276-a Nolu Band
(15-11-1959 60 dk. )
… hiçbir mevcut yok. En zor kısmı… Teni var, canı var.
İki âleme talik edilmiş, iki âlemle alakadar. Bir veçhesi âlemi kudrete, bir
veçhesi âlemi hikmete… Âlemi hikmete ait olan suretinde, insan biraz bir şeyler
belleyebilir fakat âlemi kudrete taalluk eden kısmı, çok derin. Suret
itibariyle elli atmış kiloluk kan torbası gibi gözükür, nihayet o suri vücudu
iki metre uzunluğunda bir çukura sığar fakat manayı ihtivası, vicdan-ı
kibriyası bütün kâinatı muhit. Böyle bir varlık beşeri takatle tabi tarif
edilemez. Bunu hepiniz
idrak edersiniz. İçinizde sesiz sözsüz, bizsiz sizsiz konuşan bir vücudunuz vardır fakat bilmiyorum bu güne kadar görebildiniz mi? Hiç görülmemiş manasına değildir. Onu bu manada göremeyen olsa kâinata Allah (cc) nihayet verir. Ve o içindeki vücudu gören kimse, kâinat o gördüğü müddetçe devam eder. Acaba bir şey anlatabiliyor muyum? Onu hiç göremeyen yok manasına değil. Kendim için konuşuyorum. Böyle kendisine teslim edilmiş, tılsımlı bir anahtar bulda onu aç içeriye gir denmiş. Herkes de o hazine var. Kudret kimseye vermemezlik etmemiş. İşte herkes oraya girmeklik için bu âleme gelmiş. Ne faide ki, birçok şeyler ona perde olmuş ve netice itibariyle asıl bulacağı bulamadan göçüp gitmiş. Öyle gidiyor.
idrak edersiniz. İçinizde sesiz sözsüz, bizsiz sizsiz konuşan bir vücudunuz vardır fakat bilmiyorum bu güne kadar görebildiniz mi? Hiç görülmemiş manasına değildir. Onu bu manada göremeyen olsa kâinata Allah (cc) nihayet verir. Ve o içindeki vücudu gören kimse, kâinat o gördüğü müddetçe devam eder. Acaba bir şey anlatabiliyor muyum? Onu hiç göremeyen yok manasına değil. Kendim için konuşuyorum. Böyle kendisine teslim edilmiş, tılsımlı bir anahtar bulda onu aç içeriye gir denmiş. Herkes de o hazine var. Kudret kimseye vermemezlik etmemiş. İşte herkes oraya girmeklik için bu âleme gelmiş. Ne faide ki, birçok şeyler ona perde olmuş ve netice itibariyle asıl bulacağı bulamadan göçüp gitmiş. Öyle gidiyor.
Hilkatten
gaye aslını bulmaktır. Bu âleme niye geldin derlerse kendimi görmeye geldim
diyeceksin. Kendini gördün mü görmedin mi mesele burada. Bir külfettir gidiyor
fakat asıl gaye nedir? Gördüm işte aynaya bakıyorum her gün işte, o değil ki
gördüğün. O gördüğün vesikan. Bunu hemen hemen senelerdir konuştuğumuz halde
her vakitte tekrar ediyoruz fakat sofranın ekmeği olduğu içün her konuşmada
bunu söylemek mecburiyetindeyim ben. Yemek değişir ekmek değişmez. Malum ya
sofranın ekmeği. Ve beşeriyetin inlemesindeki illet de budur. Vazifesini terk
ettiğinden, gayeyi unuttuğundan dolayı insanlar inliyor.
Üç
cihada memuruzdur. Belle bunu, insan bu âlemde üç cihat ile memur edilerek
gelmiştir. Nefsiyle cihat, düşmanıyla cihat, kalbiyle cihat… Şimdiye kadar
söylemedim. Üç tane cihat… Kalbiyle neden cihat? Aman gafil olmasın. Büyük
misafir çekilmesin. Kim o büyük misafir? Allah (cc). Beşeriz, çıkıklığımız
kalıbımızda olsun, kalbimize kadar gitmesin. Anlatabiliyor muyum acaba? Yoksa
beşer olmak hasebiyle hepimiz de birçok seyyie olabilir fakat o nihayet kalıpta
kalsın. Kalbe girmesin. Merkezi hükümeti insani kalptir. Sükût etti mi her
taraf birden düşer. Bir daha söyleyeyim. Nefsiyle cihat. Kolay iş değil,
konuşması kolay ama tatbikatı zor. Tatbikatı da pek kolay değil. Ama iş şöyle
bir ayarlanırsa, tasarlanırsa, zevk almaklık da hâsıl olursa, o vakit kolaylık
başlar. O aşkı sana Allah (cc) versin, kendisi yardım eder. Daha doğrusu kendi
kendine olmaz bunlar. Yardım eder. Görsün senin ihlasını, bir şey istiyor benden
desin, kendi yardım eder. Ve öyle diyor kendi de; [1] وَالَّذِينَ
جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا Bir kimse ki benim namıma cihat etsin, benim şanı ulûhiyetime
yakışır mı onu orta yerde bırakayım? Ben kendim elimle tutar götürürüm.
Gidilecek yolu ben kendim veririm. Ama kibr-i gururunda kafasında yaratırım
sevdası var, şunu yaparım bunu yaparım. Bir şey yapamaz hiç. Ne yapacaksın?
Hiçbir şey yapamaz. Öyle ben yaparım diyen adamların kalbi ölüdür, onun içün
Hazreti Muhammed (sav) der ki; kalbi ölenlerle oturup kalkmayın yahu der.
Anlatabildim mi acaba? Kalbi ölü olmasa ben yaparım diyemez çünkü kalbine bakar
Allah (cc) var, utanır. Anlatabiliyor muyum? Benlik davasında bulunan insanlar
kalbinde Hakk’ı göremeyenlerdir. Onu gördüğü dakikadan itibaren kendisi artık orta
yerden kalkar, utanır çünkü.
Üç
türlü görüş vardır. Rabbi müşahede, Rabbiyle müşahede, Rabbden müşahede. Anlatabildim
mi acaba? Üç türlü görüş. Ehli irfan üç kısma ayrılır. Biri Rabbisini
müşahede eder, biri Rabbiyle müşahede eder, biri Rabbden müşahede eder.
Daha üçüncüye kadar kendisi var orta yerde. Rabbden müşahede edince kendisi
kalkıyor. Anlatabildik mi acaba? Öyle diyor Cenab-ı Huda kendisi. Ben bir
kimseyi sevdim mi diyor, onda gören ben olurum, onda yürüyen ben olurum, onda
tutan ben olurum, onda konuşan ben olurum. İşte ahlak insanı tekâmül ettire
ettire nihayet bu makama çıkarır. Şimdi ebette bu sözler maddenin kesafetinde
gezen kimselerin hiçbir işine yaramaz. Onun parası paranın üzerindeki
yazısıdır. Onunla beraber, yanlış anlaşılmasın. Ahlak, ilmi mana insana
zenginliği amir değil midir? Yok öyle değil. Vazifenize ayırın diyor. Kalple
kalıbın vazifesi ayrılsın. Her vakit söylediğim gibi insanın yürüyebilmesi için
deniz misali, gayet canlıdır. Büyük gemi büyük denizde güzel gider. İnsanda
sefineyi haktır. Fakat o en büyük bir gemiye şu kadar bir rahne açılsın denizin
suyu içeriye girmeye başlasın o gemi batar. Bir insanında hayat-ı suride geniş
bir şekilde yürüyebilmesi içün Hakk’ın en büyük nimeti olan bu mezahire
kıymet vermesi elbette bir taattır. Bir ibadettir. Çünkü neden? Niçün
çalışmak farzdır deriz acaba? Bilir miyiz bunun hüviyyetini? Ahlaka göre,
manaya göre, çalışmak farz deriz. Neden çalışmak farz? Herkes bunu bilirde
çalışmanın nicün farz olduğunu bilmez. Çalışmak niye farz? Ümran-ı âlem,
yani bu âlemin ümranı murad-ı ilahidendir. Anlatabiliyor muyum acaba? En
ince bir yer burası? Burayı söylememiştim. Kâinatın ümranı, Allah (cc)’nün
muradı. Murad-ı ilahi… Kâinatın ümran haline gelebilmesi için tabi çalışmakla
olur. Murad-ı ilahide o olduğundan dolayı elbette farz olur. Anlatabildik mi?
İşte bu. Tabi Kudret herkesi bir işte kullanır. Çalışma sınıfları ayrılır.
Herkes ayrı ayrı, kimi mana üzerindedir, kimi suret üzerindedir, kimi
herkes vasıfları ile işte.
İnsan
mefhumu üzerinde konuşuyoruz, insan. Bu âleme ne olduğunu öğrenmeye gelen
mahlûkun adına insan denir. Başka sınıfa bunu Allah (cc) emretmemiş. Kendini,
aslını bul diye bir emir yok insandan başkasına. Mesela herkesin ağzında
gezer, melek, melek. Melek insanın hizmetçisidir. İnsan o kadar büyük bir şey.
Melek vazifelenmiştir. Şu kul bir kabahat yaptı, onun namına yalvar.
Anlatabiliyor muyum insanın kıymetini acaba? Şimdi bu kadar büyük bir kıymete
malik olduğu halde insan, nasıl olurda böyle Hak’tan yüzünü çevirir? Muhabbetsiz
kalır. Malum ya. Bir kimse Allah (cc)’yü seviyorum dese, Allah (cc) burhan
ister. İspat et sevdiğini der. Allah (cc)’nün âdeti acayip. Bende Hak
muhabbeti var dedin mi Huda der ki, ispat et beni. Ben sözle iş istemem diyor
Allah (cc). İspat et. Bana ait olan muhabbetini göreyim. Ne ile ispat edebilir acaba
insanın Allah (cc) ‘ye muhabbetinin olduğunu? Allah (cc) cisim değil ki böyle
tutasın ki seni seviyorum diyesin. Malum ya sevgi hariçte bir vücuda
ihtiyacı vardır. Demek ki sen bunu
kulak dolgunluğuyla aldın, böyle telkin ettiler, işte Allah (cc)’den kork,
Allah (cc)’yü sev, Allah (cc)’yü bul şöyle ol böyle ol. Fakat bunun iç tarafını
hiç düşünmedin mi? Sevebilmekliğim için, tutabilmekliğim görebilmekliğim birçok
hassalar var, bunların olması lazım. Allah (cc) diyor ki; ben kendimi
gösterebilmeklik içün ayna yaptım. Hazreti İnsan. Anlatamadım mı acaba? (çok
güzel) Fermanı da şudur: قُلْ
إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ
لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيم [2] Ey
zatı ehadiyetimi Cenab-ı Ahmediyetine fethetmiş olduğum muteber zat, beni
seviyorum iddiasında bulunan kimseler vardır. Eğer onlar bu davada sadıksalar,
ilan et bakalım. Beni seviyorlarsa… Sevgi bir, tutulmak, görülmek, sarılmak,
bunlar sevginin şeyleridir. Ben suret itibariyle bunlardan münezzehim. Ben ma’rufum[3], malum
değilim. Anlatabildim mi acaba burasını? Maruf, malum. Bin tane konferans
vermek lazım, bir dakikada anlatılmaz. Hakk maruftur, malum değildir.
Onun içün Fahri Âlem (sav) öyle demiştir; Mâ arafnâke Hakk’a marifetike Ya
Ma'rûf Bunu ekseriyet yanlış anlar. İnceliğini orada göstermiştir ama
insan gafil olurda farkında olmaz. Mâ arafnâke Hakk’a marifetike . Manası şu;
Ya Rabbi hakkıyla ben seni bilemedim. Derler ki bak Hazreti Muhammed (sav) bile
böyle dedi. Hayır, o söylerken başka türlü söylüyor, sen dikkat etmiyorsun. Mâ
arafnâke hakka marifetike Ya Ma'rûf. O aşağıda bilindiğini gösteriyor, maruf diyor
ya… Anlatamıyor muyum acaba? Acib bu ilmin bir kaidesini bilmek lazım. Kelimeye
gelmiyor buraları. Ey maruf bilinen, bak bilinen deyince bildiğini gösterdi.
Anlatabildim mi acaba? Aşağıda o kelimede iş var. Mâ arafnâke Hakk’a marifetike
Ya Ma'rûf, ey bilinen. Şimdi o uzun başka mevzulara gireceğiz, dursun oraları
da… Biz girelim nazımın emrine. İlan et, beni sev… Bana ait olan muhabbette
iddia edenler varsa, seni sevsinler. Sana tabi olsunlar. İşte ben sende tecelli
ettim. Ayinedir bu âlem, her şey Hak ile
kaim, mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim. Bir şey anlatabiliyorum
zannedersem, dimi?
Demek
ki muhabbet, ispat edilmesini Cenab-ı Hak istiyor. Kim Allah (cc)’yü severim
derse, ölçüsü bu diyor kendisi. Mahlûkata ne kadar merhameti varsa, bana o
kadar sevgisi var. Anlatamadım mı acaba bir şey? Ölçü bu, kendini yokla.
Sen hakikaten Hakperest misin, yoksa nefisperest misin? İnsan iki yere tapar. O
tapınanların hepsini kaldır orta yerden. Hülasa, et iki şey… Ya nefsine
taparsın ya Allah (cc)’ye taparsın. Eğer Hakk’ı sever oraya tapıyorsan, ölçüsü
var. Kalbin muhabbetle, merhametle bütün mevcudata titriyor mu? İvazsız,
garazsız hiçbir şey beklemeksizin… Hiçbir yerden çekinmeksizin, hiçbir şeye
talip olunmaksızın, böyle içinde bir titremek var mı? Allah (cc)’ye muhabbetin
var. Yok mu? İstediğin kadar ağla istediğin kadar kafanı secdede çürüt, hiçbirisinin
faydası yok. Resul-ü Ekrem (sav) bir gün
Medine sokağından gidiyormuş, bir sivri şeyin üzerinde bir adam oturuyor böyle.
Şöyle bir, yani bugün ki örfün kabul ettiği bir tenekenin üzerinde oturuyor
kabul edelim. Böyle sivri bir şeyin üzerinde ötürüyor. Zavallı kırk senedir Hak
namına bunun üzerinde oturur da uyumaz. Fakat ne yazık ki şu kadarda bir buy-i
rahman koklayamamıştır. Sormuşlar niçün acaba Ya Resulullah? Merhameti yoktur.
Merhameti yok. Acıması yok. Böyle kısım kısımda değil o. Kül halinde olacak.
İnsanlığın ölçüsü bu…
Onun
içün der ki ehli hakikat; gel der, zulmete âşık olma, faniyyete[4] âşık ol.
Âşık olma. Zulmet, cismaniyet[5].
Bu gün ki beşeriyetin inlemesindeki illet o. Merhamet yok, demek ki Hakk’a
muhabbet yok, inliyor. Ve namütenahi böyle inler, ölünceye kadar. Merhamet
başladı mı insanlık başladı demektir. Güneşin ten üzerinde tesiri olduğu
gibi Hazreti İnsanında ruh üzerinde tesiri vardır. Anlatabildim mi acaba?
İşte onun içün derler ki; Âdem olmak
istersen, Âdem ara, Âdemi bul, Âdem ile
Âdem ol. Başka türlüde olmaz bu iş. Âdem olmak istersen, Âdem ara, Âdemi bul, Âdem ile Âdem ol. Öyle olmazsan
batılı Hak diye takdis edersin. İnsan böyle
bizatihi kendi kendinin nefsinin pençesi altında bulunduğu müddetçe Hakk’ı bulurum, takdis ederim derse aldanır.
Ender bulunur cihanda el-hak ender.
Anlaşılıyor dimi manası? Pek az bulunur. Ender
bulunur cihanda el-hak ender. Hakk’ı görecek dideleri nik-i[6] ahter[7], Âlemde nice
sahs-i-galat bin Muhyi, Hak’tır diyerek batılı takdis eyler. Ee, ömürde
zaten kısa işte. Hemen gelip gidiyor, bir şey yok orta yerde. Rütbeler,
masalar, kasalar, cahlar… Heyet-i umumisi insanın kabrinin üzerinde bir yığın
toprak olur. Öyle diyor, kendi büyük kitapta öyle diyor. Ben diyor ziynetlendirdim
diyor. Bu bir perdedir diyor. Bunun suretinde kalanlar yanar. Bu suretten
manaya girenler beni bulur. Bu suretin avına kapılırlarsa, ben böyle
ziynetlendirir, ziynetlendirir, süslendirir, süslendirir, nihayet toprağa
tebdil[8] ederim
diyor. Öyle değil mi? Kâinatın dörtte üçüne sahip olan İskender’de bugün bir
harabenin içinde yatıyor. Öyle, âdeti öyle onun. Sonra o yığında kalmaz diyor.
Sonra onu bir vakit sonrada onu da dümdüz yaparım diyor. Onun içün der ki; pek
mağrurhane yürüme der. Ey insan, mağrur olma, niye kuruluyorsun diyor? Bastığın
tere dikkatle bas. Ya bir dilaranın yanağıdır, ya bir aslanın göbeğidir. Şu
görmüş olduğun şey insandan başka bir şey değildir. İlk mahlûk insandır.
Sen öyle bakma. Senin okuduğun şeyler şöyle olur böyle olur ama hep candır o.
Hayyam’ın
dediği gibi; testinin kulpunu görmüş, okşuyor… Eyy diyor kim bilir vaktiyle
kimin koluydun sen diyor. Anlatamıyor muyum bir şey. Eyy, vaktiyle kimin
koluydun kim bilir. O zahirde pek mübalatsız yazılmış gibi gözükür, iyi tahlil
edemeyenler şaşırır. Hâlbuki o muazzam bir adam. Öyle herkesin anladığı gibi
değil. Mesela, şarap içemedim, güzel seyredemedim,
kalk bari namaz kılalım. Şimdi bu söz zahirde küfürdür. Fakat hakikatte o
manaya değil. Onu anlamadı mı insanın ayağı kayar. Anlatayım mı burayı size?
Bir insan makamı hayvaniyetten makamı ademiyete kadem basarsa, her hafta
söylediğim gibi kendisine bir kaç tane sual sorar. Hayvaniyet âleminden
ademiyet âlemine kadem bastımı birkaç sual sorar. Evvela kendisini sorar. Ben
kimim der. Malum ya kendi kitabını okuyamayan başkasının kitabı okusa da
faydası yoktur. En büyük kitap insanın kendisidir. Kitap. Bu suali sorduğu
vakitte ezelle ebedi araştırır. Nereden geldim nereye gidiyorum der. Nereden
geldim diye düşünmesi ezele, nereye gidiyorum diye düşünmesi ebede… Ne gibi
vazifeyle mükellefim der. Vicdan-ı kibriyasından inan emrini alır. Anlatabildik
mi acaba? O vakit hayvaniyetten kurtulur, yükü… Hayvaniyet yük makamıdır.
Yük, yüklü. Hangi adamın kalbi yüklü hayvandır diyor ahlak ona. Letafete
inkılap etmemiş. Yük kime vurulur? Hayvana vurulur. Hazreti İnsana yük
vurulmaz. Hazreti İnsan yalnız Hakk’ı taşır. Onu taşır. Yüklü. E diyoruz, şimdi
bu sözünle üç hafta evvel konuştuğun
tutmadı birbirini derse birisi bana. Ya İnsan yüklü olarak gelmiştir
dedin, şimdi insan böyle yük taşımaz dedin. Kelimelere dikkat et bak Hazreti
İnsan diyorum. Acaba anlatabildim mi? Bir su tasavvur et. O suyun içerisinde
bir elma ağacı var. Birde hariçte bir elma ağacı var, suya vurmuş. Suyun
içerisinde hariçte vurunan elmaları da bulabilirsin, görebilirsin, aynen
fotoğrafını da çekebilirsin fakat elini attığın vakitte boşa gider. Ağacın
içerisindeki tecelliyat-ı taam yani Hakk’ın tecelliyatı olduğu vakitte elmayı
toplayabilirsin. Ben boşa giden elmadan bahsetmiyorum şimdi. Kopardığın elmadan
bahsediyorum. Bilmem anlatabildik mi acaba? Ayrı ayrı şeyler. Bu makama geldiği
vakitte yük başlar hafiflemeye. Gayri ihtiyari. Niye? Artık yükü imana
taşıttırıyor. Mana ilminde niçün intihar edene kıymet vermezler? Bir adam neden
intihar eder? Yük taşıdığından dolayı eder. Eğer yükü imana vurmuş olsaydı,
kasveti olmazdı ki gam olmazdı. Acaba anlatabiliyor muyum? Onun için cenazesinin
namazı kılınmaz. Müntehirin.[9] Hakk’ın
varlığına karşı ben varım diye yaşamış. Bir şey anlatabiliyor muyum? Yoo,
anlatamadım. Gözler donuk duruyor. Ben onun farkındayım. Neyse, eski
konuşmalarda bunları söyledik, tekrar etmeyelim şimdi anlatmak için.
Şimdi
Hayyam’ın sözünü tahlil ediyorum size. Ne demişti? Şarap bulup içemedik. O
bizim bildiğimiz meyhane şarabı değil. Güzelde seyredemedik. Canım bari namazı
kılalım diyor. Bunun zahirine bakarsan eğleniyormuş gibi bir iş olur. Hakkı’n
emriyle eğlenen mezmum[10] olur
dimi ya? Hayır, o manada değil o. Hayvaniyetten ademiyete çıktı, inan dendi.
İnandıktan sonra hukuk tedarik eder. Teslim olur adam. Selamete kavuşur. Teslim
olduktan sonra teslim olduğu zat der ki; gel konuşalım der. Anlatabildim mi
acaba? Konuşalım. Konuşma makamı, makam-ı namaz. Hakk’ın bir sıfatı. Konuşma
teali ederse niyaz başlar. Niyazda tamamıyla Hak müşahede edilir. Nasıl ya?
Müşahede edilince naz başlar. O niyaz zamanında insan kendinden geçer. Sarhoş
olur ama bizim bildiğimiz sarhoşluk yok. Koca adamın dediği gibi; Humârı olmaz o câmın o işret öyle değil
diyor. Acaba anlatabildim mi? Olur mu
hiç giran ey ser piyâle-nûş-ı cemâl. Humârı olmaz o câmın o işret öyle değil.
Ondan sonra tamamıyla Hakk’ı müşahede eder. Şimdi Hayyam demek istiyor ki; biz
ademiyete kadem bastık, teslim olduk, konuşma hakkını da aldık ama henüz bizde
bir cezbe hâsıl olmadı. Cemal göremedik ki. Aman dikkat et büsbütün ayağımız
kaymasın, hiç olmazsa namaz makamında dur. Anlatabildim mi acaba? Bizim
bildiğimiz şekilde değil o.
İnsan.
Bak insanın sana bir yerini anlatacağım. Bir şey okuyacağım. Sen nicün didarına çektin nikab[11]. Ey
insan diyor, sen niçün didarına çektin
nikab. Afitaba perdesizdir hicap. Sen Hakk’ın ayinesisin, kesretle, bütün
hadisat ile mağmum[12] olarak
yaşadın da niçün perdeli yaşıyorsun sen? Anlatamıyor muyum ya? Sen niçün didarına çektin niklab. Afitaba
perdesizdir hitap, hicap. Sinesafım[13] düşmez asla gaflete,
yol bulur mu dide-i mir’ata[14] hab[15]. Kalıbıyla
kalbinin vazifesini ayırmış, kalbini Hakk’ın nazargâhı kılmış,. O halde tecelli
eden insan hiçbir vakit gaflete düşmez. Keder adama nereden gelir? Gafletten
gelir. Şöyle olacaktı böyle olacaktı, olmadı diyerek başlar kederlenmeye… Anlatabildim mi? Bunlar gaflet. Hakiki âşık
maşukuyla olduğu bir müddetçe başka bir şey var mıdır yanında? Sinesafım düşmez asla gaflete, yol bulur mu dide-i mir’ata hab. İki şeyi birden gizlemiş buraya, iki
şeyi birden koymuş. Yol bulur mu dide-i mir’ata
hab. Ayine olan göze uyku yol bulur mu? Uykunun zahirde manası bu.
Hakikatte manası gaflettir. Anlatamıyor
muyum acaba? Niyet ettim bugün bunu size tahlil etmeye. Bir vakit okudum da
tahlilini yapmadım. Şimdi tahlilini yapıyorum. Sen niçün didarına çektin nikab.
Afitaba perdesizdir hicap. Sinesafım düşmez asla gaflete, yol bulur mu dide-i
mir’ata hab. Hab, uyku. Hakk’a ayine
olmuş olan bir göze, uyku yol bulur mu? Burada, bu uyku manasının hakikati
tahlil edilmesi icab ediyor, gaflet. Dahis-i[16] hengameyi tendir
nefes, Târ’[17] olur şûraver-i fevk-i
rebab[18] Cuşiş’inden hâsıl
oldu neşveteyn[19]. Ey
insan diyor senin manadaki hareketinden kâinat oldu. Sen niye gittin de zalime
uşak oldun? Sen nasıl oldu da satıldın ya? Cuş içinden hâsıl oldu neşveteyn.
Çünkü sende Hakk’ın şarabı var. Bizde var öyle müstesna şarap. Ehli suret anlamaz bir harfini, değildir manası
muğlak bir kitap. Biraz evveli dediğim gibi, maddenin kesafetinde olanlar
bu şeyi anlamaz diyor. Fakat derliyor topluyor. Nakdi ömrün bi-temettü kalmasın. Allah (cc)’nün insana en büyük
sermayesi nedir? Sayılı nefestir. Sermayeyi hayat. Bu boşuna geçmesin. Neden?
Sıfır hesap olaraktan kalır. Elinde hiç bir şey kalmaz sonra. Onun içün âlemde
fani. Mutrib[20] fani hüü bezmi safi
fani/sen kimlere oldunsa mülaki fani. Nerede baban? Okşardı öperdi evladım
derdi. Nerde baban? Nerede annen? Hangi
dostun aşığın maşukun nerede? Mutrib fani hüü bezmi safi fani/sen kimlere
oldunsa mülaki fani. Geç suret-i suriye
i âlemden geç. Bırak âlemin dedikodusunu. Allah ancak baki hüü baki fani. Anlatamadım mı acaba? Bir daha
okuyacağım bunu. Bu seferki kendime... Benimde hakkım yok mu? Ezberle bunu ezberle.
Sıkıntılı zamanında kendi kendine oku açılırsın. İnsan bu ya malum ya insan.
Bast[21]
herşey kabz[22] bast âlemindedir.
Bakarsın ki bir, kendinde olmadığını kendin anla. Hiç haberin yokken bir kabz
basar. Bakarsın bir açıklık olur. Bir ba’s bana. Tasaruf ediyor. Benim iki,
parmağımın arasındadır diyor Allah (cc). Böyle, cemalle celal parmağı. Sen şu iki parmağın
arasından kurtul da iki parmak oluversene. Bir öyle bir öyle dönmektense. Mutrib fani hüü bezmi safi fani/sen kimlere
oldunsa mülaki fani. Kime mülaki oldun hayatta hepsi fani. Geç kesreti suriye i âlemden geç. Allah
ancak baki vü baki fani. Allah (cc)’den
başka ne varsa yok. Anlaşıldı dimi manası? Pek o kadar kapalı değil.
Bugün ki
konuşmamız ahlakta kalple kalıbın vazifesini ayırmak mevzuu. Kalıbın vazifesi
ayrılacak. Ayrıldığı vakitte, kalbin, kalıbın vazifesi ayrılırsa, Cenab-ı Hak
diyor ki; ben aşığımın kalbine her gece semasına inerim. Kim benimle yanarsa
orada misafir kalırım. Ben tenezzül ederim diyor. Allah (cc) çok nazik. Bir
emr-i ilimde, bir emr-i manada öyle buyuruyor. Ben her gece nıfs-ül leyl[23]
de abdimin[24] kalbinin semasına inerim.
O kalpte bana hazırlık varsa orada tecellimi yaparım. O halde uykusuz mu
kalayım? Yok azizim o kadarda keremi bol ki, kalıbını uyut da kendin uyuma ya
diyor. Kalıbını uyut, mışıl mışıl uyut fakat kendin uyumasın. Anlatamıyor muyum
acaba? Bazıları vardır öyle, öyle değil. Kalıbını uyut, kendini uyutma. Ona
aitte bir şey okuyayım, ister misin?
Ah, ateş-i can suz-i firakınla buşet[25]. Bu gece
tecelline nail olamadım Ya Rabbi. Herhalde bir hatası mı var ne var? Yahut
nazdan. Hani insan olurda az gelir. Galiba öyle olsa gerek. Ah,
ateşi can suzi firakınla başet. Yanmaktadır gönlüm yine tennur[26] gibi. Halfın[27] görünür gülve-i[28] ahzanında[29] bir merkab-i[30] tenhaya inen nur gibiyim. Hep bunlar insanda olan şeyler. Mesele âdem
olmakta. Âdem olursa kâinat onun tafsili[31]
olur. Hilkat onun tafsili olur. Bir
handeyim eshar-ı[32]
dilara da pinhanım. Bir neş’eyim elvan-ı tecelleda nihanım[33]. Güllerde yanan
şulede pinhanım ezelden. Bülbülde coşan nele-i şeydada nihanım. Bir daha
okuyayım. Bir handeyim eshar-ı dilara da
nihanım. Biraz evveli okuduğumun tahlilini bir parça yaptım. Daha o çok
işlenecek üzerinde ama vakit yok. Şimdi bunu yapmadan böyle okuyacağım. Başka
bir konuşmada bunu açacağım size. Sağ kalırsam. Ne demek? Bir handeyim eshar-ı dilara da nihanım.. Bir neş’eyim elvan-ı tecelleda nihanım. Ben
öyle bir neşeyim ki elvan-ı tecella. Ne demek elvan? Lugata bakarsan boya,
renklerde o manaya. Ben öyle bir neşeyim ki öyle bir kam almışım ki elvan-ı
tecella da burdaki renk Allah (cc)’nün sıfatıdır. Bütün Allah (cc)’nün
sıfatlarında tecelli ederim ben diyor. Bunlar insana bahşedilmiş birer varlık
olduğu halde niçün hiç birimiz bu işlerle alakadar olmayız? Belki vardır
içinizde fakat gaye bu. Bir handeyim eshar-ı
dilara da nihanım. Bir neş’eyim elvan-ı tecelleda nihanım. Güllerde
yanan şulede pinhanım ezelden. Bülbülde coşan nale-i şeydada nihanım. Mül benden alır neşve, ben iksir-i
neşatım. Humhane-i canperver-i manada nihanım. Hem cezbe-i sevda ile Mecnunda
iyanım. Hem cezbe-i hüsn ile Leylada nihanım. Tafsilim olan arz-ı semavata
sığmam. Tafsilim olan arz-ı semavata sığmam. Dedik ya konuşmaya başlarken,
İnsan suret itibariyle nihayet bir çukura sığacak. Fakat manayı ihtivası,
vicdanı kibriyası âlemlere sığmaz, âlemler ondadır. Onu söylüyor işte. Tafsilim
olan arz-ı semavata sığmam. Ne demek hazreti İnsanın tafsilidir kâinat. İnsan
kaç …… Şimdi buna şöyle bir misal vereyim. Soruyorlar Peygambere de (sav);
Allah (cc) bu âlemi ne vakit yıkar? Tadyi[34]
eder. Yok olmak yoktur. Hak var her şey var. Şekil, tayyi[35]
edecek. يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ
الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّار[36]ِ Hem de öyle bir şey ki bir acayip ki iki tane
dolu yağıyor da şaşırıyoruz. Bir parçacık şöyle yerinden hafifcecik sallanmaya
başlayınca ooo yaratırım diyende kafasını indirir bir parça bir tuhaf oluyor.
Bir tane dolu tıkır tırkır yağdı mı şaşırıyor adam. Kendi tahrifatın da öyle
dolu yağması gibi değil.
وَإِذَا
الْكَوَاكِبُ انتَثَرَتْ ﴿٢﴾ وَإِذَا
الْبِحَارُ فُجِّرَتْ ﴿٣﴾ وَإِذَا
الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ ﴿٤﴾ إِذَا
السَّمَاء انفَطَرَتْ ﴿١﴾
يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ
مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ ﴿٦﴾[37] عَلِمَتْ
نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ ﴿٥﴾ diye gider. Semayı derd-dest ettiğim
vakitte diyor. إِذَا الشَّمْسُ
كُوِّرَتْ ﴿١﴾[38] güneşin
bütün seyyarelerini sarık gibi etrafımda sardığım vakit. Bununduğunuz âleminizden
milyonlarca büyük seyyaratı yağmur tanesi gibi indirdiğim vakit. Deniz bakır
renginde kaynadığı zaman… Böyle beyan eder. Ondan sonraعَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ
وَأَخَّرَتْ Bana takdim olunanla getirmeyenlerin önüne
koyacağım. Bakalım bana ne getirebildi ne götürdü ne yaptı? Öylede incede sorar
ki. Hiç böyle yani, ufacık bir yeri kalmaz. Çok sorar. Başta insan haklarından
gelir. Öff. İnsan hakları üzerinde çok durur. Kendisinin üzerinde durur. Benim
canın değil, böyle yaparım. Yok, senin canın niye olsun, benimde. Hesabının
hepsini sorar. Ondan sonra يَا
أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيم ağır bir hitap. Kerim olan Rabbine karşı nasıl
mağrur oldun? Nasıl gururlandın? Rahmetenlil Âlemin olan zat her yerde
insanları kurtarmak ister de bu tabi bu tecelli olmuş. Kendisi de tebrik ediyor. Bu fen-i saadet başka. Benim okuduğum
gibi değil ki o. Ona layık olan insanlarda bir sarsılma başlamış. Renkler kül
gibi olmuş. O metin insanlar… Yalnız bir şey var diyor. İşte kurtarıyor. Böyle
kerim olan Rabbine nasıl gururlandın hitabında eğer derlenip toplanır da
keremine gururlandım dersen kurtarırsın kendini. Sana gururlandım. Ama diyebilir
misin? Birde mesele o. Polis ifade alırken şaşırıyorsun. İnsandan bir
mahkemenin huzuruna çıkarken rengin uçuyor. Değil mi senin gibi adam, elli
atmış kiloluk adam o da. Ha onu diyordum. Sormuşlar, bu tebeddül, fen mevzuuna
da giriyor ya, güneş hararetini kaybedecek, bilmem şu olacak, bu olacak. Tabi,
bu âlemde diyor bir tek Allah (cc) diyen kalıncaya kadar devam edecek diyor.
Anlatabildim mi acaba? Bir tek. Ama şuraya da dikkat edin, milyonlarla adam
Allah (CC) derde içinden bir tanesi demez.
(276
b)
O
vakte kadar devam eder. İşte ona işaret ediyor.
Tafsilim olan arz-ı semavata
sığışmam.
Bir nokta gibi gerçi süveydada
nihanım.
Bir
nazmın tefsiri bu aşağıda gelen.
Muhyi ne bilir kadrimi
sarraf-ı zamane.
Önce
sakın müteessir olma hayatta. Hani bazı insan müteessir olur, şöyle yaptım işte
elimden geldi fakat hep daima aksi hadiselerle, hep daima zulüm ile
karşılaştım. Ne büyük şey... Kâinatta yaşadığın
müddetçe ne kadar bela gelirse bil ki ebediyet âleminde o kadar belan kalkıyor.
Çok sevin. Öyle o. Muhyi ne birir kadrini sarraf-ı zamane.
Ben dürr-i yetimim bün-i
deryada nihanım.
Burada
dürr-i yetim o kadar güzel düşmüştür ki. Söylenmemiş şey. Nazımda budur.
Allahüteala (cc) diyor ki; şimdi birleştireyim diyerekten söylüyorum ben bunu
size çok sefer söyledim. Ve bu söylediğimi de bulamazsınız. İyi dinleyin yani. Bu
gönülden gönle giden ilimin mahsulüdür. Bu söyleyeceğim şey. Bulamazsın öyle.
Satırda matırda bulamazsın. Muhyi ne bilir kadrimi sarraf-ı zamane. Zamanı
kullanan insanlar. Sarraf-ı zaman. Sarf ediyor zamanı, bunlar benim kadrimi ne
bilir diyor. Neden? Ben dürr-i yetimim. Allah (cc)’nün de bir ismi yetimdir. Bu
gün zevkim var biraz söyleyeyim bari. Mesela Sure-i Duhada فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَر[39]ْ
Hazreti
Muhammed (sav)’e diyor ki, yetimi incitme. Hazreti Muhammed yetimi incitir
mi? Ben bile yetimi incitmem. Olur mu?
Kendisi düşmanına merhamet elini uzatmış. İşte onun içün Kur’an bir sır
kutusudur erbabına açılır. Şimdi sen alırsan tercümesini filan bir şey okusan anlamazsın.
Hiç incitir mi pek. [40]
وَأَمَّا
السَّائِلَ Senden isteyeni nehyetme. Bunu şey etme. Biliyorsunuz ki bu surenin
sebebi nüzulü. Yani gelmesine sebep, bu gayet ince bir suredir. Ve Hakk’a
bununla münacat et. Bu surede habibine yapmış olduğun o iltifata beni bağışla
de. Şimdi burada o kadar incelikler vardır ki… O kadar incelikler vardır ki…
Fahri Âlem (sav)
vahiyden bahsetmedi, bir müddet. Müşrikler alay etmeye başladılar. Muhammed’in
Allah’ı Muhammed’e darıldı. Dert, müşrik her şeyi söyler. Kalb-i Pak-i Ahmed-i müteessir oldu.
Mahsun oldu, müteessir oldu. Huda derhal
وَالضُّحٰىۙ ﴿١﴾
وَالَّيْلِ اِذَا سَجٰىۙ ﴿٢﴾ مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ ﴿٣﴾ [41]
Yemin
ediyor şimdi. Gündüzün apaydınlığına yemin ederim ki gecenin kop koyuluğuna
yemin ederim ki… Kasem ediyor. Ne var gece ile gündüz? Hadisat onunla
doğranıyor. Biz onun farkında değiliz ama gece ne büyük adettir. Şöyle bir
düşün şu kocaman bir aydınlıktan, koyu bir zulmetin içerisine gir, bütün
seyyarat hareket üzerinde bir intizam dâhilinde gidiyor. Bundan daha büyük
Kudret’e burhan mı ararsın sen? İçinde yaşıyoruz da farkında değiliz. Ne
olduğunun farkında değiliz. Koca Fuzuli’nin dediği gibi Olsa istidad-ı ârif kâbil-i idrak-i vahy/Emr-i Hak irsâline her
zerredir bir Cebrail. Sen Cibril mi arıyorsun diyor. Senin kalbin el verir
ki diyor o vahyin istidadı kabulüne bir
istidat görsün kalbinde, kalbin her zerrinin bir Cibril olduğunu görürsün diyor.
Öyledir o. Bunun bir de iç manası vardır. Hakiki gündüz nedir? Peygamber (sav)
’ın yüzüdür. Gece o yüzü tezyin eden zülfleridir saçlarıdır. Hani deriz ya
senin başın için deriz. … desene. Huda öyle kasem ediyor işte. Anlatamadım mı
acaba? Ya dersin ki yavrumun başı içün مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى Rabbin seni ne terkedebilir ne darılabilir. Bu nereden çıktı?
Nereden çıktı bu? Şimdi elde mevcut şöyle tercümelere filan bakarsan, acayip
acayip kafa kafa şeyler görürsün. Mesela;
وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى[42] Ahiretin senin dünyandan
hayırlıdır. Böyle yazarlar. Hakiki insanın ahireti dünyası olmaz. Hep birdir.
Anlatabildim mi acaba? Onlar kendi kendilerine teslim etmişler. Zaten mevti
ihtiyarı hâsıl olmuştur. Mevt-i iştihariye[43]
lüzum yok. Bir şey anlatamıyorum galiba? Zor yere girdik bugün? Nereden girdik
buraya?
Kalple
kalıbı anlatırken buralara uğrandı. Biri kalp, biri kalıp zaten… Ya ne demek
burada ahiretin? Senin her an tecellin ve geçen tecellinden daima bana doğrudur
o. Üstündür o. Sen nereden terk ettin efdal oldu, müşrikin sözüyle… Tabi ona
inanmıyor ama insan maşuku hakkında bir söz söylerse birisi ondan tarafa şey
edemez. Tahammülü güç olur. [44]
وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى İşte bizim güvendiğimiz yegâne emir budur.
Buna biz çok güveniriz. Senin Rabbin sen razı oluncaya kadar sana vermiştir,
ikinci hayattaki salahiyet. Sen razı oluncaya kadar... Onun için diyor ki Fahri
Âlem (sav); Ben ikinci hayatta herkesi kurtaracağım. Fakat bir sınıf var onun
hakkında salahiyetimi edeben kullanamayacağım. Birçok insanlar gelecek, Ya
Rabbi bağışla diyeceğim, kurtaracağım. Fakat bir sınıf daha gelirken ben onlar
hakkında müracaat, münacat yapmadan Rabbim bana diyecek ki; her şey senin
elindedir, verdim vaktiyle fakat benim Allahlık hatırım yok mu? Benim hatırım
içün bunlar içün bir şey isteme. Ama istersen yine yapacağım. Bunun üzerine
ısrar edemem diyor. Bu sınıf hangisi? Şimdi dursun. Böyle bir sınıf var insanlarda.
Onlardan olmayın diyor.
وَوَجَدَكَ ضَالًّا
فَهَدَى ﴿٧﴾ وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى ﴿٨﴾[45] أَلَمْ يَجِدْكَ
يَتِيمًا فَآوَى ﴿٦﴾ Vermiyorum
mana geçiyorum çünkü yoruldum. Söylemiş olduğum yerinkini vereceğim. Hani dedim
ki; فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ üç,
üç nazm-ı kerime mana vermeden geçtim. Bir geniş günde veririm. Yetime gücenmiş
bunundu. … Buradaki yetim Allah (cc) ‘ın kendisidir kardeşim. Anlatabildim mi
acaba? Neden? Allah (cc)’nün anası babası var mı? Haşa. Anası babası olmayana
yetim denir. Orada Cenab-ı Huda tenezzülen böyle ikram ediyor Muhammed (sav)’e.
وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ Hakiki kim isteyebilir Hazreti
Muhammed (sav)’i, kim ister Onu? Allah (cc). Belki senin sa’yının, böyle üzüntülü bana karşı davranma. Bir şey
anlatabildim mi acaba? Haa. Buraya
nereden girdik? Şimdi bana hatırlatın
bakalım. Ben mahsustan soruyorum, dinliyor musunuz diyerekten. Ben nerede
bıraktığımı bilirim. Muhyi ne birlir kadrini saraf-ı zamane. Ben dürr-i yetimim
bün-i deryada nihanım. Bu, bu kelime üzerine girdik. Ben dürr-i yetimim bün-i
deryada nihanım. Şimdi burada bir yer ile nazım ile tefsirini yapıyorduk. Muhyi
ne bilir kadrini saraf-ı zamane. Bunu bir ayetten almış, buraya koymuş. Şöyle.
Allah diyor ki; ben emaneti ilahimi ala teklifi tahrir, semavata arza cibala[46]
bütün mevcudata emanetimi arz ettim. Eğer emanet-i ilahimi alırsanız, sizi şu
şekilde karşılayacağım. İhtiyar verdim. İsterseniz. Zaten ihtiyar vermese kabul
etmese merdud[47]
olur. Ala teklifi tahrir. [48]
فَأَبَيْنَ Hepsi çekindiler. Ya Rabbi
bizi mazur tut dediler. Biz bu. Bu emanetin
uhdesinden[49]
gelen… وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ İnsan onu yüklendi diyor. إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا Kuvvetli zalim, kopkoyu zalim, kopkoyu cahil
olduğu içün bunu yüklendi. E diğer tarafta diyor ki; emaneti ehlinin gayrına
vermeyin. Bir emir de böyle. Ve kendi Allah (cc) olduğu halde böyle zalim cahil bir
insana nasıl emaneti verir. Bu sual değil mi bu? Hah işte burası zor… Burayı
anlatması zor… Buradaki, iki mana var. Biri, buradaki zulüm adlin mukabili olan
zulüm değil. Makbul zulüm. Cehilde ilmin mukabili olan cehil değil . Makbul
cehil. O insan ki nefsinin kuvvetli zalimi oldu, tepeledi nefsini, benden
maadasına cahil oldu. Onun cahili, emaneti ilahimi almak hakkına haiz oldu. Anlaşıldı mı mana. Şimdi Allah (cc)
‘ın emaneti kimde var, nefsine kim kuvvetli zalimse, Hakk’tan madasına kim
cahilse onda var. Ondan madasını Allah (cc) İnsan diye kabul etmiyor. Bak bir
şeyin içerisinde kaç tarif meydana geldi. Emanet-i Hak kimdedir? Nefsinin
kuvvetli zaliminde.. Dinlemiyor, nefsini islam etmiş.
İkinci tavzihi[50]
mana şöyledir. Buradaki fail manasına değil zulüm. Bir mana mefuldür[51]. Hakiki insan mazlum olarak buradan ömrünü
geçirir. Bu günlük bu kadar yeter.
[1] Ankebut suresi 69. Ayet-i Kerime : وَالَّذِينَ
جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ
اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
Meali: Bizim uğrumuzda cihad edenlere gelince, elbette Biz
onlara (Bize ulaştıran) yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah, her
zaman iyi davrananlarla beraberdir.
[2] Ali İmran Suresi 31. Ayet-i Kerime: قُلْ
إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ
لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Meali: De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız hemen bana uyun ki
Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı bağışlasın; Allah, daima bağışlayan ve
esirgeyendir
[3] Ma'ruf :Bilinen, tanınmış. Belli, meşhur.
[4] Faniyyet: Nilik, ölümlülük.
[5] Cismaniyet: Cismânilik.
Maddi beden sahibi olmak hâli.
[6] Nik: İyi,
güzel, hoş.
[7] Ahter: Yıldız.
Mc: Baht, talih.
[8] Tebdil: Değiştirmek.
Tağyir etmek. Bir şeyi başka bir hâle veya şeye değiştirmek.
[9] Müntehir intihar eden
[10] Mezmum:Zemmolunmuş. Makbul olmıyarak
ayıplanmış. Kötü.
[11] Nikab: Yüz
örtüsü, peçe, perde.
[12] Magmum: Gamlı.
Kederli. Tasalı. Sıkıntılı. Bulutlu. Kapalı.
[13] Sinesaf: Sarılıp kucaklaşmış.
[14] Mir'at: Ayine. Ayna. Meşhur bir cins lâle.
[15] Hab: Uyku. Rü'yâ
[16] Dahis: Müfsid,
arayı bozan.
[17] Târ: Müzik aleti, tünek, karanlık
[19] Neşvet: Keyif, neşe. Sevinç sarhoşluğu.
[20] Mutrib: (Tarab.
dan) Çalgıcı, çalgı çalan. Şarkıcı, şarkı söyliyen. Hânende.
[21] Bast: Salıverme, genişlik verme
[22] Kabz: Tutmak.
Ele almak. Kavramak. Almak. Tahsil etmek. Teslim almak. Amelde zorluk çekmek.
[23] Nısf-ül Leyl: Gece
yarısı.
[24] Abd: Kul, köle,
Allah'ın kulu. Mahluk, insan. Hizmetçi.
[25] Buşet/Başet: Farsça;
Oldu, bağışlandı
[26] Tennur: tandır, fırın.
[27] Half : Ardı.
Arka. Kendinden sonra gelen. Arka taraf.
[28] Gülve:
Farsça; Fırın bacası.
[29] Ahzan: (Hüzn. C.) Hüzünler, kederler, sıkıntılar,
tasalar, gamlar.
[30] Merkab :(C: Meraqib) Gözetleme yeri, nöbet noktası.
[31] Tafsil: Etraflı
olarak bildirmek. Açıklamak, şerh ve beyan etmek. İzah etmek.
[32] Eshar: Seher
vakitleri, seherler. Gece yarısından sonra ve tan yeri açılmazdan evvelki
vakitler.
[33] Pinhan Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
[34] Tadyi' : Zâyi etmek, kaybetmek.
[35] Tayy : Bükmek, sarmak, dürmek. Kaldırmak. Geçmek.
Açmak. Çıkarmak. Bir haberi ketmetmek. Kasten açtırmak. Atlama, üzerinden geçme
[36]İbrahim Suresi 48. Ayet-i Kerime: يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ
وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ ,
Meali: O gün yeryüzü başka bir yere dönüştürülür, gökler de... Ve hepsi
o tek ve kahredici Allah için fırlarlar;
[37] İnfitar Suresi 1,2,3,4,5, 6 ıncı Ayet-i Kerimeler.
وَإِذَا
الْكَوَاكِبُ انتَثَرَتْ ﴿٢﴾ وَإِذَا
الْبِحَارُ فُجِّرَتْ ﴿٣﴾ وَإِذَا
الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ ﴿٤﴾ إِذَا السَّمَاء
انفَطَرَتْ ﴿١﴾
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ
وَأَخَّرَتْ ﴿٥﴾ يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ ﴿٦﴾
Meali: 1. Gökyüzü
çatladığında 2. Yıldızlar döküldüğünde 3. Denizler (yarılıp) akıtıldığında 4. Kabirler
deşildiğinde 5. Bir nefis (herkes) önden neyi gönderdiğini ve neyi bıraktığını
bilir. 6. Ey insan, o lütfu bol olan Rabbine karşı ne aldattı seni?
Meali: O güneş dürüldüğünde
Meali: Öyle ise, sakın yetime kahretme (onu horlama)!
Meali: El açıp isteyeni de azarlama!
[41] Duha Suresi 1,2,3 ncü
Ayet-i Kerime: وَالضُّحٰىۙ ﴿١﴾ وَالَّيْلِ اِذَا سَجٰىۙ ﴿٢﴾ مَا
وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ ﴿٣﴾
Meali: 1. Andolsun kuşluk vaktine 2. Ve
sakinleştiği zaman geceye ki, 3. Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.
Meali: Ve kesinlikle senin için sonu önünden (ahiret
dünyadan) daha hayırlıdır.
[43] İştihar: Meşhur olma. Tanınma. Ün alma.
Meali: İleride Rabbin sana
verecek de hoşnut olacaksın!
[45] Duha Suresi 6,7,8.Ayetler
وَوَجَدَكَ
ضَالًّا فَهَدَى ﴿٧﴾ وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى ﴿٨﴾ أَلَمْ يَجِدْكَ
يَتِيمًا فَآوَى ﴿٦﴾
Meali: 6. O, seni bir
yetim iken barındırmadı mı? 7. Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı?
8. Seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?
[46] Cibal (Cebel.
C.) Dağlar.
[47] Merdud : Reddolunmuş. Kabul edilmemiş. Kovulmuş.
(Namaz kılmayan hâindir, hâinin hükmü merduddur.)
[48] Ahzab Suresi 72. Ayet-i Kerime. إِنَّا
عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا
وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Meali: Evet
Biz, o emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar ve ondan korktular da insan yüklendi
onu. O gerçekten çok zalim, çok cahil bulunuyor
[49] Uhde: Bir
işi üzerine alma. Söz verme. Ahidnâme. Bir kimsenin üstünde olan iş veya şey.
Mes'uliyet hududu.
Ric'at ve taalluk
dâiresi: Becerme, yapma. Mes'uliyet, sorumluluk.
[50] Tavzih: Açıklamak. Açık olarak beyanda bulunmak.
[51] Mef'ul:Yapılan iş. Fâilin eseri. Gr: Fâilin fiilinin te'sir ettiği şey. "Nuri
kitabı okudu" cümlesinde, kitab mef'uldür.
3 yorum:
283 nolu kaseti bulamadım, yüklenmedi mi?
Henüz 283. kasedi yüklemeyi beceremedik.
Bu çok büyük emek yapandan Allah razı olsun.
Yorum Gönder