılan
şey için imha eder” demiş. Şu gözünüzün önünde görülen şey acaba sekizbin
seneden beri kaç milyon adamın kellesini yemiştir.Bunları konuşturmak imkanı
olsa ,Kudret bir gün konuşturacak amma bu gün müsaadesi yok. İmkanı olsa demiş
bunlar söyleyecekler, bunun bir tanesi için kaç yüz adamın kalbi
parçalanmıştır,ne kadar ciğeri kesilmiş adamın eline verilmiştir.Bunlar böyle
demiş nihayet bir süfliyattan ibaret .Bundan ibret almak herkese lazımdır.Ondan
sonra onun taksimine başlamış.Soruyor,diyor ki;”imana aşka gönül vermiş hak ve
hakikatı sertacı ibtihac etmiş ,insanlığa hadim olmaklık içün kendisini
vakfetmiş.İleri gelenlerden içinizde kim vardır?” Ebubekir’in oğlu
çıkıyor.Anlatıyor işte,benim babam şuydu buydu buydu buydu. “Sen babanın
kıymetini bilmiyorsun ,senin baban anlattığından çok büyük adamdı on bin dinar
verin” diyor.Taksim ediyor. “Başka kim var” diyor. Hz.Osman çıkıyor.”Ordunun en
müşkül bir zamanında, mana mukadderatı
tehlikeye düştüğü bir anda ben bir ordu tecnid etmişim ,şöyle etmişim.””sen de
farkında değilsin yaptığının diyor Osman.Sen anlattığından daha büyük bir
adamsın” fakat gözü Hasaneyn Hazretlerinde.Hep onlara bakıyor. “Ona da onbin
dinar verin” diyor. “Başka kim var” diyor.Kendi oğlu çıkıyor,Abdullah İbni Ömer
. O da kendisine ait olan meziyetleri anlatıyor .Ona da verin diyor.Artık
sabredemiyor.”İftiharın, mefanetin menbaı sizsiniz sizi hangi şey menediyor?
Halifeyi kudsiyeyi maneviye sizin kalbinize
inzal oldu siz niçün ictinab eder bir vaziyette durursunuz.”Onlar ses
çıkarmıyorlar.Cenab ı Ali diyor ki. “İyi takdir ettin bizi,sana teşekkür
ederiz” diyor. Yirmibeşer bin dinar verilmesini rica ediyor.O vakit Abdullah
İbni Ömer kalkıyor diyor “ Bizi niçin böyle küçük gördün “ Onu da söylüyor. “Ne
onların dedesinin cinsinden bir dedeye, ne babası ka’bında bir babaya ,ne
annesi şerefinde bir anneye ,ne kendileri zatında bir hale malik değilsiniz”
diyor.Uzun boylu bir şeydir.Bize burda lazım olan şu; yani netice itibariyle
zahirdeki varlık,kalp aleminde değil de kalıp aleminde kalarak elinde beraber
götürmek şartı ile fütuhat olur. Bir geminin yürüyebilmesi için denize ihtiyaç
vardır.Deniz olmazsa ,gemi yürümez.Fakat geminin dibinden bir rahne açılır da
geminin suyu içeriye girerse,şey denizin suyu gemiye girerse,o gemi batar. Bir
adamın da bu sahne i şuhudda yürüyebilmesi için daha serbest adım atabilmesi
içün ,zevahire,servete,şuna buna elbette ihtiyacı vardır.Fakat elinde durmak
şartı ile. Eğer gönlüne girecek olursa o adamı batırır.Nihayet öyle batar ki
icabında nefsi emmaresinin semen i kaliline hayat ı ebedisini satar. Öyle bir
batar ki ,icabında adi bir mata mukabilinde zalime uşak olur.Öyle bir batar
ki,netice itibariyle ufacıcık bir ihtirasatı nefsaniyesini tatmin edebilmeklik
içün bir camiayı insaniyeyi icabında koca bir uçurumun önünde bir tekme ile
yuvarlar ,yıkılırken de zalimane vücuduyla kahkahayla güler.İnsaniyetten de
çıkar nihayet kendisi de hüsranı ebediyle hayatında mahvolur gider.Bilmem
anlatabiliyor muyum?Onun içün biz bilmeyiz.Mesela bazı adamlar
sıkılırlar.Çalışacaksın,aklın,Kudret insanlara nimetler vermiştir.Göz,büyük bir
nimettir.Olmadığı vakitte insan,bir arıza olduğu vakitte anlar kıymetini.Hüda
muhafaza etsin.Bütün nimetler,bedava olduğu içün,farkında değildir.Mesela
sayılı nefes,onun bir tanesi şöyle,saniyenin saniyesi kadar bir parçacık
şeyederse, en dik kafa birdendire düşer.Hepsi ariyettir.Bunlar,akıl,zeka,fikir
ne varsa hepsini yerli yerine kullanacağız,kullandıktan sonra kendi hakkında
Kudret tarafından verilen kısmeti ezeliyeden razı ve hoşnut olacaksın.Kattiyen
kaşını çatmayacaksın.Ve diyeceksin ki “benim için buymuş”Hayrın biz ne olduğunu
bilmiyoruz.Ama atıl duraraktan “ne yapalım bu kadarmış” öyle değil. Bir defa
çok çalışacak insan.Onsekiz saatten aşağı mesaisi oldu mu makbul değildir
ahlaka nazaran.Onsekiz saat mesaisi olacak.En aşağı onsekiz saat
çalışacak.Onsekiz saat.Onsekiz saatten aşağı oldu mu makbul değil.Mükemmel
çalışacak.Akıl çalıştı,beden çalıştı,kalp çalıştı bütün azayı cevarih çalıştı
esvab tamamiyle kullanıldı,kullanıldıktan sonra netice bu oldu.”Bu kadar
çalıştım da bu mu olacaktı” dedin mi Kudret gücenir.Ve o olduğu vakitte çok
memnun olacaksın.O vakit değil ki işte bu babı rızanın kuludur bu.”Bu bana ait
ihsan yahu” .Onu biz bilmeyiz.Bazı insanlar hakkında öyle diyor Allah ; Ve lev besetallâhur rızka
li ibâdihî le begav(Şura,27) “Eğer onun istediği kadar ben onu genişletecek
olursam,ilk işi, bütün insanlığı inletmek olur” diyor. Ve bunlar,kainatta da
görülmüştür.Bakarsın ki zavallı bir vaziyetteyken ,zannedersin ki aman melek
haslet bir adam.Üç beş kuruşu olduktan sonra,bizim türkçemizde çok güzel darbı
meseller vardır hiçbir yerde yoktur öyle kuvvetli misal.Mesela, “biti kanlandı”
denir. Biti kanlandı. Mesela o “bit
yiğitte bulunur” diyorlar.Biz pislik manasına değil ha onu sen canım biz
pisliğe razıyız değil.Eskiden kuvvetli gençlerde kuvvet,eski tıbbı okursanız
bilmiyorum belki yeni tıpta da vardır.Eski tıp yazar,eski tıpta vardır,çok
kuvvetli gençlerde,kuvvetin neticesinde bit olurmuş.bit. Tabi onu
temizleyecek.Binaenaleyh,hani “bit yiğitte olur,pire itte olur” haa nebiçim
milletmiş bunlar,pisliği kabul ediyor da yiğitlik veriyor,o manada değil
o.Pisliği kabul ediyor manasında değil.Onu da ben size bir anlatırım amma nasıl
olur şimdi artık. Tabii oluyor o temizliyor onu.”Biti kanlandı”,”tırnağı
uzadı”mesela görüyoruz ekseriyetle bakıyoruz ki ilk önce vaziyeti orta bir
haldeyken birisiylen evleniyor,güzel güzel geçinirken çoluğu çocuğu da oluyor
neyse işte biraz Kudret,ihsan ediyor.Servet biraz artınca bakıyorsun ki bir
tekme vuruyor çoluğuna da çocuğuna da.Netice itibariyle onu beğenmiyor,bilmem
ne ediyor.Şimdi onun hakkında o servet ,bir nimet midir? O zahirde nimet de
olsa,o hakikatte mihnettir o.Bişey değil o. Manaya ,ahlaka girmeden ,akıl,
ahlak putesinde erimeden ,mana zevkinde cilalanmadan beşere
beladır.Aklı,mananın tahtında yürütmedin mi ne kadar kötülükler varsa,çıkmayan
kötülükleri çıkarmaya çalışır.O kötülükleri meydana çıkarır.Onun içün demişler
ki; “aklını isyana inkılab ettirtme,âsa yı hakikat yap” derler.Onun iki yüzü
vardır.Bir böyle keser,bir böyle keser.İki yüzü vardır.Bir böyle,bir böyle.Ve
görürsünüz tarihte,en büyük ağır fenalıkları yapan insanlar ,çok akıllı
insanlardır.Fakat ki, faide ki o akıllar,mana ve ahlakın dairesinde yetişmemiş
,hariçte kalmıştır,daima aleyhe kullanılmıştır.Ve camiayı insaniye
yanmıştır.Neden öyle oluyor? Çünkü, mananın ve ahlakın dairesinde kaldı mı
istikamet meydana geliyor.İstikamet doğuruyor.”Bir insan da istikamete sahip
oldu mu iblis ondan tir tir titrer” diyor Hz.Muhammed . İnsan iblisi (boşluk)
Elbette ahlak,insanı,vicdanının ve namusunun kefaletinde yaşattırır.O
,cemiyetin tarif ettiği şekilde değildir ha ahlakın tarif ettiği namus da.Bir
cemiyetin tarif ettiği namus vardır,kıymet hükmü der.
Durkheim’in nazariyesidir o. O cemiyette öyle kabul
edilir,bu cemiyette böyle kabul edilir onun hakikatte bir vücudu
yoktur.Cemiyetin verdiği kıymet hükmündedir. Öyle değiil.Ahlak da öyle değil
ha.Onun için bir şeyi kalmaz.Durkheim’ın bir nazariyesi vardır.Onu,
içtimaiyatçılar onu paçavraya
çevirmişlerdir kalktı ama işte o .Ordan oraya geçe geçe devrelerini ikmal
edinceye kadar bir çok insanlar yuvarlanır.O öyle der; kıymet hükmüdür der.
Kıymet hükmü,yani bu gün böyle denmiş,yarın öyle denir.Öyle değil.Ahlak da
namusun tarifi o kadar ağırdır ki,çok zordur.Çok ağır. Allah’ın Gayur isminden,
pek sevip, pek seçip, pek kabul etmiş olduğu insana giydirmiş olduğu mananın
bir adıdır o.Anlatabildim mi acaba? O muazzam bir şey. Onun içün derler ki, O
öyle bir yüz suyudur ki der Beşeriyetin Fahri Ebedisi tarif ederken,o altın
suyuna benzamez.Altın suyunu,ressamlar,nakkaşlar levha halinde
nakşederler.Fakat onun nakkaşı Hak’tır, o bozuldu mu bir daha yapıcısı yoktur.
Onun içün İmam ı Ali gayet güzel tarif etmiştir.”El haya u katretün iza
kutire kutile “ Gayet de güzel .”El haya u katretün” haya denilen şey bir
damladır. O damla düştü mü ölür.Anlatamadık galiba? .”El haya u katretün iza
kutire kutile “ Haya,bir damladır,damladı mı derhal ölür.E onun içün derler
ki ahlakçılar,”evvela insan kendinden utanacak” derler.Kendinden utanmayan
kimseden utanmaz.Kendinden utandın mı korkma.Kendinden utanacak.O başkasından
utanmak sonraya kalır.Evvela insan,kendisinden utanacak.Kendinden utanmadı mı,
damlamış o. .”El haya u katretün iza kutire kutile “haya, o bir
damladır,düştü mü ölür.Vazifeyi bir türlü tarif edemedik.Edeceğim ama.İnşallah
edeceğim. Demek ki bu aleme,ilm i ilahiden
gelmişiz.Gelmeye bir misal verdim umumu hariciyede.Bazı gönüllerde bir takıntı
varsa izale olsun diyerekten.Tabi tarif kuldan,Tevfik Hak’dan.O kadarı tarif
edilebilir,öbür tarafta kısmet meselesidir.E bu gelişimiz,yalnız ithalat ve
ihracat için değildir.Mükellefiz.Neye mükellefiz?bilip
bildirmeye.Bulmaya,olmaya.Neyi bilmeye?Aslımızı bilmeye.Anlatabildim mi
acaba?Aslını bulmak ilmine agah olmaklık haline vazife denir.Yeni yaptığım
tariftir.Belle.Asıl insanların vazifesi bu.Aslını bulmak ilmi ile
vazifelenmiştir.Bu asıl vazife ,sonra … geçer artık,tafsile geçer.Alem i imkan
olduğu için şubelere ayrılır.Evvela ne ile vazifelendin?Aslını bulmaklıkla
vazifelendin.Ne yapacak yapacak herkes aslını bulacak.Bu, aslını bulabilmeklik
için nefsi ile mücahede edecek.Nefisle mücahede olmasaydı,emri Hak’ka intisal
için emir olmazdı.Hep birbirine bağlı.Anlatabiliyor muyum?O emri,
kendisinde eğer vicdanın varsa ordan
duyarsın sen.Herhangi çirkin bir şey yaptığın vakitte ,içinde bir şey olur bir çöküntü olur,eğer sahib i vicdan
isen.Bazen vicdan cilalanır,seneler geçtikten sonra “aah “der “ne fenalık
etmişim”der.O da bir nimet.Vakti geçti ama,neyse nisbeten.O nedametin de bir
kıymeti olur.Yıkanmış elbise kadar bir kıymet alır.Ne demek yıkanmış elbise
kadar?Öyle ya,mesela iki kat elbise yaptırdın,biri lekelendi ,lekeciye
verdin,temizlettin,tertemiz.Giyince yine öyle rağbetli bir elbise sence .Birini
de hiç giymedin,sıkıldın satacaksın,paraya ihtiyacın var.Çıkardın satıya,o hiç
giyilmemiş elbiseye yüz lira verirler,ötekine yirmi lira verirler.Ya bu da aynı
kumaştan,aynı terzi .”Ama kullanılmış” der.”Bu kullanılmamış” der.Anlatabildim
mi acaba?”Bu kullanılmış,bu kullanılmamış” der.Aralarında fark vardır onun.Biri
kullanılmış,biri kullanılmamış olur.Neyse,yine bir ihtiyaç giderir ya. Dön.Rücu
etmek çok ayrı bir şeydir.Nedameti kabul ediyor Kudret.Eğer teaddili değilse.
Bunlar hep birbirine bağlı.Bir de varki teaddi etmiş, yaptığı kötülük,
ilanihaye devam edecek,başkalarında sirayet edecek bir kötülük o.Kurtaramazsın
yakanı.Öyle bir kötülük bırakmışın ki,kendin nadim oldun ama o kötülük artık
sirayet ediyor,boyuna gidiyor.O kötülüğü sen kaldıramayacaksın.Şimdi aslını
bulmaklık bir vazife oluyor değil mi?Bu vazife olunca,mukaddes oluyor şimdi
bunun …tına geçelim.Aslı insanın nedir? Hak’dır.Onun içün,kendi hakikatını
bilen,Rabbi’sini bilir.emrini bilir.Ve ilk ders ve son ders olarak da beşeriyete
gelen büyük insanlar,Kendi hakikatınızı aramayıp bulmadan gitmeyin demişlerdir.
Fakat,kifayedeki işte hırslar,tamahlar,boş cidaller,biraz evveli dediğim
gibi,fani toprak cidali,böyle mücadele daima,neticesi oraya gidecek.Hepimizde
var,hepimizde var ,nisbet dahilinde.Kainata manevi zehirli gaz
sıkılmıştır.Herkes istidadı nisbetinde almıştır.Kimisi yüzde yüz
almıştır,zavallı mahrum olmuştur,kimisi yüzde elli almıştır,kimisi yüzde altmış
almıştır,kimisi yüzde on almıştır böyle bir tuhaf bir tecelli.Şimdi mukaddes
olan şey,kudsiyattan doğar.Kudsiyat,ahlakiyattan doğar.Ahlakiyyat,manadan
doğar.Mana, Allah’dan doğar. Anlatabildik mi acaba?Bu kanalla gider.Bu kanaldan
gelen herhangi bir şey,doğrudan doğruya vazifedir.İşte burdan çıkan bir ahlak
var,bir de aşkdan çıkan ahlak var.Burdan
çıkan ahlakda vücut vardır.Aşkdan çıkan ahlakda vücut yoktur.Bilmem
anlatabiliyor muyum?O ne demek vücut var,vücut yok? Birisi bir şey yaparken,bir
hayrı yaparken,hayrı yaparken,kendini görür.Hayrı da görür “Kudret bana müsaade
etti yaptım” der.Hoşuna gider sevinir.Bu,vazifeden doğan ahlakındır.Makbuldur,
güzeldir.Bundan daha güzeli var mı?var.Birisi bir hayır yapar,yaptığı vakitte
kendini görmez,anlatabiliyo muyum? Ve üzülür,”yapamadım ben bunu” der
.Anlatabiliyo muyum acaba?
Kendini orda görmez .Mesela demiş ki Cenab ı
Peygamber ;”niyetil mümini hayrül min amelihi “ bir inanan adamın
niyeti,yaptığından daha hayırlıdır.İnsan burada durur.Biri niyet etmiş,henüz
niyette,biri yapmış.Biri mesela diyor ki”param olsun şuraya beşyüz binliralık
beş yataklı bir hastane yapacağım ,bir milyon liralık bir aşevi kuracağım hiç
olmazsa yüz fakir günde kendisini kurtaracak.”niyet ediyor. Biri de
yapıyor.Birininki niyette,birininki yapmış.Bunun ki bundan hayırlıdır diyor.
Yanlış anlaşılmasın,yapmasın manasına değil.Bunda bir incelik var.O incelik
nedir?Bunun kudreti yok yapmazken,”ne olur”diyor.”ver de şunu yapayım”
diyor.Yok kendisi içinde Anlatamıyo muyum acaba? Öteki yaptıktan sonra,yazın
şunun üzerine diyor “filanca adamın hayrıdır”geçerken de bakarken şöyle
yapıldıktan sonra, geri çekiliyor,şööööyle bir makam ı iftiharda
bakıyor,etrafına da bakıyor,kendi hisleriyle de “bunu ben yaptım”
diyor.Anlatabildim mi? Orada iblislik var.Benlik var onun içersinde.O onu
çürüttü.Berikinde daha girmedi.Eğer bu hal olaraktan yapılacak olursa tabi o
fevkalade bir şey.Anlatabildik mi acaba?Bizim dedemiz böyle idi.Bu
şekilde.Ecdadımız bu şekilde .Hatta bir çok hayırlar,isimleri ile
yapmamışlardır.İsimlerini vermemişlerdir.Biz de o kadar hayır vardır ki,zaten
olmasaydı elimizde bunlar kalmazdı.Çoğu isim vermemiştir neden? Sağ eli ile verdiğini sol elin bilmesin diyor.Öyle
şey olur mu? Sağ eli ile yapıyor da sol eli bilecek.Yani bu o kadar gizli olsun
ki,bu yapılan mana kimse agah olmasın.Göstermiyor kendisini.Ne de olsa
beşer,birisinin iyiliğini gördüğü vakit,cibilli olarak onun minneti altında
kalır.İstemez Kudret kendi minnetinin altının haricinde bir minnet istemez
insanlarda.Onu bıraktırtmıyor.İşte buna,aşkdan doğan ahlak denir.Anlatabildik
mi? Aşkdan ahlakın da annesi,ötekinde akıl,kalp.O kalp de bizim bildiğimiz bu
sadırın içersinde orta yerde duran mahruti bir şekil.Dört köşeli ,kanı şöyle
yapan,böyle yapan..O vücudu hayvanimizin kalbidir ki maddecilerin inkar
ettikleri,bundan sonra hayat yok dedikleri o doğru o vücud u hayvani için
yok.Vücud u insaniye ait kalbimiz var.Buna taalluk eden bir kalp daha var
bizde.Anlatabiliyo muyum? O kalbe taalluk etmiştir,kalp.Onu nasıl bilelim?
İnsan, manen teali terakki ede ede ede ede onu hisseder bilir. Yalnız ben size
birkaç konuşma misal verdim.O misaller,sizi temin edebilir.Mesela ne diye misal
verdim? Dedim ki, nasıl ki bu gömlek,benim tenimi labis değil mi ya? Benim
tenim,bu gömleği kuşatmış mı,bu gömlek benim tenimi ihata etmiş.Fakat bu
gömlek,benim tenimden haberi var mı? Şu etimden haberi var mı,şundan, bu
gömleğin yoktur haberi.Bu ten de,bu ten de ,benim canımdan haberi yoktur.
Canımın gömleğidir.Bu kalp de,benim asıl kalbimin gömleğidir.Ondan haberi
yoktur.Anlatabildik mi acaba? O da onun ayriyetten gömleğidir.Ondan haberi
yoktur.(saat nasıl acaba?.. Dokuz mu?)Bunların başında, biz insanın ,dedik ya
bu alem bir ariyet alemi.Ölümü öldür. Boşuna konuşmanın lüzumu yok.Kabrin
kapısını kapa,beşerden aczi gider.Her an için beşerin acz içersinde olduğu
tahakkuk eder.Acz tahakkuk edince …kudret meydana çıkar. Koşarsın,vapuru
kaçırırsın aciz olduğun çıktı .. kudret meydana geliyor,aciz beşer ,bir cephesi
acizdir.Muhasebe i nefisle yaşarsa ,iyi netice alır.Muhasebei nefis de ,gaye i
edeple olur.Gaye i edep, hani haya, insanın edebinin zırhıdır.Muhasebe i
nefisle yaşamaya tenezzül etmeyen kimseler,ikinci hayatı kabul
etmeyenlerdir.Kabul etmez.O gibi insanlar da Kerm i Hak bulunmaz. Kerem i
Hak’kı tanımayanlar da, ne bu alemde, ne ebediyet aleminde kâm alamazlar. Kerim
olmazlar,merhametli olmazlar.Acıma hissi olmaz.Acımaz yani.Acımaya, za’fiyet
der. Za’fiyet olaraktan kabul eder.E o vakit,hepizi doğrultacak birisi gelecek
,doğruyken O da ona acımaz.Boynunu büktüğü vakitte “Bende za’fiyet yok” der.
“Asab zaafı bende yok.Ben adamı dipdiri çıkarırım” der.Şöyle bir “bak”
kumandası verirler adama .Etrafındakiler geriye çekilir,kimisi ağlar,kimisi
birbirine bakar.Kendi, Kudret de öyle acibtir ki koma halindeyken de bunları
görür.Mesela bir sual varid olabilir “Ya o koma halinde gitti zaman yoktu”
birdenbire bir kimyevi gaz kuyusuna düştü de bir anda gaz oldu.Kudret de öyle
şeyler yok. Zaman filan yok.Hep “Küllü nefsin zaikatül mevt”(Âli
İmran,185.Enbiya, 35 Ankebut,57) “her yaşayan mevcuda,ölüm denilen şeyi
muhakkak tattıracağım” diyor. “Onun tadını tattıracağım.” “Ya Beni görecek,ya
Benden mahrum olacak” bu iki tadı
tadacak.Tatmaktan maksat muhakkak acılık manasına değil,güzellik manasına da
var,çirkinlik manasına da var.Beşerin Fahri Ebedisi diyor ki; Bu alemde hak ve
hakikatı arayanlar,gel emrini gördükleri vakitte, kolay değildir diyor bu
alemden bu vücuttan ayrılmak,fakat öyle tatlı ayrılır ki diyor,o kadar tatlı
ayrılır ki, o işin memuruna aşık olur. O “gel” emrini aldığı vakitte, ona
taaşşuk eder, o alaka ile ne olduğunun farkında olmaz.Anlatamıyo muyum? Öyle
olur mu, böyle olur mu? Hepimiz göreceğiz ya artık olur mu filan yok
bunun.Nihayet şu kadar seneler içinde göreceğiz tadacağız hepimiz.Herkes
tadacak.Mamafih bunları artık elimizdeki, ilim
demeyim de malumat bile haber vermeye başlıyor değil mi? Yalnız bazı
şeyler soruyorlar,”Onlara biz cevap veremeyiz yasak” diyor. Ruh değildir o
gelen.Bana da soruyorlar bunlar ruh mudur filan ruh davet ediyoruz. Ruh değil
ama,Kudret, ders kaçırıyor,ruhun sıfatlarıdır.
O
aleme geçtikten sonra ruh,alem i emir dendir. Alem i Emir,öyle adama uşak
olmaz.Fakat,nasıl ruh,buna taalluk ediyor da bunla bir iş yapıyorsa orada da
bir sıfatı vardır,o sıfatla o iş yapılıyor.Mesele o değil de, bir mananın
varlığına Kudret,kim bilir kimi sever? Allah’ın işi acaiptir.Bir insanı
sever,bir insan için ,bir diğer insanın kafasını yarar,onu ikna etsin diye
neler icat ettirrir.ağası mısın? Onun ayağı kaymak üzere olur,onun kaydığını
istemez,neler icat ettirir. Sonra o büyük ihtiraları yapanlar,sen zannetme ki öyle
yarım cahil insanlar gibi öyle benlikli adamlardır.Hiç öyle şeyler değildir
onlar.Ve o büyük filan ihtiraları yapan adamlar onlar o kadar mahviyyetli, o
kadar mütevazı ,o kadar dedi kodudan
azade ,o kadar ne bileyim ben acaip insanlardır ki,bu kafasının neticesi de
değildir ha.Fakat orada fani olmuştur,kendisini oraya vermiştir.Kudret, onun
orada çırpınmasına acır hepsi rüyadan icat etmişlerdir. Ve hepsi halinde söyler ,nihayet Kudret ona
söyler,hani biraz evvel rüya dedim de ,içinizde birisi rüyada bir iş mi derse
,misal veriyorum.Rüyada, “senin aradığın mevzu budur” der rüyada sabahleyin
kalkar yapar çıkar iş meydana.El verir ki ,insan azmini bozmaksızın Kudret,
misal kaçırmıştır. Devekuşu, yumurtasına baka baka yavrusunu
çıkarır.Devekuşu,yumurtasına bakar, Kudret ona onu talim etmiştir. Bakıyor orda
“buradan bu yavru çıkacak” diyor.O yavruyu halkediyor Kudret. Anlatabildim mi?
İnsanın kalbi, bir devekuşunun gözü gibi değil.Sen eğer o kalbi, Kudret’e
karşı, bu burdan olacak diyerekten bağladın mı sema yere iner. Et parçası
değilse. Kalpse.O ne demek? Ne bileyim,Allah öyle diyor “ li men kane lehu
kalbun”(Kaf,37) anlatır anlatır da “bu söylediklerim kalbi olan içindir
“ der. Demek ki herkesde kalp yok.Bi de o mevzu var.Söyler,söyler .Öyle olmasa,
bu et parçası olsa,yalnız insani kalp .böyle der mi Allah? “ li men kane lehu
kalbun”(Kaf,37) anlatabildim mi? Biraz evveli söylediğim sözün senedini
veriyorum sana. Belki dersin ki,” canım işte kalp dendiği vakitte sadrın
ortasındaki bu mahruti şekil olan şeydir.Sen bunun karşısında bir de insani
kalp çıkardın o ne demek?” Ben çıkarmadım ki, Kudret öyle dedi. Anlattı,anlattı
da dedi ki “ li men kane lehu kalbun”(Kaf,37) “iyi ama Benim bu
söylediklerim kalbi olanlar içindir” dedi.”Kalbi olmayan anlamaz” dedi. “ li
men kane lehu kalbun”(Kaf,37) “ diyor.Kalbi olan,yani kalbi insani si.
Öyle ya,Bizim vücudumuz,her hafta söylediğim gibi,her konuşmada,bir çok vücuda
sahiptir. Bu elli, altmış kiloluk kan ve kemik torbasında püüüü,kaç türlü
vücudumuz var bizim.Geçen konuşmada söylediğim gibi,yalvaralım ki, son “gel”
emrindeki vücut bir saik vücut olsun. Bir saik vücut olsun. İnsan hal i
tagaddugundaki vücudu başkadır.Hal i
deki hali başkadır.Kin sahibiyken,eğer, bir kinli vaziyetteyken geldiyse
o ecel denilen şey,imkanı yok, ehl i nar dır.Kinli olaraktan bir adam yaşarsa o
adam ehl i nardır. Darüsselama giremez.Her şey aslına rücu edeceğinden
dolayı,kin ehli de nara girer.Başka çaresi yok oun.Acı, acılara mülaz
olur.Gönlün endişesi,gülşense gülşene gider.Gönlün endişesi külhansa,külhana
gider.Kestirmesi bu. Gönlünü ara,endişesi ne onun? Endişesi neyse,oraya
gider.Teslimiyet.Teslim olduktan sonra,kederler kalkar.Biraz da kolay değil
tabi bu anlattığım kadar öyle hemen ağzınla söylediğin gibi kolay değil ki bu.
Tabi bu,içine girinceye kadar zordur.Pek kolay şey değil.Fakat gayet tatlı.
İhlas istiyor.İhlası gördükten sonra ,okusa da,okumasa da hakikat ilmi ona
aşikar oluyor. Hani bazı adam vardır ki, “ne yapayım yahu” der.İşte ben
okusaydım böyle olmazdım filan.Yok kardeşim,bu senin aradığın kalbinin
zenginliği,kalbindeki safa,satırdaki yazılarda değil.Satırdaki yazılarda değil
o.O ayrı bir iş.Sana bir misal söyleyeyim,dinler misin? Keseyim mi? Çok eskiden
söylemiştim.Birisi nasihat veriyormuş,nasihat verirken, demiş ki “iş rızadadır,rızada”rızayı
buldu mu mesele halloldu.Saf,temiz,işte ihlas diyoruz ya,anasından doğduğu gibi
bir adam,o rızayı zannetmiş ki rıza isminde bir adam.Yahu bu iş kolay
demiş,hemen kalkmış ,seyyah da kendisi.Gidiyor yolda kime rastgelirse ismin ne?
Ali,veli sende iş yok diyor. Kudret’in de işi acaip aylarca gidiyor rıza
isminde bir adama rast gelmiyor. İsmin ne? işte filan. Sen de iş yok .Nihayet
tesadüf etmiş ,senin ismin ne demiş.”Rıza” haa gel azizim,gel.Aylarca dolaştım
ben.Gel,gel iş rızada imiş sende imiş.ne olacak? Ne olacağı var mı demiş
ya.Anlamış o adamcağız saf bir adam.Demiş azizim siz yanlış
anlamışsınız,burdaki rızadan maksat, bu mevcudatın sahibini memnun etmek,razı
etmek,yoksa benim gibi ismi rıza olan bir adama yapışmak değil. Donmuş kalmış
şimdi adam. E nasıl memnun edeceğim? Artık sen O nu memnun et demiş nasıl
edersen et. Neyle edersen et.Çalış et,eğlen et. Gayet saf bir adam benim hiçbir
iş elimden gelmez ama demiş,ben çocukluğumdan beri iyi oynarım. Ne yaparsan yap
yakasını kurtaracak adamdan.Yakasını kurtaracak naapsın.”Ne yaparsan yap”
demiş.”Oynarsam da olur mu?” belli olmaz demiş .Olur,belki olur. Boynunu
bükmüş,gözü yaşla dolmuş.Kudret’e karşı hitab etmiş;Senin istediğini yapmak
için aylardan beri yola düştüm demiş yahu ne yapayım ben? Zannettim ki rıza
isminde birisinde, o da değilmiş elimden de başka bir şey gelmiyor
diyerekten başlamış sema etmeye,dönmeye
onu seyreden bir zat da bir ağacın dibinde seyrediyor.
Kendisine ait bir gözle bakıyor ki,alem i
manadan ona mahsus bir tecelli,bir tac ,ee senelerce uğraşır bu adam iki defa
döndü bu hali giyindi gidiyor.Ama yine ona o rıza vermiştir o işi. Yakasını
kendisini göstermeden o Rıza,o işi usulacık ona o işi yapıvermiştir ama kim bilir neyin
nesidir.Yani hülasa, Kudret’e temiz bir kalp ile acabasız ,insanlık alemine de
hadim olmak şartı ile teslimiyet bütün kedureti insanlardan kaldırır.Başka bir
çare yok.Her amelin bir neticesi vardır dersin,amelini tetkik edersin,o
neticeye göre ayarlarsın,bir nazmı kerim vardır getiremedim ki daha güzel
anlaşılsın o iş. Belki haftaya sağ kalırsam getiririm onu hafızama
alırım.Çıkmış hafızamdan.Kudret, ne istiyor insanlardan?Kendisi beyan ediyor
“Ben bunu isterim” diyor. Bir gün Fahri Alem Efendimiz,Medine sokağından
geçiyorlarmış,bir insanı görmüşler,böyle bir tenekemsi bir sivri bir taşın
üzerinde böyle oturuyor, senelerden beri bu adam Hak namına uyumamıştır hep böyle oturur amma şu kadar
bir koku koklayamamıştır yazık demiş. Anlatabildim mi acaba? Demek oluyor ki
evvela kalbi tasfiye etmek lazım.Pes
cihan kalbi ile olsa gönül mükedder,bifaidedir eldeki tesbihi mücevher.Anlatabildim
mi acaba? Pes cihan kalbi ile olsa gönül
mükedder,bifaidedir eldeki tesbihi mücevher .Bu günkü konuşma bu kadar
yeter.
0 yorum:
Yorum Gönder