Kaset 170
14/10/1962 66dk. (Düzenlenmemiş Metin)
Mevzu,başlıca iki esasa
ayrılmıştı.Birine,vazifeden doğan ahlak,diğerine de aşkdan doğan ahlak tesmiye
etmiştik.Vazifeden doğan ahlaka,menba,menşe akıl olduğunu,aşkdan doğan ahlakın
da annesi kalp olduğunu söylemiştik.Her konuşmada tekrar ettiğim gibi,buradaki
aşk,romanda okunan aşk manasına değil.Buradaki kalp de,elli altmış kiloluk kan
ve kemik torbasının göğsünün ortasında mahruti bir şekil işte dört gözlü,kanı
şöyle,böyle yapan,vücudu hayvanimize ait olan kalp de değil.Vücud u
insanimizin,manayı enfüsimizin kalbi. Ne demek yani bizde öyle bir çok vücut mu
var?evet bizde bir çok vücut var.Biz her an bir tecellide vücut. Geçen
konuşmada getirdiğim misali tekrar edeyim mevzu daha iyi anlaşılsın.Nasıl bu
tenime ,bu ceket vasıl olmuş, şu gömlek ,o tenimi kavramış.Fakat bu gömlek,bu
tenimden haberdar değil.Bu gömlek,bu tenimi muhit ama tenimden haberdar
değil.Bu tenim de canımın elbisesi fakat canımdan haberdar değil anlatabildim
mi? Şu gömlek,bu tenimin elbisesi olduğu gibi,bu tenim de benim manamın
elbisesi ,mânamdan haberdar değil.Onun içün derler ki; gönlün arzusunu ,gönlün
istediğini, kalıbından taleb etme.Gönlün talebini,kalbinden isteme,her
isteğinin isteğini yerinden al.Demek oluyor ki insan, iç aleminde bir an içün,
bu dünya denilen ,ikbalinde hileler,hüdalar gizlenmiş,idbarında fecialar
saklanmış,bazısını güldürür,bazısını ağlatır.Bazen bir insanı yirmi sene evvel
bir hadise karşısında güldürür,yirmi sene sonra aynı hadiseyi karşısına diker
ağlatır.Hülasa bu imtihan aleminde,bir an içinde hadiselerden kendini alıkor da
içinde sessiz sözsüz,bizsiz sizsiz konuşan vücudu ile başbaşa kalıp kendi
aslına doğru bir arama başlarsa ve o aramada kendisinde bir zevk tecellisi
hasıl olursa, o tecellide kedurattan kendini kurtararak,bu aleme niçün
geldiğinin tadını duyarsa onda aşk denilen şey başladı demektir.Ahlakın
tarifindeki aşk bu.Bir de örfün tarifindeki aşk var o ayrı.İnsan,henüz nefsinin
mahiyetini bilmediği anlarda yani kendi hüviyeti hakkında daha ufak bir
zerrenin şekli surisini,zaten şekli hakikisini daha henüz bilinemiyor ya,
surisinden dahi bilmezken ,hayretli gözleriyle vacibul vücudu
aramaklık,bakmaklık aşkını taşımıştır.Bu cibillidir. O taşındığı dakikada
insanda bir ferahlık gelmiştir.Neden acaba öyle? Zira insana hakiki hürriyet
Allah’dan gelir de ondan.Bişey anlatamadım.Nazarlar öyle.Bakış tarzlarında,
şimdiye kadar söylediğim cümlelerin zevkini veremedim size.Tekrar edeyim.Burada
temeli kuramazsak,konuşacağımız cümleler tutmaz.İnsan,bu aleme nereden
geldiğini ve ne içün geldiğini ve nereye götürüleceğini aradığı vakit,vicdan ı
kibriyasından bir “ebed” sesi duyar.Bu sesi duyan adama,aşık denir.Anlatabildim
mi?Daha kestirme bir söz.Şöyle bir bakar,”yirmibeş yaşındayım” der.”Yirmialtı
sene evveli ben nerdeydim,kendimi o vakit bilir miydim,kendimi, kendim mi
yaptım,kendimi kendim yapmışsam her şey yapmak kudretine malikim fakat ben öyle
bir anım oluyor ki uyuyorum,uyuduğum vakitte her şeyimi elimden alıyorlar,ben o
kadar da acizim vakıa bazan içimdeki nefsani sıfatlar kabarıyor.Kafamı semaya
deler gibi baktırtıyor,yeri ezer gibi bastırtıyor,gözlerim bu kadar
açılıyor,hal i tagaddurumda damarlarım kabarıyor,pazum şişiyor fakat bir anda
geliyor bunların hepsi birden sönüyor,bir kenara büzülüyorum,kolumun arasında
ufacıcık bir cisim,bir mini mini bir şey ,nihayet şu kadarcık iki metre
uzunluğunda bir satıh üzerinde büzülmüş biçare ne arkamdan haberim var, ne
önümden,ne kainattan hiçbir şeyden haberim yok.Malımı elimden almışlar,karımı
almışlar,kocamı almışlar,evladımı almışlar,masamı almışlar,kasamı almışlar,işte
her nem varsa, ilmimi, şuurumu.Acaba ben neyim? Sonra bir hal geliyor,tekrar
bana al bakalım diyorlar bunları kokla şöyle gözünü filan şöyle şeyettikten
sonra ,ağzın burnun yerine geldikten sonra,bazısı çok acayip kalkar,bazısı da
gayet beşûş bir çehreylen kalkar.Gidiş
alemindeki gelişine bağlıdır çehresi de.Kalkış tarzında biçimler vardır.Seni
başıboş bırakmazlar,şöyle bakarsın ki karmakarışık bir suratınsa ,suratı ikinci
uykuda güzel bir şekilde kalkacak şekle çalış.Anlatabildim mi ? ilk söylediğim
sözdür.Bazısı böyle aman kalktığı vakitte ne kadar yakışmış sana deriz.Bazan da
acayip.alınıyor gidiliyor.Bunun içersine doğru böyle girerek acaba ben kimim,ne
için geldim,gelmede gitmede ihtiyarım yok.Benim,benim diyecek elimde bir
medarım yok.Öyle değil miya,sordular mı bize “beyefendi bir alem i şuhud vardır
teşrif eder misiniz?”sormazlar.Giderken? Hiiç.Hiç sormazlar.Giderken de
sormazlar.Nasıl hanımefendi bir alem i berzah vardır teşrif eder misiniz? Yok
sorulmuyor. E o halde? Ömrü dünya,bir dakika,ömrü adem bir nefes.Bu kadar ufak
bir anda,çok çalışılacak burada kemale iletilecek orada visale
varılacak.İsteyene.Öyle demiş Kudret; pazarı açın,sergiyi gösterin
zorlamayın.Baksın, işine gelen ,hoşuna giden, arzu ederse.Etmezse bırakın kendi
haline.Ahlak, Kudret tarafından biçilmiş, pek nazdar,pek niyazdar,pek nazenin
olan,hazreti insana ait Kudret’in biçtiği bir libas ı fahiredir.Kim isterse,
Kudret onu ona giydirir.Onu giyebilmek içün,parayla değil baha ile değil yalnız
ihlas ile şevk iledir.
İştiyak ile değil ha,şevk ile.İştiyakla şevk
arasında fark var mı?Vardır.İştiyak ile şevk arasında ne fark vardır,ikisini
bir kullanırlar ya.Bir değil.Birisini seversin, görürsün, gördükten sonra
konuşursun kaç seneden beri görmedikti dersin
yahu hasretlik nihayet gördükten sonra hal i tabiiye gelirsin.Ona
iştiyak denir.Yine birisini seversin,görürsün artar,yine görüşürsün daha artar
,daha artar, daha artar hüü namütenahiye gider ona da şevk derler anlatabildim
mi acaba? Şevk ile iştiyak arasında fark vardır.Buna talib olmak da iştiyakla
değil yalnız şevkle.Arasında fark var.Şevkle .Haa böyle iç alemine girip bir an
içün hadisattan soyunarak kendi içinde bulunan vücud u hassı ile başbaşa
kalarak “nereden geldim,niye getirildim ,kainatta hiçbir zerre yok ki, hiçbir
varlık yok ki vazifesiz olsun.Unutulmuş,ihmal edilmiş,terkedilmiş bir mevkiide
bırakılsın.Bense, mevcudat içersinde ayrılmış hususi bir halim var,beni niye
getirdiler? Kendim mi kendimi getirdim? “Bu suallerin arasında kendi manayı
ihtivasından,vicdan ı kibriyasından “sen insansın,muhatab ı Hak’sın ebed sana
layık” sedasını duydu mu aşk denilen şey, kendisinde tecelli eder.Ne olur
eder,derhal gönül ayinesi tertemiz olur.Kalp,her şeyi gösteren şeyin adına
derler.İnsani kalp,nazargah ı Hüda’dır. Anlatabildim mi? Her an bir şanda olduğu
için ismi de kalptir.Bak değişiyor daima kalp.Her an terakkide olacaksın.Bu
anda madden beş kuruş,gelecek anda beş kuruşsa aldanmışsın.Bu anda manan şu
kadar,gelcek anda da manan o kadarsa yine aldanmışsın.Maddi ve manevi ikisi
beraber teali terakki ediceksin.Teali terakki fazilete bağlıdır.Şimdi
anlatacağım.Fazilete bağlı.Demek oluyor ki, gerek vazife,gerek kalp,gerek
akıl.Akıl da hissin galatlarını tashih eden kuvve diyerekten hemen hemen her
konuşmada belirttik.Hissin galatlarını tashih ediyor.Alem i hilkatte insanın
işine yarar,alem i Kudret’te “saham değil” derler.”dur geri”
derler.Durur.İnsanın da iki cephesi var,iki yüzü var.Bir yüzü alem i hilkate
bağlanmış,bir yüzü de alem i Kudret’e rabtedilmiş.Anlatabildim mi? Yani alem i
hilkat dendiği vakitte işte bu içinde yaşadığımız,bu mazahir, bu
mükevvenât,hilkat alemi bu,akıl burada yarıyor.Fakat bizim bir de alem i
Kudret’ e bağlanmış olan bir varlığımız var,oraya geldi mi akıl tıkanır.Akla,
durak mahallinden ilerde yer vermezler.Ordan öbür tarafa iman,ve biraz evveli
tarif etmiş olduğum aşk geçer.Bunlar,herhangi bir insandan alındı mı,o insan
zavallı olaraktan yaşar.Mahrum olarak yaşar.Müeyyis yaşar.yükünü
yükleyemez.Halbuki bu aleme herkes yüklü gelmiştir.Niçin yük taşınır?Bir
saadete kavuşayım diyerekten taşınır.Saadet de bu alemde mevcut değildir
kardeşim.Buradaki saadet suridir.Bir şirk i nihayet olur,onda saadet olur
mu?Tarife giriyor mu şimdi saadet?
Şimdi farzedelim ki şu kainatı,seması ile,arzı ile bütün varidatı ile
sana verdiler fakat ne kadar sene verdiler? Elli sene,altmış sene ,yüz sene,bin
sene,milyon sene olmaz ya muhal,milyar ,nümilyon nihayet bitti mi bitti.O halde
saadet değil o.Anlatamıyoruz galiba?Bizi gaflet perdesi kaplamıştır
da,hilkatimizin neticesini düşünmeyiz,yoksa onu düşündüğün dakikadan
itibaren,eğer onu layıkıyla düşünebilirsen,acaba hayatında ufacıcık bir mahluka
şöyle bir kem nazarla bakabilir misin?Değil bir insan kalbini kırmak,bir
hayvanın ufak bir tüyüne basabilir misin?Dikkatle düşünsen, iki çene kemiğinin
arasında benim bir gün dilim un ufak olacak .Kainatta serir i saltanat kurmuş
olan nice adamların,bir kasırga yeli ile saltanatları rüzgar halinde,toz toprak
halinde gelmiş geçmiş.Bu gün görmüş olduğun bu denizler,büyük verilen haberlere
göre her üçyüzbin seneden,üçyüzbin seneye denizler kara,karalar deniz olur.Sen
bu hilkatin bidayetinin senesini bulabilir misin? Öyle mi zannedersin? Müsbet
ilim, buna bir bidayet bulabilmiş mi zannedersin?Hangi senesini bulmuştur
bu daha bırak sen alem i Kudret’in.Alem
i hilkatin bidayetine bir rakam koyabilir misin sen?Beşeriyetin Fahri Ebedisi;
“her üçyüzbin seneden,üçyüzbin seneye denizler kara, karalar deniz olur.” Onun
içündür ki derler ki,”bastığın yere dikkatle bas,o kadar hor basma o bastığın
yer ya bir dilaranın yanağıdır,ya bir arslanın göbeğidir.”Sen eğer düşünsen ki,
netice itibarı ile,benim bir gün o gözlerimi tezyin eden kirpiklerimden Kudret,
duvar üzerinde dikenler yapacak.Onu düşündüğün dakikada ,acaba bu kirpiğin,
icabında bir mazlumun,bir masumun karşısında hançer gibi dikilebilir mi?Bir
zayıfı saplayacak gibi sen bakabilir misin?Fakat bunlar, onları
düşünmediğimizden ileri geliyor.Onu sen
eğer düşünsen ki, bir dirhem yağ
parçasına taaluk eden nur u rü’yet nedir? Bir gün o rü’yet alınıp da bu
neticede ne olacağını şöyle iki elinin arasında düşündüğün vakitte,acaba bu göz
neye bakılacaksa ben ona bakayım diye başka bir şeye bakmaklık içün bir an
zaman bulabilir misin?Buna imkan var mıdır?Beşeriyet, bu düşünceden ayrıldıktan
sonra,hepsi bir ağacın mahsulu,hepsi bir netice itibarı ile bir kül’ün cüzü
olduğu halde birbirini yiyor.Bütün dünya sekenesi bu hale düşmüş,Kudret’in nâr
cezasına çarpılmıştır.Ne acayip bir tecellidir ki,bu gün hattızatında,netice
itibariyle hilkatte beraber,hakikatte birader olan bu varlık birbirini boğmakla
muhabbet tamamen orta yerden kalkmış,fazilet kalktıktan sonra zaten netice
itibariyle hakiki terakki olmaz.Hakiki terakki füzeye çıkmak değildir.Hakiki
terakki,geçen konuşmamda dediğim gibi,gönlü fethedip,bir kırık kalp alarak bir
gönlün içersinde bir sıcaklık yapmaktır.
Evet,bir vakit beşer,bir çırasıylan ışığını
tedarik ederdi.Zulmetini,gecenin karanlığını,bir ağacın ,yağlı bir ağacın,
nihayet sürte sürte sürte parlatmış olduğu ışığıyla etrafı aydınlatırdı .Biraz
daha teali etti ne bileyim mumla yaptı,biraz daha teali etti petrolle
yaptı,biraz daha teali etti gazla yaptı,biraz daha nihayet elektrik,belki bir
gün gelecek bu elektrik de bir çıra halinde kalacak.Bunun daha fevkalade
akılları durduracak şeklini Kudret ,bu kafalarda meydana getirtecek.Kendi
eliyle yaptırtacak bunları .Fakat bunlar büyük bir ders ve ibrettir.Bu odayı
bunlan aydınlatıyoruz.Fakat Hak’kın misafir kalmış olduğu kalp odasında hangi
ışığımız var bizim?Işıksız odada Hak bakar mı? Oraya büyük misafir gelir mi? O
misafirin gelmediği yerde muhabbet olur mu? Muhabbet olmayan yerde beşer huzur
bulur mu? Bulamaz,ne yapar birbirini yer.Ahlak olmadıktan sonra ışık yanmaz.Hiç
sorduk mu acaba bir birimize,azizim siz gönül evinizde ne gibi bir terakki
yaptınız,hangi cins ışıktan ışık var sizde diyerekten.İnkar,insanı
kurtarmaz.Biraz evveli dediğim gibi,insanda perde eli ile örtülmüş olan esrarı
anlamaklık hırsı cibillidir.Her insanda,serairi anlayayım hırsı
vardır.Meçhuliyet perdesine bürünmüş hakaik üzerindeki örtüyü açayım da bir şeyi
öğreneyim diye bu da cibillidir.Hele daha ziyade tahassus etmiş olan insanlarda
bu o kadar parlar ki kalbi yanar, ruhu tutuşur “ah” diye bağırır.Bu böyledir
bu.Cibillidir bu.Bunu örtmek,insanlıktan istifa etmek gibi bir hale gelir.İnsan
içün çok fena olur.Her kalp,hangi tabakadan olursa olsun herkesin zihnini
kurcalayan meselelerin en büyüğü hakikat ül hakaik olan Kudret’dir.Aslına
baktığı vakitte,kimim dediği vakitte oraya derhal elini atıyor.Beşerin kendinde
acz vardır.Denize düştüğün vakitte muhakkak elini kaldırırsın.Bitti.Acizsin
işte.Acz tahakkuk ediyor.Acz tahakkuk edince mafevk Kudret meydana
geliyor.Putunu önüne almış bir adam,sanemine tapınmış hadi ilahi meculunden
mevcudattan kendi üzerine geçecek olan alam u ekdârın def i üzerinde kendisinde
bir itminan hasıl olur.Peki inkarda bulunan bir adem ,ademin zalâmından
kurtulmaklıkta kendisinin kalbine bir safa gelir mi? O daha yaralıdır o
delillerini getirinceye kadar.Bütün kalbi yara içersindedir,çok zavallıdır,çok
acınacak haldedir.Anlatamıyoruz galiba?Demek oluyor ki
mevzu,vazife,akıl,kalp,aşk bunların hepsi manayı insaniye ait birer vasıf
olması hasebiyle mevzumuzun en büyük rüknünü insan mefhumu teşkil ediyor ve
anlatılması güç olan da bu.İnsan.Nasıl anlatılabilir?Zor burası,İnsan.Tarifi
çok zor.Bir defa kendisi naib i Hak olması dolayısıyle,Kudret’in
imzasını,Kudret’in emanetini ,Kudret’e muhatab olması hasebiyle,sen kendini
küçük görme,eğer o imzayı bozmamışsan.Selameti fıtriyeni adi bir mata
mukabilinde değişmemişsen.Kefaletini yıkmamışsan.Ne gibi kefalet? Mesela
“insan” der .Ahlak,tarif ederken insan ,namus ve vicdanının kefaleti arasında
yaşar der.Tarifler gayet mühimdir.İffet ,şehvete tedvin edilmiştir der.Bu esas
kayıtlara sahib olaraktan yaşıyorsa bir kimse. Bu kaide dahilinde gidiyorsa, onun
suret i zahiresi evet biraz evveli de söylediğim gibi, nihayet boyunun
uzunluğunda bir çukur istiab edebilir.Hepimizi bir çukur istiab edecek,kısmet
olursa.Değil mi? O da bir ders i ibrettir.Şöyle bir düşün bakalım.Acayip
bişey.Şöyle bir kendi kendine gel düşün bütün varlığı orta yere koy şöyle bir
düşün.Fakat bunun yanına en büyük ahlakçı ,hakikatleri birer birer
şeyetmiş.Beyan etmiş.”Vücud u müktesebe i maneviyenle gidersin” der.O ne
demek?İşte buna çok dikkat ediniz.Edelim.İnsana “gel” emri verildiği
vakit,”gel” dendi mi,bu hayatında iken konuşması,oturması,kalkması bütün efali
Kudret tarafından vücud verilmiştir.Onun adına vücud u müktesebe i maneviye
denir ilim ihtilahiyle konuşursak.Canım öyle şey mi olur?Kudret o kadar,bu
asırda ismi zahiri ile tecelli etmiştir ki,bütün kapılar kapanmıştır.bütün
kapılar kapalı.Belki bundan yüz sene evveli diyebilir.Fakat O ismi ile zahir
olmuş,Fen ismi ile Kudret zahir olmuş,dudağı koparıp atıyor.Amerika’da
konuşuyor,burda dinliyorsun.Burda konuşuyor,dünyanın öbür ucunda dinliyor.O
konuşulan söz,senin konuştuğun vakitte,senin sözün,senin bir vücud u müktesebe
i maneviyen olup hariçte vücud bulmasa orda o dinlenir mi?Anlatamadık mı acaba?
Hariçte bir vücud veriyor o onu dinliyor.Nasıl onun vücudu varsa,efalinin de ahvalinin
de yalnız işte Kadir i Mutlak,Kerem sahibi olduğu içün,bazı çirkinliklerden
yapılan vücudlere, o işin vücudunu yapan memura,vazifedara,”hemen yapma”
diyor.”biçimini yap ,çiz biçimini,hayatını verme” diyor.Belki boynunu büker de
yapma der diyor silelim.Anlatabildim mi acaba?Kerem, bizim gibi değil.Bizim
ayakkabının ucuna bassalar,adamın gözünü çıkarırız.Değil mi ya? Mefhum,”belki”
ile ne fenalıklar yaparız.Oo isyan ederiz,inkar ederiz her şeyi yaparız.
“Buyrun nimetin,işte sıhhatin” der hepsini verir Keremi var.Öyle diyor,iyi bir
şey oldu mu,derhal o vücud hemen meydana gelir,kötü bir şey tecelli etti mi
bizden “derhal yapmayın” der. Belki rücu eder ,silinir.Vücud yapıldıktan sonra
onu imha eder mi? Eder.Yanarak yıkabilirsen,ahara taaddi etmemişse.Şartları
var,neyse.Bize orası lazım değil.Ben şimdi mühim olan yerini
söylüyorum.Mesela,mahzun bir insanı sevindirmişsin.Kalbe surur ilka
etmek,ahlakın birinci sınıfında geliyor.Vazife edinmiş.Eskiden varmış bizim
ecdadımızda.
”Sen necisin” derlermiş.”Ben,yıkık,virane
kalp ararım benim elimden o gelir.ben onun yıkıklığını tamir ederim.”Şimdi
biz,sırası mı deriz canım sıkılıyor benim dersin.Manada,ahlakda yer alabilmek
kolay iş değil.Beşeriyetin Fahri Ebedi’si dedi ki;bir kimse,bir kimseye rütbesi
var,masası var,kasası var,cemiyette büyük bir mevkii var diyerek bu kafayla bu
niyetle hususi ikramda bulunacak olursa ,insan diye değil,fazileti noktayı
nazarından değil,ehli kalp olduğu noktayı nazardan değil,ehli hal olduğu
sıfatından dolayı değil de “bunun masası var,belki günün birinde lazım
olur,bunun kasası var belki günün birinde bir işe yarar,bunun cemiyette büyük
bir mevkii var belki bir şey olur” hiçbir şey olmaz haa.Hiiç. Hiiç bir şey
olmaz,bedava peşinden koşar.Hiç.Bu şekilde hususi bir muamele yapacak olursa,manaya
olan kısmetinden üçte ikisini terketmiştir.” Der. “Manaya olan kısmetinden üçte
ikisi terk olmuş gitmiştir.” E biz bunlardan kendimizi pek kurtaramayız zannedersin.Çulu mulu düzgün
olur.Beyefendi,hanımefendi diyerekten yerlere kadar eğilir.Biraz çulu filan
bişey olmaz ama,içersinde kalbinde cevher olur,”ne istiyorsun yahu,ne?” fayda
yok.Manaya taalluk eden varlığından üçte ikisi derhal alınır.Üçte ikisini o
şekilde gideren,diğer vaziyetleri ile de üçte üçünü gidermiştir.Yani Kudret’te
henüz insan diye kendisine bir darat
verilmemiştir.Kolay iş değil ki o.Demek ki insan,bu işlere layıkı ile idrak
hasıl edebilmesi içün,evvela kendisini bilmesi,kendisini bilmesi için de aslını
bulması şart.Aslını bulması,böyle okumaklan,yazmaklan değil,safayı kalp ile
olur.Öbürkü zevaiddendir.Öyle insan vardır ki,kendisini öyle iyi bilmiştir
ki,fakat satır ilmini bilmez de o kendisinde bulmuş olduğu cevheri güzel bir
muhafaza içersinde göstermek kudretine malik değildir.Kendi içiyor ya sen ona
bak.Birisi gayet kıymetli bir tabakta kokmuş yemek yiyor,birisi hatızatında
gayet kıymetsiz bir tabak içersinde hiç kimsenin yemediği bir yemeği yiyor. O
iş orda değil.Demek ki,sizde konuşan birisi var.Şimdi şöyle bir vücudun var ya
,beni dinlerken konuşuyorsun sen.Kudret, ne kadar acibdir,ne muazzam bir
tecellidir,beş kişi bir yere gidersiniz ,bir an sükut geçer hiç kimse
konuşmuyor,halbuki hepiniz de konuşuyorsunuz,aynı adımlarla
gidiyorsunuz,beşiniz de birden konuşuyorsunuz fakat birbirinize
anlatmıyorsunuz.Kendiniz de farkında değilsiniz ama konuşuyorsunuz boyuna
giderken.Anlatamıyo muyum?Boyuna konuşuyorsunuz.Şimdi hem konuşursunuz,hem
dinlersiniz,bir konuşan vücudunuz var,bir dinleyen vücudunuz var.Bunun daha
canlı misalleri vardır.Mesela güzel bir sesin olur,güzel bir musiki
bilirsin,bir alet,musiki aletine sahipsin,kendi kendine o odayı kaparsın,”bir
şey okuyayım” dersin.Kimse yok,kime okuyorsun? Kendine.Bu ağzınlan okuyorsun,bu
kulağınla dinliyorsun zevk alıyorsun.Anlatamıyo muyum?Bu ağzınlan okudun,bu
kulağınlan dinledin…. yekdiğerinden eyler istimdadı dad.Beşeriyet bunu idrak
etmedikçe kattiyen felah yoktur.Yok. …. yekdiğerinden eyler istimdadı dad. Eski
konuşmalarda çok misal vermişimdir bunu defaat ile.Bazı insanlar vardır,kendi
varlığına güvenir,kendisine güvenir işte şuyum buyum der güzel onların hepsi
ariyet ya fakat takdis i nimet kabilinden söylenebilir,kendisine izafe
etmeden.Bizatihi kendinde görmeden Kudret bunu bende böyle tasarruf ediyor
dedin mi tehlikesi yoktur,fakat “benim” dedin mi ,kimsenin bişeysi yok. Ölmesene
e ölümü öldür bakalım.Kabrin kapısını kapa bir de beşeriyetten aczi gider.Üç
şartı var bunun.Bu davada bulunan adama üç şey teklif edilir.Evvela derler ki
sen şu alem i insaniyetteki aczi gider.Sonra ölümü öldür.Ondan sonra.. neyse
bilinen şeyler,söylediğim şeyler uzatmayalım.Farzediniz ki bir kantarınız
var,yazıyorlar mesela sokakta görüyorsunuz,kamyonlan eşyayı tartıyor dört
liraya ,otuz tonluk diyor.Otuz ton tartıyor,yok mu ya.Hastalandı,doktor geldi
bir ilaç verdi ,bir gram kullanacak dedi yahut yarım gram dedi.Otuz tonluk
kantarda bunu tartamazsın.dikkat edin dedi bu yarım gramdan biraz fazla oldu mu
bu ölür ha.Yarım gram bunun hayatını verir,kurtarır,biraz da fazla oldu mu
ölür.Şimdi o otuz tonluk kantara sahip olan adam,birisinin evinde şu kadarcık
mini mini bir sakız terazisinden daha ufak bir terazi var şöyle bir camekanın
içinde,nedir o oyuncak ben de otuz tonluğu var diye vaktiyle hakaret eden adam
kimde var böyle bir şey filanda var.”aman” der …yekdiğerinden eyler istimdadı
dad.Anlatamıyo muyuz acaba misali?Onu Kudret ölçülü yapmıştır.Ben sana
muhtacım.Muhtacım.Ben sana muhtac olmasam,Kudret seni yapmaz.Sen de bana muhtac
olmasan,beni yapmaz.Allah’da tekerrür yoktur.Bir yaptığını bir daha yapmaz
âdeti öyledir.Anlatabildim mi?Muhakkak her yaratmış olduğu mahlukda diğerinden
ayrı bir sıfat ı kemaliyye olacaktır ki o sıfat ı kemaliyyesi hasebiyle bu
aleme gelmesi şart kılınmıştır.anlatamıyoruz galiba?O sıfat hasebiyle
gelmiştir,ama hayırda ama şerde.Bizatihi şer de yoktur.Yanlış anlamayın sui tefsir
etmeyin sizi kemale gelmiş insan kastıyla konuşuyorum.Mühim bir yerdir,bir
büyük insanın huzurunda,bir büyük insanın huzurunda,bir nadan bir vakit büyük
insan deyince Hak’ka nedim olmuş,Hak’ka kendini kabul ettirtmiş manası
alınır,bir insanın huzurunda zavallı,herkese dedi kodusuna maruz kalmış,ayağa
düşmüş bir kadın aleyhinde ona ait bir sıfatla hakaret etmiş o huzurda.O zat
bir terbiye ediyor,diyor ki;tabire dikkat et ama
“sus edepsizlik etme,namuslu kadının
bekçisidir,o olmasaydı anan orospu olacaktı.”anlatabildim mi acaba?cüz,kül,yani
..anlatması zor yerlere girdik.Dur biraz kendime geleyim.Ahlakın talimatı
şöyledir,herhangi bir çirkinliği gördün,lisan ı mahviyyetle izalesine çalış
bir.Dikkat et,o çirkinliği kaldırırken kaldırma usulunü bilmez de,onu
kaldırırken daha büyük çirkinliği meydana getireceksen,oradan kaç.Anlatabildim
mi acaba?Zor yerler bunlar.O çirkinliği kaldırırken,sakın kendinde bir varlık
görme.Beşeriyetin fahri ebedisi şöyle demiştir,”men hayyele ahhahu lem yemud
hatta yamelehu” bir kimse ayıpladığı bir şeyi eğer hakaretle ayıplamışsa,kendi
yapmadan katiyyen ölmez.O fiiili muhakkak kendi de irtikab edecek,ettirir
Kudret,ondan sonra ölür.Zor yeri bunlar.Öyle. Ben,bu hale
getirmemişsin,tezeddülle kendisini büyük görmeksizin.Anlatabiliyor
muyum?Ahlakın verdiği talimat bu.Bu şekilde.Bizde öyle değildir
ekseriyetle.Koca bir cemiyetin içersinde “onu öyle yapma” der.Ne o tashih mi
ediyorsun?Nefsi var,doğrudan doğruya hitab ona oldu, on mislini yaptırtmaya
sebep oldun.”Evvela misal getirin” der Fahri Alem.Bir dostunuzda istenmeyen bir
hal oldu mu o gün için değil,bir biçimine getirin bir misal getirin,o misal ile
o işin çirkin olduğunu anlatın.Bir daha getirin,yine anlaşılmadı sonra
kendisini tenha görün,gördükten sonra teminat alın,gayet yalvarır bir vaziyette
mütevaziane bir eda ile “benim seninle
olan hukukum sence nasıldır,ben hakikaten,için benim dost olduğumu seni,senin
kadar sevdiğimi kabul eder misin etmez misin şüphen var mı yok mu?” evvela burdan
bir söz alın.Ondan sonra sen bensin diye söylüyorum,şurasını bilmiyorsun
dalgınsın. Deyin.Bilerek yapıyorsun demeyin.Anlatabildim mi acaba?Yoruldunuz
mu? Demek ki sizde bir konuşan,bende bir dinleyen var.Yahut bende bir
konuşan,sizde bir dinleyen var değil mi? Bunun ikisinin mecmuuna insan deniyor.İnsan
kelimesi tesmiyedir.Sizde bir konuşan,bende dinleyen veyahut bende bir dinleyen
sizde bir konuşan bunun ikisinin mecmuu,ünsden müştakı ,bunun ikisinin mecmuuna
insan denir.Sen bensiz,ben sensiz olamam neden birbirimizi yiyoruz?Eski
konuşmalarda demiştim ki;Kudret bütün mevcudatı bize verse,fakat dese ki,
“insan sınıfını kaldıracağım yalnız sen kalacaksın” zannetmem ki onbeş dakika
yaşayabilesin.ama bazı adamı böyle hiç insansız bir yere tıkarlar da senelerce
kalır,onda ümit vardır hayal vardır tamamıyla insansız demez kainat
anlatabildim mi acaba? O tamamen çekildikten sonra duramazsın. Olmaz.Demek ki
lazım.Sen benim için ayine,ben kendimi sende görüyorum.Sen de kendini bende
görüyorsun,fakat beşeriyet bu iştiralara daha başlamadı.Hep afaki ihtira.Biçarelikle
yüzüyor.Ne vakte kadar.E bir gün gelir o da geçer.İnsana,insan denmesinin
sebebi kendini ibda eden Kudret i Mutlaka’yı düşünmek iktidarı kendisinde
bulunduğundan dolayıdır.Ahlakın tarifinde böyledir;insana niçin insan
denmiştir? Kendini ibda eden,meydana getiren ,tezyin eden,aradı taradı kendi
kendisini yapmadığını idrak etti.Değil miya? Bir,bir adi bir şey vardır,isbat.
Kudret’i isbat.Bir yere bağlayacağım da bu mevzuun üzerinde bu gün
duruyorum,konuşmayı bir yere bağlayacağım.Belki bunlar sizin bildiğiniz belki
değil muhakkak bildiğiniz şeyler ama,bir yere bağlayacağım da onun için tekrar
ediyorum.Derler ki her hadise,diğer hadisenin vücudu ile kaim.Biz öyle demeyiz
fakat şimdi biz de ona uyalım.Her hadise ,diğer hadisenin vücudu ile kaim.Mesela;ben
bir hadiseyim,diğer bir hadisenin vücudu ile kaim,babam da bir hadise,babamın
vücudu ile kaim.Demek ki,ben yoktum,yoka ne konur? Sıfır. Koy sıfırı,babam da
bir hadise,o da diğer bir hadisenin vücudu ile kaim,kim dedem. Demek ki babam
da yoktu koy yine sıfır.Dedem bir hadise,o da diğer bir hadisenin vücudu ile
kaim.O dedemin babası koy bir sıfır e kainatı sıfıra mı çıkaracağız?Batıldır o
,bir yerde dayanacak.İllet i ula denir.Sıfatlar aranır burada.Bizde bir çok
sıfatlar var,bu sıfatların mükemmeli orda bulunacak ki bizde olabilsin,bir
şeyin kül’ünde olmayan cüz’ünde olmaz.Şimdi bu gayet basit bu,ilk mektep
çocuğuna ait bir şey,bize göre öyle değil. Her hadise,Allah ile kaim.Babamla
kaim,dedemle değil.Allah ile kaim,onun aşkıyla daim. Anlatabildim mi acaba?
İşin an yeri bu.Şimdi onun içün ahlak der ki; insana, insan denmesi, kendini
ibda eden Kudret i Mutlaka’yı düşünmek iktidarı olduğundan dolayı bu düşünceyi
de insana ne verir?Ahlak verir,ahlak.Demek ki kendini ibda eden Kudret’i
Mutlaka’yı düşündürten şeyin adına Ahlak derler.Bidayette söyleyeceğimiz ahlak
tarifinden bir tanesi şimdi söyledik.Bir çok tarifini yaptık da bu gün de bir
tarifi.İnsan.Tarifini yapıyorum;kalıbını bırak.Bunu her yerde
okursun,bilirsin.Benden iyi bilirsin.Hücrelerini,mücrelerini cayır cayır
bilirsin.Şimdi,asıl insan,doğrudan doğruya gönülden ibarettir.Onun
lezzeti,manası da ancak Marifetullah ve Muhabbetullah dır.Anlatabildim mi
acaba?Ondan başka bütün zevkler zaten geçicidir.Hayatta hangi zevkin baka
halinde kaldığını bana kim isbat edebilir?Hepsi geçicidir.Ancak O dur.O
zevk,hangi gönülde yoktur, o kimse, nasıl hasta olan kimse iştahsızlık
hasebiyle yemeye yemeye zafiyet gelip de o sebeb i mevti olursa,bu hastalığa
tutulan kimselerde, bu zevki alamaya alamaya ruhen ölür giderler.Anlatamadım mı
acaba?Ölür geçer gider,helak olur gider.
Hem bu öyle bir zevkdir ki,biraz evveli
dediğim gibi henüz insan,mahiyetini bilmezden evvel,bunu aramak zevkini cibilli
olarak kendisine vermiş neden? İnsan,hür yaşamak istiyor.Hür.Sair mahlukat gibi
değil.İnsana hürriyet,ancak Allah’dan gelir. Başka bir yerden gelmez.Hiç bir
yerden gelmez insana hürriyet.Allah’ı tanımayan,ahlaka kıymet vermeyen
varlıklarda hukuk u insaniye riayet edin terkibi feza gibi boşluktur.Hiç farkı
yoktur.Allah tanımayan,ahlaka kıymet vermeyen toplulukda,varlıkda yahu hukuk u
insaniye riayet edilmez mi gibi diye şöyle sehbederekten bir terkib çıkarsa
feza kadar boş,hayal kadar bimevcut,vücudu yok.Böyle bişey,hiç faydası
yok.Haa,huku u insani demek;hayvanlardan bile esirgenmeyen bazı vazifeler,bazı
müsaadeler demek değildir.Anlatabildim mi acaba?Hukuk u insani dendiği
vakitte,hayvanlardan bile esirgenmeyen bazı vazifeler,bazı müsaadeler
değildir.Cesedi muhafaza edilip de ruhu mahkum ve idam edilen insana
hattızatında, hukuk u insanisi var adam denmez.Ahlak, öyle kabul etmiyor.Onun
tarifinde ayrıdır o.Bu da neylen kaim oluyor?Faziletle.Herhangi bir fazilet
ki,yani fazilet,her fazilet kendisiyle iktisab edenler arasında muhakkak bir
ülfet husule getirir,nifak kalkar.İki cömert arasında kavga olur mu?İki
afif,namuslu insan arasında nifak,şikak olur mu?Anlatamıyo muyum?Say artık
boyuna,fazilete ait olan bütün sıfatları say.Hep böyledir.Gönül bir yere
bağlanmadıkça,o yer de,her yerin de,her yerin fevkinde ona muhtaç olmaktan gani,bütün
varlık ona muhtaç olduğu aşikar olan yer olmadıkça huzur içinde yaşayamazsın ve
ahlak sahibi de olamazsın.Çünkü ahlak, ancak manaya iman ile olur.Aah ,nazari
sözlerle öyle şeyler dönmez.İnanacak burası,inandığını da duyacak.Mesele
o.Deden,ilimlere mevzu vermişti,sanatlara model vermişti.Halen kütüphanesi
mevcut,ecdadının kitabından bütün dünya istifade eder.Kuvvetini,imandan
alır.Başka türlü yük çekilmez ki.İnsan,aciz kalınca bir müşfik el istiyor.Öyle
değil mi? Bir müşfik el istiyor.Bir gün gelecek hepimiz nihayet bir yere bak
emri gelecek.Gözler bir yere bakarken ,en sevdiğin yanından geriye çekilecek
belki rikkati şefkati dolayısıyla sana göstermeden ağlayacak, annen, baban,
haremin ,zevcin her neyse aşıkın,maşukun fakat netice o kadar.Sen o esnada bir
şefik el arayacaksın. Onun içün ehli ahlak der ki,her amelin bir neticesi
olacağını idrak etmeli.Niçün beşeriyet zavallı haldedir?Niçün? Burayı
düşünmüyor.Her işin bir neticesi olacaktır.Bunu düşündüğün dakikadan itibaren
muhasebe i nefis başlar.Herhangi bir iş olursa olsun “adam sende” değil bunun
bir neticesi olacak.Ahlak ,bunu ilk önce yaparken talim eder,neticesi olacak
der ona göre yap der.İman ı nazarla bak der.O vakit bütün mesailin halli içün
fikrini yormaya başlar.Fikir yorulmaya başladı mı dedi kodu kalkar.Sen benlen
meşgul olmazsın,ben senlen meşgul olmam.Sen benlen meşgul olmayınca,ben senlen
meşgul olmayınca hased kalkar,hased kalkınca, kin kalkar,kin kalkınca ne
bileyim can yakmak kalkar,cehennemi sıfat orta yerden kalkar,nihayet insanlar darüsselama
nail olur.Anlatamıyo muyum? Birbirine bağlı.Ahlak,ilk önce der; her amelin bir
neticesi var der,neticesini idrak edeceksin der.Her amelin.O neticeyi idrak
başladığı vakitte,bütün meselenin halli içün fikir yorulmaya başlar.Fikrini
yormaya başladığı vakitte bir adam,benim işimle gücümle, ben onun işiyle
gücüyle dedi kodusuyla meşgul olacak bir ânım yok ki benim.Olmayınca ,ben onlan
meşgul değilim,o da benlen meşgul değil o halde hased yok.Hased kalktı mı kin
yok,kin olmadıktan sonra nifak yok,nifak olmadıktan sonra vifak var,vifak
muhabbeti getirir,muhabbet hürmetlen merhameti getirir,zaten bunun üçü bir
araya geldikten sonra cemiyette huzur olur.Başka türlü olmaz.Bağlı
birbirine.Bunların hepsi bizim iklimi vücudumuzda Kudret tarafından verilmiş sermaye.Kapısını
açıp da bulmak lazım.Nefsi emmarenin kapısı açık,istediği gibi girip
çıkıyor.Öbür tarafa ait olan mananın kapısı adamakıllı kilitlenmiş.Öyle der
Kudret,”Bunlar acaba o kapıyı kilitlediler mi yoksa tefekkür mü etmiyorlar”
der.O tefekkür,netice itibariyle benim biraz evveli söylemiş olduğum sualleri
sorduracak.Tefekkürün neticesi.Tefekkür etmeye başladı mı derhal fikir,keşfe
zaferyab olacak.O vakit başlayacak sual sormaya, neyim,nereden gelmişim,hayat
nedir,memat nedir,bu musibetler,bu alam benim üzerime neden musallat
edilmiştir,bu kainat nedir, benim O nunla münasebetim nedir,o vakit başlayacak
serair çözülmeye.Serair çözüldüğü vakitte,Kudret ,bir kısmını akıl fikir
vasıtasıyle,bir kısmını da, kalp temizleniyor ya,kin yok hased yok rezalet yok,nifak
yok bu sefer kalp safa içersinde o vakit Levhu Mahfuz kitabı oluyor,Kalem i âla
da hâdimi oluyor,derhal işin hakikatini anlıyor,ondan sonra terakki
başlıyor.İşte terakki o vakit başlıyor.Demiştim ya terakki ne vakit
başlar,söyleyeceğim dedim söyleyebildim mi acaba?Anlattımsa ne âla.Bu kadar
yetişir konuşma.
0 yorum:
Yorum Gönder