Kaset 197
19/01/1964 75dk.
17/06/2014
Vazifeden doğan ahlakın menbaı akıl, aşkdan
ahlakın da annesi kalb olduğunu söylemişdik.Gerek aşk, akıl, kalb, vazife
bunların hepsi mânayı insaninin birer vasıfları olması hasebiyle mevzuun ana
rüknünü insan mefhumu teşkil ediyor.Acaba insan nedir? Suret itibariyle elli
altmış kiloluk et, kan, kemik torbasından ibaret bir varlık fakat mânası,
vicdan ı kibriyası bir çok varlığı muhit. Gelişinde gidişinde ihtiyarı yok
zahirde … fakat enfüsde nüshayı kübra. Nedir bu insan ne? Bu aleme niye gelmiş?
Gelişinde, gidişindeki gaye nedir? Nereye götürülür? Acaba bu kadar mıdır,
hayatı elli altmış seneden ibaret midir? Böyle muvakkat bişey midir? Bunları
tahlil etmek, araştırmak belki ne vakit başlarsa bir kimsede. Ahlak, o kimsenin
makam ı insaniyete doğru yürüdüğüne, oraya kadem bastığına, binaenaleyh artık
kendi iç âlemine girmeklik zevki başladığını haber verir. O vakit vicdanından
“ebed” sedasını düyar. O sedayı duyuncaya kadar, o hâli kendisinde buluncaya
kadar çok bocalar mesudane bir ruha mâlik değildir. Ruhu sükun ve itminan
içinde yaşamıyor demekdir binaenalyh kainata sahib olsa da yine huzursuzdur
yine huzursuzdur. Kendi varlığında ruhunun azamet i şanını görememiş zavallı
kimse. Beşeriyet bu gün yalnız maddesinin içinde kaldığından dolayı inliyor.
Mevzii konuşmuyorum bütün dünya sekenesi üzerinde bir huzur yok. Neden yok? Onu
her konuşmada tekrar ediyoruz. Şu ufacıcık vücudunun, müessirat ı tabiiyede
kalacağı tesirat arasında kendisine bir ena bir eman arar harici tesirlerden
kurtarayım kendimi diyerekden bir şeyler arar. Fakat mânasına vasıl olacak
hiçbir şeye bir dar ül eman aklına bile gelmez, gelmiyor. Neden gelmiyor?
Kudret’le arası açılmış. Gelmiyor. Fikret i beşeriyeyi layıkıyla bilmek
istemiyor. Dün, bugün için rüya, bugün de yarın için rüya olduğunun farkında
olarak yaşamıyor. Şerefi, servet olarak kabul etmiş. Şerefi var dendiği vakitde
serveti var mânası alıyor cemiyet fazileti var mânasına kabul etmiyor. Şeref,
servetlen ölçülüyor faziletle ölçülmüyor. Anlatamıyorum galiba? Bugün de o
kadar sıhhatim iyi değil de karışık konuşuyorum. İnsanlık âleminde şeref
dendiği vakitde, kuvvet, servet bunlar nazar ı dikkati celbediyor. Bunlarla
ölçülüyor. Fazilet, şeref, kalblerde mahkum olan, zeval bulan bugün için
hissiyat ı hamidiyeyi hamideyi meydana yeniden uyandırmaklık mânasına gelir.
Kalblerde zeval bulmuş, mahkum u zeval
olmuş. Hissiyat ı hamide yok. Merhamet yok, insaf yok. Hissiyat ı hamide
ne demek? Meveddet yok. Sen beni sevmezsin, ben seni sevmem. Emniyet yok. Ben
senden emin değilim, sen benden emin değilsin. Halbuki bu âlemde insanın
yaşayabilmesi için Beşeriyetin Fahri Ebedisi , hıfz, sıhhat ve emanet demiş.
Hatta emaneti önce söylemiş. Ehli tetkik der ki ilk önce emanı bahsetmesi
dolayısıyle emniyet olmadıkdan sonra istediğin kadar sıhhatın olsun faydası
yokdur derler. Anlatabiliyo muyum acaba? Emniyet yok, sen istediğin kadar
sıhhatli ol faydası yok yine. Emin değilsin. Ben senden emin değilim, sen
benden emin değilsin. Halbuki “cüz ü kül yekdiğerinden eyler istimdad ı dâd.”
İnsan tek başına değildir. Biri birine bağlıdır bağlı. Sende konuşan bende
dinleyenin mecmuuna insan denir. Et parçası mı konuşuyor? Şuradaki et mi
dinliyor? Düşünmedin mi nedir konuşan? Et mi konuşuyoruz? harf ise hayvanda da
var. Bir harflen mi ayrılıyor konuşmak? O yanlıştır o. O tarif yanlıştır. Onlan
mı anlaşılıyor. O nedir konuşmak nedir o? Seda hayvanda da var yalnız bir
harflen mi ayrıldı o iş? Böyle insanlık yaradılışındaki gayeyi kaybetmiş,
zavallı bir hâle düşmüş. Ömür de kısa “Ömrü dünya bir dakika, ömrü âdem bir
nefes” Kıymetini bilecek olursa insan Kudret, meleki secde ettirtmiş insana
değil mi? Eğer insan, insanlığını muhafaza edebilecek olursa istifa etmezse
insanlığından dikkat edilirse melek, âdeme secde etmiş değil mi ya. Ne vardı da
âdeme secde etdi? Çifte kıble olmaz. Çifte kıble olur mu hiç? Çifte kıble olmaz
o halde niçin âdeme secde etdi? Demek ki insan, mânasını Hakk’da boşaltacak
olursa Hakk orda tecelli eder yine secde Hakk’kadır. Yani insanı Hakk kendisine
nâib kılmışdır. Sana kendimi verdim diyor gel tapınma diyor . Şu ahlak ı
hamideyi al bende fani ol ben, sende tahakkuk edeyim kâm al diyor. Anlatamıyo
muyum acaba? Âdeme, meleğin secde etmesi iki kıble mi vardır ki? İblis burdan
aldandı zaten. İblisin aldanmasındaki nokta, buradan ayağı kaydı. Âdemi öyle
bomboş bişey zannetdi yuvarlandı gitdi. Fakat erbab ı imkan, mânanın
zayiatından ika ediyor.Hasta, tedaviye ihtiyacı var o da mâdur bir acayip
mazhariyet Kudret acısın ne diyelim. Mesela hasta bir adam, en güzel bir yemeği
pişirir tatmadan ya dışarıya çıkaracağım şu kapıları kapayın fena koku geliyor
diyor.Hal buki tam ü sıhha bir adam, iştahası yerinde bir adam, pişerken vakti
de gelmişse yemek vakti, ayaklarını oynatıyor ne vakitde pişib de gelecek
diyerekden. Öbürkü hasta ondan. Mânanın hastası olan insanlar da hakaikdan ika
ediyor. Hasta. Mevlana’nın dediği gibi eğri işleriylen meşgul olan adam,
gülsuyundan bayıldı, köpek bokunu getirdiler ayıldı diyor. Mevlana o Mevlana
öyle söyler o. Mevlananın sözleri acayip
Mevlana, malum ya meşhur, muazzam bi adam. Aslını bulmak aşkı söndü. O
sönünce beşer aldandı. Nokta i istinadı kuvvet tanımaya başladı. Halbuki
kuvvet.. hak, kuvvette değil ki kuvvet, hakda.Ne vakit ki bunu anlar döner yine
huzura kavuşur. İstediğin kadar sen muazzam kafalar topla. Musluk, Allah’dadır.
Kudret onun. Gelmez misin sermaye, dört şey değil mi ya bu âlemde. Beşerin
yaşaması için zahirde görünen sermaye dörtdür vaz edilen; hava, su, toprak,
ateş. Bu toprak, aynı toprak dünyanın. Bu su, aynı su. O hava, aynı hava. O
güneş her günkü yerinde doğar her günkü yerinde batar.Şimdi evveli on nüfuslu
bir ailenin bir adamı çalışır onu birden geçinir şimdi onu birden çalışır fen
de yardım eder yine sıkıntı çeker. “Hayat icabları böyle” bir tuhaf lakırdılar
hayat icab.. ne hayat icabı ne hayat icabı ne? Vermiyor vermiyor hayat icabı
filan bu hayat icabları. Hayatı, cidal
diye tarif etdi beşeriyet pekâla dedi. Ben size dedi mânanın büyük büyük
varlıklarını gönderdim size hayatı, teavün diye tarif etdiler siz onlarla alay
etdiniz dedi siz hayatı cidal diye tarif etdiniz dedi cidalin neticesi
paylaşmakdır buyrun paylaşın bakalım dedi.
--/-
-2-
Beşeriyet biri birini paylaşacağım
diyerekden çarpışıp duruyor. Teşebbüsat ı merdane kalkdı. Temenniyat ı zelilâne
ile yaşıyor insan.Zelil temenni ediyor. İstikamet..olmayınca istikamet
olmadığından dolayı değil mi ya?Doğru insanı bile tuhaf tarif ederler. “Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
.Hilekârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest i a’dâdan soğuk su içme kandırmaz seni. Korkma düşmandan ki ateş
olsa yandırmaz seni. Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni. Hep geçer
âlemde hiçbir hâline yokdur sükun. Fevke bakma değmez teessüf etmeye dünyayı
dun. İstikamet şerr i a’dâdan seni eyler masun .Hak eder eshab ı sıdkın hasmını
elbet zebun. Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni. İstersen hıfz ede ırzın
Huday ı lem yezel. Irzına a’dây ı bed hahın bile verme halel. Ta ezelden
söylenir halkın dilinde bu mesel .Celb eder elbette insana mükafatın amel.
Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni. Her günü bir gad eder takib her
sebdi ehad. Her günü bir gad eder takib her sebdi ehad. Seyl-i mevt ettikde
berbad, ömrü ,baht etmez meded. Böyle ateş meşreb olma hâk olur bir gün cesed.
Semayı deler gibi bakma. Müstakim ol
Hazreti Allah utandırmaz seni. Halki tahrib eyleyib de kendin âbâd eyleme, Bu
cihanda ev yapıb ukbâyı berbad eyleme yanlış anlama burda ev yapma mânasına
değil, âlemi yıkıb da kendini yapmaya çalışma mânasına. Nef’in için zalim i bi-rahme imdâd eyleme, âlemi tenfir eden ahvâli
mutad eyleme,Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni. Seyyiât insana nefs i
kemterininden gelir, her hacâlet âdeme sui karîninden gelir. İyi dost bul
iyi dost. İzzet i zillet mekâna hep
mekininden gelir. İstikâmet mustakîmu’l hâle dininden gelir.Seyyiât insana nefs
i kemterininden gelir, her hacâlet âdeme sui karîninden gelir. İzzet ü devlet
mekana hep mekininden gelir, İstikâmet mustakîmu’l hâle dininden gelir.
Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni. Düşmeni tezlil için hile ile etme
iştigâl. Hüsn i efkâra olur hâil cihanda sui hâl. Yüz suyu dökme teessüf çekme
etme kıyl u kâl. Sen skîm olma verir maksudun elbet Zü’l Celâl. Müstakim ol
Hazreti Allah utandırmaz seni. At riyâyı elden ıslaha çalış ef’âlini.
Boşboğazlık etme tâ’dil eyle kıyl u kâlini. Sen ne dürlü saklayım dersen de sui
hâlini (kötü hâlini) . Hak Teâla senden a’lemdir senin hâlini.
Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni. Hâline şeytan güler gördükde sende
gafleti. Üstüne güldürme öyle düşmen bed sîreti. Hain olma ver imanla emanetle
cihanda şöhreti. Herkesin destindedir âlemde zil ü rıf’ati. Müstakim ol Hazreti
Allah utandırmaz seni. Zamîn ü kâfil olan erzâka Hâlık dır sana. Mâsivaya
serfüru etmek ne lâyıkdır sana. Izdırabı celbeden meyl i alâyıkdır sana. Gayr
için düşme lisân ı nâsa yazıkdır sana. Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz
seni. Bişey anlamışsınızdır elbette. Ahlak der ki; iyi surete tapanlar,
sonları gelmez. Şimdi biz yalnız suretperest olduk değil mi ya? Mâna suretin
başı, başıdır başı. Baş koparsa yaşar mı insan baş kopunca? Yaşamaz. Başı almak
lazım. Onun için derler ki git mâna ehli ile otur kalk. O safanın zevkıne dal
derler. Mâna, mâna ehli bulmak. Şemme i Muhammedi’yi istişmam eden insanlar
ara. Bak orda ne oluyor, Allah diyor ki “Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal
kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emri,
fe izâ azamte fe tevekkel alâllâhi, innallâhe yuhibbul mutevekkilîn.”(Âli
İmrân,159) “Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum”
Ey Peygamber i Hak diyor ,Ey gelişi muteber
Zat diyor. (Fısıltı oluyor fısıltı bu ah vah fısıltı benim asabımı bozuyor
,evinde yap bunları.) Senin etrafında toplananlar, etrafında toplananlar ,o
sana sımsıkı sarılanlar, göstermiş olduğun o büyük mucizelerle değil, onlara
rağbet ederek değil, şân ı nübüvvetini, şân ı risâletini, o beşeriyeti
ücretsiz, külfetsiz, minnetsiz zulmetden nura çıkarmaklık için bir çok berahin
bir çok kudret i bahire biz seni teçhiz etdik, bir çok mucizeler verdik seni
teyid etsin için fakat o bi sıkı bağlananlar var ya onunla bağlanmadılar diyor.
Senin bir rahmetli tabiatın, bir yumuşak hâlin var ya diyor işte seni hakiki
sevenler ona meftun oldular. Bu ne vakit gelmiş bu Ferman ı Sübhani Bilmez
misiniz? İki muazzam harb var. Hepsi muazzam ya bahusus. Hele Bedr Harbi. Bedr
Harbi gibi harb cihanda görülmemiş.Olmaz da. Şöyle ondört asır evvel fikren
sizinle bir seyahate çıkalım dünyanın her tarafını gezelim. Medeniyet
sahalarını, daha başka sahaları gezelim fikren. Göreceğiz ki kainatı en kesif
bir zulmet perdesi kaplamış. Öyle bir hâl ki, zayıf kavîden hakkını alamıyor.
Ne kadar alçak insan varsa kuvvet elinde. Şerefsiz, haysiyetsiz, zâlim, hâin,
kâtil onda. Bütün vahşet, medeniyet namına irtikâb ediliyor. En muazzam
medeniyet Roma Medeniyeti. Mesela yılbaşı gecesi. Yılbaşı gecesi hâla bu dünyada
yapılıyor ama Hazreti İsa’nın doğduğu gece değildir ki o. Öyle bişey değil o.
Roma krallarının, insanları sahnede vahşi hayvanlara veyahut herhangi bir
işkence ile parçalattıklarının sene i devriyesindeki seyirleridir. Seyrediyor
zevk alıyor böyle. Ben ne kudrete malikim ki bak emrimlen şu insanlar
parçalanıyor diyor öyle. Hani medeniyet diye tapılan sahalar bunlar. Yunan
medeniyetine dön. Kadın. O medeniyetin eizzesi söylüyor yani eizzesi demek,
onlarca veli tanınmış olan insanlar tarif ederken kadını, bırak ahardınatı alet
i zevkdir diyor alet i şerdir diyor. Hiçbir hukuk u insanisi yok. Kocası öldü
mü derhal pazara götürülüb hayvan gibi satılıyor. Beni israil medeniyetine bak,
kız çocuk hizmetçi defterine kaydediliyor. Ceziret ül Arab’a bak kız çocuk
adedi fazlalaştığı vakitde .. teşkil ediyor o babanın kızları çoğalmış
diyerekden. Karışla hesab ediliyor yükseldikden sonra o kaç karış boy olacaksa
hafızamdan çıkmış derhal diri diri gömülüyor. Hatta Hazreti Ömer ağlarmış arada
sırada. Niçin ağlarsın diye sordukları vakitde, ben dermiş o büyük zat’a
kavuşmasaydım, Kudret bana ikram etmeseydi ben ne idim, canavardan benim ne
farkım vardı?
--/-
-3-
Gözümün önüne gelir yavrumu çukura sokarken bu iğri
ellerimlen sakalıma toprak bulaşmıştı o çukura ben itiyodum o da toprağı
silkeliyordu. Bu sahnenin karşısında tüylerim ürperir böyle. Fakat bana Hüda,
Cenab ı Muhammed’i verdi şimdi ben böyle işte kerim oldum böyle. Herkes
kararmış fakat o kararmış yerlerin arasında bazı ufak serpinti hidayet nurlarını
bekleyen kalbler de var bakıyor. Me’mun olmayan bir ufukdan, ümid edilmeyen bir
yerden birden bire bir nur parlıyor. Tabi parlayınca evvela zulmü yıkmak
istiyor. Aciz insana tapılmayacak diyor. Şimdi beşeriyet, hepimiz aciz
insanlara taparız.Hayır ben tapmam. Öyle bir taparsın ki cayır cayır
taparsın.Püüü, taparız. Ufak bir menfaatın olur, ufak bir menfaatin, ufak bir
menfaatin olur o menfaati koparacağım diye vicdanen bilirsin ki bu adam henüz
insan değil. Karşısında “evet efendim” dedin mi taptın. Tapmak ne demekdir yani
ya? Tapmak ne demekdir? Ufak bir menfaat, adi bir menfaat ne yapayım dersin
olmayacak dersin. Onun için Kudret, umumun ahlakında bir varlık meydana
getirsin. Teker teker tekamül etmenin imkanı kalmamışdır. Tapmak ne yani?
Tapmak, bu işte. Bilen der ki bunda bu adam ne seciyesiz bir adam. Bunu
bilirsin sen fakat ufak bir menfaatın vardır o menfaatını gördürmeklik için
herhangi bir mülakatında sana bir şey sorulduğu vakitde mülayim nezaketli bir
lisan ile “evet efendim” dedin taptın işte.Taptın, tapıyosun. Kalpde derhal şey
hasıl olur. Bizim kalbler niçin olmuyor görmüyor? Kendime söylüyorum ben. Size
şey değil. Benim kalbim niye görmüyor? Kalb bir ayinedir bütün envar ı gayb
onda zahir olur diyor Allah. Ben senin iklim i vücudundaki kalbini Bende
gizlenmiş olan nurları sana göstermeklik için bir ayine olarakdan yapdım çevir
çevir bak diyor. Çeviriyorum çeviriyorum karanlık. Bunun izahını, O’nun naibi
olan Beşeriyetin Fahri Ebedi’si olana soruyorlar neden böyle olmuyor? Cevab
veriyor, ayinedir yalnız bu ayine gehlü gaflet tozu ile gadab ı şehvet jengi
ile hubb u mâsiva rengi ile tozlanır tozlandıkdan sonra göstermez. Anlatamadık
mı acaba? İşte ahlak ahlak dediğimiz şey, bu tozları silen müessesedir. Ahlakın
bi tarifi de bu. Bu günkü mevzuda ahlakın tarifini yapdık. Yeni bir tarifi,
kalb bir ayinedir, bütün envar ı gayb onda zahir olur yalnız bu ayine ehli
gaflet jengi ile gadab ı şehvet jengi ile mâsiva rengi ile tozlanır bu tozları
ancak ahlak siler. Kalbin libâsı, nâsutidir fakat kendisi lâhutidir bunu kaydet
ve bunu unutma. Bu günkü konuşmanın en öz yeri bu. Sırf bunu söylemek için
çıktım. Öbürküler, gezindik etrafında. Kalbin libası, nâsutidir fakat kendisi
lâhutidir. Zira kalbin hayatı izâfidir. Ne demek izâfi hayat? Geçen konuşmada söylemişdim
ki “ve nefahtu fîhi min rûhî”(Hicr,29) Allah, o hayatı kendisine
izâfe ediyor. Hayatımdan hayat verdim diyor. Şimdi böyle bir kalb, tabiatiyle
ehli gaflet jengiyle ,gadab ı şehvet jengiyle hubb u mâsiva rengiyle tozlanırsa
.. Dünya böyle bir hâle gelmişdir.Zulüm ayyuka çıkmış. Hira dağından bir
“Lailahe illallah” sedası aksetmişdir. Putperestlik yıkılıyor. Hangi put?
Kilisedeki put mu? Hayır ona ilişmiyorlar aciz insan putu. Alimler taptırtıyor
ya tabiatiyle o günün dünyasının nirengi noktalarını tutanların işine gelmiyor.
Hısımlarla hasım oluyor. Hısımlarla hasım oluyor. Hazreti Muhammedin zahirde
kimsesi yok oluyor hiç. Bir refika i cananı tac ül muhadderât Hatice’si
meseleyi açmış böyle böyle. Evet Ya resulallah demiş. İlk peygambere tabiri kullanamadım
mevcudat içersinde. Öyle bir hususiyeti var. Sizde bunu gördüm ben de böyle
olacağını onun için sizinle hukuk tedarik etdim. Muazzam bir varlık. E akıl
kabul etmiyor. Akıl kabul etmiyor ki ondört asır geçecek yüzünü görmediği,
sesini işitmediği bir zatın oruç denilen, mâna itibarı ile insanı tekamül
ettirebilecek, madde itibariyle de vücudunda tasfiye yapılabilecek Kudret’in
emrettiği bir emr i taabbüdi vardır bunu yapın dediği halde milyonla insan aç
duracak. Anan söylese durur musun, baban söylese durur musun? Durabilir misin?
Bir gün durdun, iki gün durdun bir sene, iki sene, beş sene, on sene ne varlık
bu? Öyle hâmisiz, kainat hasım olmuş. Yüzünü gördün mü? Görmedin. Sesini
işittin mi? İşitmedin. Bu kalbinde ne var ki, keyfiyeti sence meçhul olan bir
sıcaklıkla “var” dedin de sarıldın. Anlatamıyo muyum acaba yahu? Hiç düşünmez
misin inceliğini? Bila şek vela şüphe hiç şüphe etmeksizin böyle bir sıcaklıkla
ve yaptığından dolayı da zevk aldın. İnsan bir emri yapar ya korkusu olur ya
cebri olur ya bir menfaatı olur ya şu olur ya “aman şimdi yarım saat sonra
kontrol edecek” der “bi saat sonra çağıracak
önünde beni muhazara edecek” der.
Bunu yapmazsam bu vazifedir der. Ne bunun insan ı akli üzerinde konuşuyoruz ne
bunun şimdi bu günkü kayda bir sorgusu var şeysi var hiç bişeysi yok. Fakat
nedir o sıcak bir bağ ile bağlanıb da bir zevk alarakdan kolay iş midir o? O
iradeyi sana kullandırtmak, o iradeyi sana kullandırtmak kolay bişey mi o?
Sonra onu da öyle bir esasa bağlıyor ki mesela, … Allah, oruç diyor benim
içindir onun mükafatını da ben vereceğim. Acaba diğerlerini başkası mı verecek?
Başka bir çok yapılan emirlerin istinab edilen nehylerin mükafatını, ahlakın
bize göstermiş olduğu şeylerin icraatındaki neticelerin mükafatını başkası mı
verecek? Neden burda öyle diyor? Mükafatını da ben vereceğim diyor. Bunda
nisbeten riya içine girib de yapacak
olursa .. pek oynamıyor. Bunun mânası şu, bugün artık inkar kapısı dünyanın
terakki etmiş sahasında kapanmışdır. Derlenmiş bohca halinde toparlanmış atılmışdır
bir kenara. Beşer, bütün zerrat ı kainatın bir vazife ile mükellef olduğunu,
okumuş olduğu henüz ilmin bir noktası olan zavallı vaziyetini dahi idrak
etmişdir. İlim diye daha bişey okumamışdır. Kabul ediyor ya o kabul etmiş
olduğu ilmin bir noktasında dahi bugün bu zerrat ı kainat içersinde hiçbir
zerrenin vazifesiz olduğu görülmemişdir. İçersinde .. varlık mensi ve mühmel
unutulmuş bir kenara atılmış olarak kalmıyacağı aşikardır. .. yapılmaktadır.
Hani diyorlar ya bir gün herkesin söylediği konuşulacak bulunacak. Evet bu
mümkündür. Mevcut, mevcut olmasa Amerika’da konuşub burda dinleyemezsin. Bunu
Cenab ı Muhyeddin sekiz asır evvel söyledi. O vakit hükema, o günün müsbet ilim
adamları olur mu olmaz mı diye hücum etdiler. Hazreti Muhammed haber verdi,
“olur” dedi ve öyledir dedi haricde vücudu vardır haricde vücudu olduğu
tahakkuk ediyor ki sende burda dinliyosun.
--/-
-4-
Anlatamıyo muyum? Her birimizin bütün irtikab
etdiğimiz hallerimiz, sözlerimiz iyi veya kötü Kudret tarafından dokunmaktadır.
Beraber. Yalnız Allah’ın keremi büyük kötü olan kısmını bazan kaldırıyor.
Nedamet denilen rücu denilen hani lisan ı mânada tövbe denilen şey bu dur. Onun
ordan kaldırılması. Kaldırıyor. İşte ikinci hayatda daha doğrusu asıl hayatda,
tam hayatda. Şimdi biz hayatda değiliz. Mesela
sen bir rüya görüyorsun “aa rüyaymış” diyorsun acaba bu yaşayışında rüya
olmadığını bana isbat edebilir misin? Edemezsin. Ben sana “bu da rüyadır” desem
hayır diyebilir misin sen bana? Nasıl ki uyuduğun vakitde âlem i misale uykun
gidib de o âlemdeki bu âlemle o âlem arasındaki ünsiyet niyse anlatırım bir gün
size rüyanın ne olduğunu. Haric bir varlıkdır. Ben sana demiş olsam ki sen
şimdi de rüyadasın. Bizler rüyadayız, öldüğümüz vakit uyanacağız. Ama inşaallah
biz ölmeden evvel uyananlardan oluruz. Zira öyle dedi Cenab ı Fahri Âlem “Ennasü
niyamün fe izamati intebihu” öldükden sonra uyanacağız. Biz ölmeden
uyanalım. Hayır diyebilir misin, isbat edebilir misin rüyada olmadığını? Rüyada
bak püüü evlenirsin, çoluğun çocuğun olur, neler olur neler olur. Bunların
hepsi azami sekiz saniyede olur. Sen onu bu hâle getirsen, muhakemeler,
evlenmeler, şunlar bunlar uhuuu senelerce iş. Sen yat gör ondan sonra onun
heyet i umumisi ehli .. verdiği mânada en uzun rüya der şu kadar saniye sürer
der. Zaman içinde zaman. Söz, sözü açtı size eskiden söylemişdim amma yine
hatırlatayım zaman içinde zaman deyince zaten esasen ben yanlış düşünmüşüm
konuşmayı sağ kalırsam haftaya yine sekizde yapacağım. Erken değil. Belki biraz
gelmesi gitmesi zor olur ama ne yapalım. Anlatacağım size yine o nerde kaldık.
Anlatmadan bırakmam inşaallah. Cenab ı Gavs u Âzam Hazreti Abdülkadir Geylani
muazzam bir insan ı kamil olduğu için var etmek yok etmek kudretine mâlik.
Şimdi bir sual çıkar, canım bu olur mu bu? Bu ancak Hakk’ın sıfatına Hakk’a
ait. Evet onun kendisi olursa olmaz. Mucize ve keramet şahsın değildir.
Harikulade ile fevkaladeyi anlamak lazımdır insanlar burdan şaşırırlar.
Fevkalade başka harikulade başka. Akılların çok yüksek görmüş olduğu şeyin adına
fevkalade derler, âdetin fevkında yüksek bir şey fevkında. Harikulade bak
âdetlen oluyor kanun u hilkati Allah değiştiriyor demek orda o. Bugün böyle
va’z etdi kendi va’zı ya yarın ben onu kaldırdım dedi. Anlatabildim mi? Onun
için harikuladedir o. Harikulade, nebiden ve veliden tecelli eden şeye denir ki
o tecelliyi orda yapan doğrudan doğruya Hakk’ın elidir. Kitabi bir delil
verebilir misin? Belki içinizde biraz okuyan insan vardır da takılır onun için
söylüyorum. Al sana kitabi bir delil “..ve mâ remeyte iz remeyte ve
lâkinnallâhe remâ..” (Enfâl,17) Harbde Peygamber atdığı vakitde o
isabetler neticesinde Cenab ı Hakk ona dedi ki senden atan el Bendendir o.
Anlatamadım mı acaba? İşte bu, “..ve mâ remeyte iz remeyte ve
lâkinnallâhe remâ..” yani o
zihinlere gelen ukteleri de çözerek anlatıyorum. Çünkü her insan birden bire
zevke çıkmaz. Bazan aklın içersinde kalır, bazan nefsin içersinde
kalır.Bunların hepsinden çözülecek çözülecek çözüldükden sonra zevke girecek
ondan sonra itminân ı kalb olacak. Akıl boşalmadıkca aşk gelmez. Ama o vakit
bunu da söylersem de korkuyorum ya bu hani romandaki aşk değil ha o değil o.
Ondan bahsetmiyoruz. Anlattık aşk, püüü senelerden beri anlatdık tekrar takrar
girmeyelim vakit yok. Vâridatı bol Zât, veriyor. Bir adamı varmış talibi demiş
ki Efendi demiş senelerdir sana hizmet etdim bana bişey vermedin. Bu gün bir
helva pişir de bana demiş helva helva hadi bakalım demiş sana da demiş lazım olursa bişey olsun… bana bir helva
pişir demiş. Seyrediyor şimdi. O esnada Hindistan’dan bir kâfile gelmiş demiş
ki işte bizim emirimiz öldü bize bir baş lazım kimi tensib buyurursanız alıb
götürelim. Çağırmış demiş ki nasıl Hindistan razı mısın? Aman efendim. Yalnız
bir şartla demiş ne kazanırsan yarı yarıya olacak. Yarı yarıya. Başüstüne demiş
gitmiş. Orda mâlikhaneye sahib olmuş, evlenmiş, bir oğlu olmuş. Bir gün
demişler ki Cenab ı Abdülkâdir geliyor demişler istikbaline çıkmış aman demiş
saraya götürmüş bir gün kaldıkdan sonra demiş ben gideceğim. Efendim işte.. yok
demiş bu kadar. Fakat demiş bişey konuşmuşduk ne kazanılmışsa yarı yarıya
olacakdı. Evet demiş. Yap hesabını ayır. Yapılmış. Servet muazzam efendim hazır
denmiş bir de evlat kazandın demiş ne olacak demiş. Onu da yarı yarıya
yapacağız. Peki demiş amma rekâket başlamış. Nur topu gibi çocuk gelmiş. Demiş
sen istediğin tarafı al. Orda ihtiyar veririm istediğin tarafı al yarı yarıya
bölücen demiş çocuğu. İstediğin tarafı al. O muameleyi yapacak zannediyor o
şeyederken birden bire mücevher işlemeli tabi kendi hükümdar olmuş ya hançeri
çekmiş eyy .. senelerce hizmet ettirttin ondan sonra da böyle bir şey tesadüf
etdi şimdi evladımı alıyorsun demiş
derken tencereye helva kaşığı.. ne çocuk var ne Hindistan var ne şu var
ne bişey. Demiş karıştır yavrum demiş meyanesi gelmeyince verilmez. Karıştır,
helvanın meyanesi gelir, meyanesi geldikden sonra biz dahil değiliz. Meyanesi
gelmeyince olmaz. Halbuki zavallı adam o senin çocuğunu mu parçalar o kainatı
ihyaya gelmiş insan. Efendim evlat sizin dese namütenahi alacak. Kafası ermiyor
ki, kafa ermiyor. Evlat sizin dese namütenahi alacak ama ermiyor kafa. Kafa
ermiyor. Ne o orda parçalayacak mı? Katil mi? Hâşa. Zaman içinde zaman, hayat
içinde hayat. Daha bu mevcudat muammadır muamma. Çok bildim diyenler
zavallıdır. Neyi bilicen? Neyi bilicen? ”Mutrib
fani vü bezmi sâki fani. Sen kimlere oldunsa mülâki fani. Geç kesreti suriye i
âlemden geç. Allah ancak bâki vü bâki fani.” Budur bu hülasa bu. Kaç defa
okudum size bi daha okuyum yine bu günün şerefine;”Mutrib fani vü bezmi sâki fani. Sen kimlere oldunsa mülâki fani. Geç
kesreti suriye i âlemden geç. Allah ancak bâki vü bâki fani.” Nerde
kalmışdık hatırlatın bakalım. Cenab ı Fahri Âlem, bu beşeriyeti kurtarmaklık
için o Hira dağından tek başına “Lailahe illallah” davasını açtı. Hısımlar da
hasım, hasımlarda zaten malum. Bütün dünya. O vakit dünyada iki büyük devlet
var, biri Bizans biri İran. Bütün dünya ikisinin elinde taksim
etmişler.Ötekiler onlara peşinden gidiyor. İran Kisrası, Yemen Valisi’ne emir
veriyor orada Ceziretül Arab da biri çıkmış derhal kelepçele gönder.
--/-
-5-
Bizans, Suriye’ye emir veriyor kendi
hısımlar dahil hepsi birleşmiş. Kimse yok. Akıl kabul etmiyor. Malum ya aklın
kabul edebilmesi için esbâba bakar. Esbâb, Allah’a muhtac. Sebebler, Allah’a
muhtac fakat Allah, sebeblere muhtac değil. Ama bu da iman ile bilinecek, aşk
ile bilinecek o da o vakit daha şey etmemiş. İşte o zamanlarda gönül
verenlerden vermiş olan insanlara Allah hususi bir imtiyaz vermişdir. ..
“Sormuycam sizden” diyor. Onlar üçyüzonüç kişidir. Anlatabildim mi? Bunlardan
Allah sual sormuycam diyor. Ne yapsanız sormayacağım diyor. Onlar Bedr de
bulunan insanlar. Anlatabildim mi acaba? Çünkü aklın kabul etmiyeceği bir
zamanda Hakk’ın sevgilisine “al da bizi ne yaparsan yap” demişler. Allah’ın da
hoşuna gitmiş. Ağası mısın? .. demiş işte emir böyle istediğini yapsınlar kalem
kalktı diyor. Nihayet kendi vatanından hicret ediyor. Bu sefer hasımlar
diyorlar ki kim görürse meftun oluyor dava büyüyor bunu biz kökünden halletmek
lazım. Kökünden halledebilmek için Bedr’de bir harb oluyor. Şimdi zaman az
kaldı tafsilatıyla anlatmıycam şöyle ufak bir yere hulasa ediyorum. Öyle bir
harb ki, bir tarafta babası oğluna , bir tarafta kardeş kardeşe. Oğlu, Hazreti
Muhammed’in tarafında babası, düşman tarafında. Kardeşi beri tarafta, amcası
bir tarafta. Böyle harb görülmemiş tuhaf bişey. Mesela Ebu Bekir’in karşısında
oğlu var bir oğlu. Öyle kılıcı indirirken Resulullah tesadüf etmiş kılıcı çak
vurmuş biraz sonra iman edicek öyle bir harb. Biraz sonra iman edicek. Ömer’in
kardeşine Hazreti Ömer soruyor zırhını giydin mi? Kardeşi cevab veriyor “ben
zırhı şehadetde arıyorum, sen zırh arıyorsun diyor. Tuhaf, muazzam bi iş. Niyse
bu harbde neler oluyor dursun bir başka konuşmada anlatırız. Asıl söyleyeceğim
şurda bişey okudum da onu anlatayım da bitsin. Bu intikamı almak için ikinci
bir harb oluyor Uhud harbi diyorlar. O harbde en güzide insan eelibeş kişi
bizden şehid oluyor başta Hazreti Hamza. Başta Hazreti Hamza. Sebeb var. Resulu
Zişan diyor ki şu arka cephede Abdullah İbni Zübeyr’in kumandası altında burada
ne olursa olsun siz kattiyen kıpırdamayacaksınız diyor.Her ne olursa olsun.
Benden emir gelinceye kadar siz burda daima durucanız. Sonra harb oluyor
düşmanı tamamiyle yıkıyorlar. Ganaim kalıyor. Düşmanın yıkıldığını tamamen
gördükden sonra burada bulunan Abdullah İbni Zübeyr diyor ki gel ayrılmayın
burdan böyledir bize bu şekilde söylenmişdir. Artık düşman kalmadı diyorlar
ganaim de meydandadır bizim durmamıza lüzum yokdur burdaki kuvvet, buraya
geliyor henüz o vakit daire i selama girmeyen Halid İbni Velid en muazzam bir
erkan ı harb. Buradan bakıyor ki burası boş. Derhal kuşatıyor öyle bir harb
oluyor ki “Hazreti Muhammed öldü” haberi çıkıyor. Ebu süfyan soruyor, dağılmış
herkes cevap vermeyin diyor cevap vermeyin. Cevab vermeyince işinizi gördük
diyerekden nâra atarlarken Hazreti Ömer dayanamıyor kafir duruyor diyor. Onun
üzerine Peygamberin işte hepinizin
bildiği orda bir secdesi var “ahkâm ı cihanda bir avuç insan seni tasdik ediyor
yoksa Allah dedirtmek istemiyor musun” Zafer haberi gelmedikce başımı kaldırmam
diyor. Tekrar düşman .. oluyor ama epey biz şehid veriyoruz netice itibariyle.
Onun üzerine biraz evveli okumuş olduğum bu ferman geliyor “Fe bimâ rahmetin
minallâhi linte lehum..” gayet hususi bir nazm ı
kerimdir. Allah o kadar beğenmiş ki. Tabi bozulmuş şu olmuş bu olmuş döndüğü
vakit sebeb oldunuz niçin bu işi yaptınız diye yüzlerine vurmamış. Anlatabiliyo
muyum acaba? “Bunu niçin yaptınız” dememiş. Onun üzerine Hüda diyor ki “senin
etrafında toplananlar, senin mucizelerine değil o senin kendine mahsus olan bir
ahlakın vardır o bir yumuşak huyun vardır onun için dururlar eğer ne kadar
mucizeler olursa olsun biraz sertlik yapmış olsaydın etrafında senin kimse
durmayacaktı” diyor. Anlatabildim mi? Cenab ı Hakk da takdir ediyor onun
üzerine “fa’fu anhum” buyurmamış ama içinden kırılmış. “Gel benim
hatrım için affet” diyor. Dinlemediklerinden dolayı da hüküm çıkmış Allah..
edicek. Buralarını bulamazsınız tefsirlerde dikkat edin ince yerlerdir burası.
Etrafında bulunan senin diyor toplanmalarındaki illet senin ahlakının o
güzelliğine meftun olmuşlardır. Mucize, çok sonra gelir. Onun üzerine şimdi
durmamış amma içinden kırılmış. “fa’fu anhum” “gel benim için onları affet”. Affetse şeyde
var bir ceza tahakkuk etmiş dinlemedikleri için “tebliğ edeceğim etmeyeyim gel
onların namına istiğfar et. Benden onların mağfiretini iste diyor. Çünkü
Hakk2ın işleri daima böyle ahkâmlıdır. Anlatamıyoruz galiba. Anlatabildim mi?
Kendi kendine mağfiret.. yook ahkâma girmişdir o. O razı olacak ki ondan sonra
mağfiret etsin. “Gel diyor benim hatrım için onlarla mağfiret et onlara
mağfiret et. Yani onlar namına istiğfar et de onları.. yanlış söyledim.Şimdi
cümleyi tashih ediyorum. Onlar namına istiğfar et de onları mağfiret edeyim.
Ondan sonra da diyor içindeki kırgınlığın kalksın “ve şâvirhum fîl emri” istişare et istişare et yine huzuruna kabul et
de şu işi nasıl yapalım diye sor onlara gönülleri olsun itminan ı kalb gelsin
onlara. Anlatabildim mi? Şu ayetin şu istişare mânası, vallahi bana burda şimdi
geldi. Bundan evvel ben de bilmiyordum.“ve şâvirhum fîl emri” Sen onlarla istişare et de onlar tamamıyle
senin yanında yerleri olduğuna itminan ı kalb hâsıl olsun. Demek oluyor ki
şeref, kalblerde mahkum u zevâl olan hissiyat ı hamideyi uyandırmakdır. O
uyandırılacak olan hissiyat ı hamidenin başında da merhamet gelir, rikkat gelir
daha doğrusu benlikden soyunmak gelir. Bu günkü konuşma da bu kadar yeter.Sağ
kalırsak haftaya sekizde akşam yani yirmi de.Yirmi yirmi sekiz diyoruz yanılır
sabahleyin gelirsiniz.
0 yorum:
Yorum Gönder