297. Kaset


297 Nolu Band (14-06-1959) 94 dk.

Mevzuu esas itibariyle ikiye ayrılmıştı. Vazifeden doğan ahlak, diğerine de aşktan doğan ahlak demiştik. Vazifeden doğan ahlakın menşei akıl, aşktan doğan ahlakın da annesi kalp. Tabi buradaki aşk, romanda okunan aşk değil. İnsan asude kaldığı zaman, içinde sessiz sözsüz, bizsiz sizsiz konuşan
vücudu ile baş başa olduğu an, bir an içün alaka-i kevniyeden kendisini ayırdığı vakit, mana-i ihtivası ve vicdan-ı kibriyasıyla konuşmaya başladığı zaman, kendisine birkaç sual sorar. "Ben kimim?" der. Kendi hüviyeti arasında neler olduğunu taharriye[1] başlar. "Ben elli, atmış kiloluk kan ve kemik torbasıyım surette, benim bu zevahirim vaka iki metre uzunluğunda bir çukura girebilir, orası istiab[2] eder ama bende genişçe bir varlık var. Bütün kâinatı böyle ihata ediyor. Benim aslım nedir? Ben nereden geldim? Kendimi kendim mi getirdim? Kendimi kendim mi yaptım?" Öyle sualler sormaya başlar. Henüz bu sualleri sormamışsa, ahlaka göre makam-ı ademiyete kadem basmamıştır.

Malum ya hayvan da yer içer tenasül eder, insanda yer içer tenasül eder. Bunu ayıracak bir sıfat-ı mümeyyize olacak. Bir sıfatı var insanın. En büyük sıfatı olanı görmektir. Kendini yapan her şeyi yapar. Yaratırım sevdasında gezenler bu cümleye dikkat etmeleri lazım gelir. Hani var ya insanlar bazen böyle, semayı deler gibi bakar, yeri ezer gibi basar, mevcudata nazar-ı hakaretle bakar. İlk tedavi edeceği şey burasıdır insanın. Ahlakta ilk ders buradan başlar. Nereye götürüleceğim? Gelmede gitmede ihtiyarım yok. Benim diyecek elimde bir medarım yok. Vak'a, beşer zahirde bazen çok kavi gibi gözükür ama hiç görmediği en ufak bir zerrenin pençe-i kahriyesinde de mahvolur gider. Tuhaftır. Allah (cc) öyle der, ben çok kaviyi, çok zayıf ile tepeleyenim der. Öyle değil mi? Nemrudun kafasından sevda-ı rububiyeti en ufak bir bir mahlûku ile parçalayıp çıkarmıştır. Firavunun [3] اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ davasını Musa (as)’ın elindeki çoban değneği ile yıkmıştır. Büyük ibretler vardır içinde.

Neyse biz şimdi mevzuun asıl yerine girelim. Demek ki ahlak iki kısım: Biri akıldan doğan ki, vazife oluyor o, biri de aştan meydana gelen. Bu aşk romanda okunan aşk değildir. Kendi aslını bulmak… Rabbisini, mebdeini, maadını, kendi hüviyetini bulmaklık derdinin adına aşk derler ahlakta. Anlatabildim mi? O öyle bir muhabbettir ki; hangi kalbe girerse o sıfat ondan maadasını yakar, yıkar, çıkarır ve insana huzur verir. Huzura insan o vakit kavuşur. Ondan maada insanda huzur yok. Dün bugün için rüya, bugün de yarın içün rüya. Bazı insanlar der ki; "Büyük bir masaya sahip olursam ..." Ne olursun bilir misin? Güzel bir köle olursun. O senin kendi kendine büyüttüğün o güzel masaya sırf o masaya gönül verirsen güzel kendini bir köle yaparsın. Muazzam bir kasaya malik olursam, bak neler yapacağım, neler. Neler yapacağım? Ölümü öldürebiliyor musun? Kabrin kapısını kapayabiliyor musun? Beşerden aczi giderebiliyor musun? Nerede? Ağaran saçını geriye çeviremezsin. Ama insanda bu cibilli bir haldir. Daha güzelini görmeden çocuk yalancı boncuğa meftundur. Buluğa erdikten sonra birisi şunu alır mısın  derse şöyle bir bakar. "Benimle istihza mı ediyorsun?" der. Fakat mini miniyken tutturur ağlar. İnsanların da buluğa ermesi şarttır. Buluğa ermek demek, erkeğin erkekliği kadının kadınlığını görmek değil. O buluğ-u suridir, bir de buluğ-u manevi vardır. Anlatabiliyor muyum acaba? Seksen yaşına gelirde yine baliğ olmaz. O ufacıcık çocukken, cicili bicili bir boncuk moncuk verseler, elinde nesi varsa verir onu alır.  En kıymetli en giran-baha[4] bir eşyayı bir cam parçasına değişebilir. İnsan da koca bir manasını cife olacak bir laşe’e değişebilir.  

En kıymetli cevheri sayılı nefesidir. O nefesle yakutu alırsın fakat yakutla bu nefesi alamazsın. Buna imkân yoktur.   Kâinatın en muazzam varlığı senin olmuş olsa, ömründen geçen bir dakikayı geriye ver diye yalvarsan, vermez adeti değildir. Geçti der. Süratle akıyor. En süratli akan nehir, ömür nehridir. Sayısı hesabı filan görülmez. Öyle o kadar süratli akar. Bu seyri seyredebilmek için Seyr-i  MaAllah şarttır. O ne demek? Ooo. Çok vakit olacak. Misaller vereceğiz, anlaşacağız. Yalnız Seyr-i  MaAllah hiddeti fikirle elde edilmez. Anlatabildik mi? Şurasını söyleyeyim yalnız. Bir gün anlatırım size. Bir misal bulayım da daha iyi anlaşılsın diyerekten düşündüm. Bir misal.  Bunları anlattın ama der belki birisi içinden. "Hissi söz,  güzel. Bunun hariçte vücudu olur mu?" Aşk nedir, mana nedir, hak ile seyir nedir? Her vakit söylediğim gibi ahlakın manaya taalluk eden sözleri ebediyete gönül verenler içindir. Şimdi bizim bu konuştuğumuz mevzuular, yalnız maddenin kesafetinde boğulmuş olanlar için bir mana ifade etmez. Bir adam ki "Ben diyor, başka bir şey tanımam. Ben bir kör tesadüfün neticesiyim. İşte diyor, insan tekamül etmiş bir hayvan demektir. Benim içün fazilet filan, mürüvvet, meveddet, muhabbet, hürmet, merhamet, benim kitabım, paramın üzerindeki yazıdır. Ben başka bir şey bilmem." Tabi o, o zihniyette, o duyguda olan kimse bu sözlerden bir şey anlamaz. "Ben bakarım diyor, yüz, beş yüz, bin, filan, ben başka bir şey anlamam" diyor. Paranın dervîşi. İnsanlar her birisi, hani bazı derler ki efendim bırak şu  adam  derviştir filan… Ne dervîşi canım. Dünyada derviş olmayan kimse var mı? Kimi karının dervîşidir, kimi masanın dervîşidir, kimi paranın dervişidir,  kimi rütbenin dervîşidir, kimi işte şunun… Herkes gönlünü nereye bağlamışsa bağladığı yerin dervişidir. Anlatabildim mi acaba?  Paranın, kasanın, masanın, rütbenin, cahın, kadının, adamın…

Yaa, şimdi misal verecektik. Gayet canlı bir misal vereyim. Uyuyan uykusunda nara atar dimi? Bağırır. Bir hal diyelim bir… Uyku halinde bir rüya diyelim. Yanındaki onun konuşmasını duyar mı? Uyanık öteki. Anlatabildim mi acaba? Öteki hal-ü menamda [5] konuşuyor, bağırıyor, zevk ediyor, yiyor, içiyor, mükemmel mükemmel anlatıyor, fakat yanında bir uyanık adam var, anlar mı? Anlamadığı gibi, aşıkın, arifin gönlündeki sedayı da gafil anlamaz. Acaba bir şey anlatamadım mı? Bu lacivert kubbe ne insanlar yetiştirir? Ve o insan içün yapılmıştır. Diğerleri nedir? Hâdim. Büyük bir saray tasavvur edin, büyük bir teşkilat tasavvur edin, muazzam bir konak tasavvur edin, içerisinde hizmetçi var, şoför var, bilmem ne bileyim kâhya var, uşak var, hâdim var, kapıcı var, şu var, bu var. İçeride nihayet iki tane de şahsiyet var, bir adam, bir kadın. Yemekler pişer, kalorifer dairesi çalışır, şu, bu… Nereye çalışır? O hep iki şahsa çalışır, yüzlerce adam. Bir yandan yemek pişer, onlar da aynı yemekten yerler. Belki o iki adamdan fazla yerler. Onlar ikişer lokma yer, onlar yirmişer lokma yer. Fakat maksat, o teşkilat, o iki şahıs için kurulmuştur. Allah'da (cc) bu teşkilatını Hazreti İnsan için kurmuştur diyor. Anlatabildim mi? Onlar ara yerden çekildiği vakitte ne saray kalır, ne debdebesi, ne uşağı ne kalorifer dairesi, hepsi gider. O Hazreti İnsan da bu lacivert kubbeden çekildiği vakitte Huda paydos der, geçer gider. Anlatabildik mi acaba?  

Onun içün taklit ile yaşamayı Allah (cc) makbul tutmaz. Taklitten kurtulmanın çaresine bakmalı. Tahkike çıkmalı. Tahkike de imanla çıkılır, aşkla çıkılır, anlatabildim mi acaba? İman. İbrahim (as) siret olmalı ki nar-ı nemrut adamı yakmasın. İbrahim (as) siret olmalı.  Ve o sirete mazhar olan insanlarla dostluk tedarik etmeli ki onlar, gel benim akıl kanatlarımla uç derler. Pervaz eyle. Zaman kısa müddet az, çok himmet lazım. İki gününü bir birine müsavi kılan aldanmıştır der, Beşeriyetin Fahri Ebedisi. Yani Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselam, bir adam iki gününü birbirine müsavi kılmış mı, hem maddeten, hem manen, dün on kuruşu var, bugün de on kuruşu var, aldanmış adam, magbun[6] der. Dün indi ilahide şu kadar mevkii var bugün de  bu kadar, o da aldanmış. Daima teali, uruç lazım. Daima kırık kalp satın almak lazım. Bunu her konuşmada tekrar ediyorum.  Bu bedava alınır. Bu bedava alınan çok kıymetli matahın müşterisi Allah'dır (cc). Niçün beşeriyet bu işe hepimiz kuvvetimizi sarf etmeyiz? O da bir mevzuu. 

Malum ya, zengin adam kime denir? Kimin bedeninde çok kalp varsa ona zengin denir. O terklerin hepsi kalır. Allah (cc) kalp sahiplerini bırakır adamın elinde. Anlatabildim mi? Allah ne vermişse alır. Adeti o. Hemen hemen bunu bir senedir söylüyorum, mevzuun burasını. [7] وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ diyor. Mirasçı benim diyor.  Çalıştırır, çalıştırır, çalıştırır, ondan sonra hadi bakalım, arş. Ya, inanana da inanmayana da, münkiri de musaddıki da ehli tastik de ehli inkâr da herkes, her zerre ona çalışır. O zanneder ki kendime çalışırım. Neyi kendine çalışırsın?  Herkes ona. Her şey onun ve çalıştırır. Çalıştırdıktan sonra bir an gelir, hadi bakalım. Yalnız eğer bu çalışması esnasında birkaç tane kırık kalp almışsa, bunlara elini sürmez. Bunlara mukabil kendini verir.  Ene inde min kesret ül kulub der. Gafiller beni göklerde semalarda arar, ben kırık kalplerde bulunuyorum der. Yapamıyoruz. Bu gayet kolay bir şey ama yapamıyoruz. Sevindirtmek. Mahsun adamı sevindirtmekten büyük ibadet, taat, daha büyük hiçbir şey yok. Mahsun bir adam.

Mesela bazı kimseler gönlünden geçer, canım o adam bana tenezzül mü eder ki selam versin? İn aşağıya ver selamı. O başka bir türlü olur.  Aciz geldi işini göremiyor, aklın eriyor, yardım et. Kötülük yapmak bir büyük kabahat di mi? Tabi. O ayrılır o. Cinayeti olur, rezaleti olur, şusu olur, busu olur. İyilik yapmak kudreti varken yapmamak, o da kötülüktür diyor Allah (cc). Çünkü benim sermayemdi o. Sana iyilik yapmaklık kabiliyetini verdim, yapabilirdin sen o iyiliği. Mal benim diyor. Kullanmadın yerli yerine sen kötü adamsın diyor, alçaksın diyor. Ben karıncayı incitmedim. Güzel güzel ama sen iyilik yapabilir miydin? Bu saha sana verilmiş miydi? Verilmişti. Yapmadın di mi? Kötü adamsın, der. Burasını anlatabildim mi acaba? Evet, hiç kimseyi incitmemiş. Fakat iyilik yapma kudreti varken de "Bana ne" demiş, yapmamış. Bütün uzuvlar mesuldür. Hepsi. Gözüne zulmetme. Öyle diyor kendisi. Sorarım hepsinden diyor. كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤول عَنْ رَعِيَّتِهِ[8] Her biriniz çobansınız, her çoban kendisine verilen matahından mesuldür. Gayet açık bir misalle emrolunmuş.   كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤول عَنْ رَعِيَّتِه Her biriniz çobansınız, her  çoban kendisine, evladından, karısından, kardeşinden, ahbabından, dostundan, büyüğünden, küçüğünden, herkes birbirine bağlanmıştır. Birbirinin hukukundan mesuldür. Bunun manası bu. 

Benim hiç kimsem yok. Hiçbir şeyle alakam yok. Aza-ı cevahirin var, elinden mesulsün, gözünden mesulsün, kulağından mesulsün, kalbinden mesulsün. Kalbin vazifesi, gönlün vazifesi, bir yer ile uğraşacak, bir yere bağlanacak. Oraya bağlamamış, o başka yere bağlamış, zalimdir demek, mesuldür. Gözünü nazar-ı itibar yapmamış. Anlatamıyor muyum? Anlatabildim mi? Lüzumsuz yere bakaraktan geçirmiş, o gözün zalimidir, mesuldür. Kulak ki bütün mana sem’a[9] bağlı. En büyük uzuv, işitmek yani semi… İşitmek kalksa her şey düşer, anlatabildim mi? Bütün ilimler, bütün varlıklar ne ile meydana geliyor? İşitmekle. Bizim elimizde bedava olduğu için kıymetini bilmiyoruz. En son tatile uğrayan uzuv da odur. İnsana hayattan azl oldun emri gelirken yavaş yavaş hepsi veda eder, Allah (cc) kulağa en son eder. Acaba anlatabildim mi? Son, en son eder. Neden? Çünkü vahiy sem’a bağlıdır. Onu en son… İşittikten sonra adam oldun, belki en sonra yine rücu edersin, merhamet varda onun içün. Anlatabiliyor muyum acaba? İşittikten sonra adam oldun. En büyük nimet… Belki rücu edersin diyor. Ne bileyim? Yine çok merhametli Allah (cc). Bak çok şık bir şey söyleyeyim sana. Ne bahaneler yapmıştır Allah(cc) insanı kurtarmak içün. Ne büyük bahaneler. Cesaretim yok konuşmaya ama sizi ben tekâmül etmiş, ebediyete inanmış, manaya gönül vermiş, insanlığa hizmet etmekliği gaye edinmiş, yapıyor yapmıyor, elinden geliyor, gelmiyor başka fakat niyeti var. Acıma hissi var hülasa. Bir adam da acıma hissi var mı o günün birinde yakasını kurtarır.  Anlatabildim mi? Yokla kendini, acıma hissi varsa kurtarır.  Sizi öyle zannettiğim için söyleyeceğim.

Allah (cc) en sevgili dostuna diyor ki, ben bazı kula suç yaptırırım kendisini kurtarmak içün. Siz bunu sakın suiistimal etmeyin. Zaten söylendikten sonra suiistimal de edilmez zaten. Bazı kabahatler vardır ki o kabahat onu bana yaklaştırır. Bazı kabahatler vardır ki o kabahat onu bana yaklaştırır. Onu sormuş, söylemişler. Şaşırmış herkes. Hem suç, hem yaklaşmak nasıl şey? Buyuruyorlar ki, o kimse kendine çok mağrur idi. Kafası dik, eğilmeye imkânı yok. O gururu benim ile beraber azamet yarışına kalkmaktır. Şirktir, affolunmayan bir suçtur. Allah'ın (cc) sevmediği şey. Dünyada fenalık hep ondan çıkıyor. Sevmiyor Huda. Benlik davası. Böyle geçip gidecekti, ona ufak bir zelle[10] irtikâp ettirttim, kendinden utandı, boynunu büktü. Hah, anlatabiliyor muyum acaba? Onun kibr-i nahvetini[11], irtikab etmiş olduğu bir zelle ile yıktım. Bizim irtikâp ettiğimiz suçlar da hiç olmazsa bu araya girsin. Suç yaptığımız halde kafamız dik olmasın. Bir şey anlatabiliyor muyum?   En mühim nokta bu… O vakit ona ne diyor? Sıyrık diyor, hayâsız. El haya u katretün iza kutire kutile. Hayâ yüz suyudur. Bir insanın ilk önce utanacağı şey varlık kendidir. Kendinden utanmayan kimseden utanmaz. Belle bunu. Hani bazıları der ya efendim, "İnsanlardan utanmadın mı?" Bu tabir doğru değil. Kendinden utanmadın mı? Kendinden utanmadın mı kimseden utanmazsın. İlk önce kendinden utanacaksın. Kendi mümin olacak ki utanacak. İman olmayınca utanmak olmaz. Anlatabiliyor muyum? Buraya kadarını söylememiştim, şimdi söylüyorum. Kendinden utanacağı söyledim amma burasını söylememiştim. Neden kendinden utanacak? Utanmak içün iman şarttır. İnanacak. Ben yarın bir huzura gideceğim. Seni insan yaptık da kabahat mi ettik diyecekler. İlk önce kendinden. Bir adam kendinden utanıyor mu, o adam felah bulur. Kendinden utanan günahkarın enini[12] diyor, buhurdanlıktaki kokuya benzer. Hani güzel bir koku yakarlar buhurdanlıkta, o koku âlem-i arşa gittiği vakitte melekler günah kokusu geliyor, dönmüş bir günah kokusu geliyor, rücu etmiş bir insanın yalvarış kokusu geliyor, bize bağışla derler. Anlatabiliyor muyum? Bize bağışla derler. Bunu insan dedirtmeli. Kestirmesi bu.

Bunu dedirtmek içün, konuşmaya başladığım vakit de ki cümlelere dikkat etmek lazım gelir ki geliş ve gidişteki gayeyi duymak. Bir adam nicün geldiğini ve nereye götürüleceğini düşünüp bunu duymaya başladıktan sonra derhal içinden sessiz sözsüz, bizsiz sizsiz konuşan varlıktan ebed sedasını duyar. Öyle asude kaldığı vakitte gönlünden ebed, ebed diye o sayhayı[13] duyar.  Onu duyduktan sonra tabiatıyla utanmak şekli tecelli eder. Duymadıkça etmez. O sahtedir o. Utandı mı, merhamet başlar, hürmet başlar, muhabbet başlar, intizam-ı âlemde bu üç şey ile devam eder. Hangi cemiyette merhamet, muhabbet, hürmet kalkmıştır, o cemiyet yıkılmaya mahkûmdur. O şahıs halen müntehirdir[14]. Ölüdür yani ya. Onda iş yok. Kalp yok ki. Onun içün öyle der Allah (cc); [15] لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ Ben bunu söyledim ama kalbi olan içün der. Bizde bu kalp, o  mudga[16] o mudga, kalp ayrı bir iş. Her taraftan Hakk’ı müşahede ettiğinden dolayı ismine kalp denmiştir. Anlatabildim mi? Belle bu tabiri.  Her taraftan Hakk’ı müşahede ettiğinden dolayı kalp ismini almıştır.  Onun içün o kalbi kuyudan dışarıya çıkarmalı. Geçen hafta konuşuyorduk dimi bunun üzerinde? Biraz daha konuşalım. Çabuk çabuk bitmez kalp. Bir ufak tarifini yaptım. Her taraftan Hakk’ı müşahede ettiğinden dolayı ismine kalp denmiştir.

Kalbi meydana çıkarabilmeklik içün zor şartlar var. İnsanın iklim-i vücudunda çöreklenmiş bir ejderha vardır. Yedi tane başı vardır. Dar-ı cahim de[17] yedi kapılıdır. Anlatabiliyor muyum? Tak’irhane-i  zulm olan, cehennem de yedi kapılıdır hülasa. Yedi tane kapısı var. İnsanı her kapısından, o söylemiş olduğum yedi başlı ejderhanın, bir tanesi sokar adamı. Hırs, kapının biri. Tamah, kibir, buğz, adavet, riya, şehvet. Anlatabildik mi acaba? Nefs-i emmare, iklim-i vücudunda çöreklenmiş olan nefis, insanı avlarken iki tane yem atar, biri hırstır, biri de şehvettir. Ten sahasında, anlatabiliyor muyum? Seni bir defa o tuzağa koydu mu, avladı mı yandın. Hırs icabında insanı acze götürür, icabında küfre götürür. Çünkü hırs bu başka bir şeye benzemez ki. Hele o hırs, gelmedi aşağısı, kusura bakma.

İhtirasat-ı nefsaniye hiçbir vakit beşerde tatmin olmaz. Eğer kalbi esaretten kurtarmazsa. Misal vereyim bak, adi misal. Hiç parası yok bir adamın, vaziyeti düşkün. Züğürtlük insanı maneviyata sevk eder dimi ya? Hiç parası yok olan adam yolda yürürken belli olur. Boyuna taşa çarpar ayağını. Seke seke gider. Konuşması daha masumane olur. Tuhaftır beşeriyet, acayip bir şey. Kadının evinde şıp şıp terlikle gezişiyle, her vakit söylerim ya, yüksek topuklu bir şeyle gezişi arasında bile fark vardır. Cibilli şeyler bunlar. Bir adamın büyük bir masası varken ki konuşmasıyla masadan düştükten sonraki konuşması arasında, büyük bir rütbesi varken görüşmesiyle, düştükten sonraki görüşmesi arasında çok farklar var. Efendim bazı insanda yok. Onlar istisna, onlara Hazreti İnsan diyor ahlak. O ayrı iş o. İstisnalar kaideye girmez. Evet vardır öyle bazı insanlar. Olabiliyor. Pek ender.

Üniversite hocalarından bir Naim bey vardı, Allah rahmet eylesin. İşte O onlardan biriydi. Dünyanın en büyük tanınmış olan bir şahsiyeti gelsin, cemiyetin hiç kimsenin kıymet vermediği bir sümüklü adam gelsin konuşurken ikisi arasında bir fark görmezsin. Hiç. Ama bir gün mü böyle?  Canın sıkıldığı vakitte, zevkli zamanında, her vakit öyle. Kibar bir adam. Ama kibar da bir şekilde de Allah’ına  gitti. Bir öğle namazının farzının ikinci rekâtının ikinci secdesinde سُبْحَانَ رَبِّىَ ا‘عْلَى dedi bir daha demedi.  Daldı gitti. Men tevaza'e refe'ahullah..[i]   Kim ki tevazu ile hayatını yetirir, o kimseyi Allah (cc) yükseltir, Allah'ın (cc) yükselttiği senin benim yükseltmeme benzemez. Ben seni yükseltirim biri gelir benim yükselttiğimi tepetaklak hop der düşersin. Allah (cc) yükselti mi bir şey yok. Sonra hakkıyla âlim adam. Öyle beş on kelime bellemiş, sırası gelmiş de bir iskemleye oturmuş değil. O iskemle ona her yerde hazır, her vakit, muazzam. Her ilimde yeti tulası[18] var. Fakat böyle gördün mü, hep bir.

Ben öyle iki tane adama rast geldim, biri O, biri de hattı zatında  başka bir zat vardı. Mehmet Emin Efendi derlerdi. Herhangi bir şey sorulduğu vakitte kalbi mehbet-i ilham olsa gerek. Başka türlü olmaz. Doyuracak bir şekilde insana ilmini verir, söyle işitmiştim der, kendisine mal etmez. Anlatabildim mi acaba?

Mevzuun neresinde kalmıştık, hatırlatın bakalım bana. Nefs-i emmare, buraları söylüyorduk. Son cümle şu idi, ben yine hatırlatayım size. Züğürtlük insanı maneviyata sevk eder dedim, dimi? Şusu varken başka, busu varken başka. Hep bir hal üzere kalmak… Onlar istisna, kaideye  girmez dedik. Allah (cc) bütün mevcudatı, her zerreyi, bir birine nikâhlamıştır. Kâinatta nikâhsız hiçbir zerre yoktur. Kalbi anlatacağım size, kalbin kuyudan çıkarılmasını. Mesela elektrik mevzuunda, müspet kutup, menfi kutup bir araya gelir, hani elektrik denilen şey, mahiyeti  daha beşerin ihtira etmiş eliyle ama bilmez. Görünen zevahiri meydana gelir derim ben. Elektriğin ne olduğunu ihtira eden de bilmez. Ya, Allah (cc) verir, verir adama da bir yerine gelir dur bakalım der.  Su iki gazdan teşekkül eder. Müvellid-ül ma[19], müvellid-ül humuza[20]. İkisi bir araya gelir, üçüncü istihale olur. Üçüncü nasıl oldu dediği vakitte kimyager de bilmez. Bu gördüğümüz şey olur. Yer gök, sema  arz ile izdivac eder, Allah (cc) semanın feyzini arza verir, ikisi birleştikten sonra hayat devam eder. Anlatabildim mi? Ruhun da zevcesi vardır. Hani, her zerre dedim ya misal getiriyoruz.

Eski konuşmalarda Hazreti Yusuf (as)’dan bahsetmiştik. Onun bir iç manası vardır, bir de dış manası vardır. Bir zahiri manası var, bir de enfüsi manası var. Zahirde hepiniz bilirsiniz, tarih yazar. Yusuf isminde, Yusuf Aleyhisselam isminde bir peygamber gelmiş. Şöyle böyle şöyle böyle. Buralarını da anlatayım mı, istiyor musunuz? Bilinen şey ama bazı yeri net değil, daha başka türlü. Yakup (as) babası. İsimde incelik var. Yakup, takip eden demektir. Kimi takip ediyor? Yusuf'u (as). İnsan neyi takip edecek? Kalbini. Neden? Kalp nazargah-ı İlahidir. Vicdanın tavattun[21] ettiği yerdir. Anlatabilmiyor muyum? Eğer sen makam-ı ademiyete kadem basmışsan, irtikab etmiş olduğun kötülük varsa, beşer arasında belki kendini, idare edersin, şekiller yaparsın filan meydana çıkarsın fakat içinde o sessiz sözsüz, bizsiz sizsiz konuşan o kalp sana alçaksın der. Onun sesini boğamazsın. Sen şöyle yaptın böyle yaptın şu şekille, servetinle, cahınla, maddenle, modelinle, işini becerdin, ohh diye derin nefes alıyorsun ama  o nefesin senin  ben boğarım der. Sen adisin der. Daima seni recm eder. Anlatabiliyor muyum acaba?

Biliyorsunuz, Yusuf (as) kardeşleri kuyuya attılar. Atmalarındaki amil neydi? İşte o biraz evveli yedi başlı dedim ya, bir tanesi o hırs, hased. Bizden sonra o olacak. Bizden sonra demişim yani. Babamızın yerine o sahip olacak, o cemiyet içerisinde daha sevgili, daha muhabbetli diye nihayet imhasına kadar karar verdiler. Mısır’a aziz oldu, sabrının neticesinde. Bunu bilmeyenler zannederler ki böyle işte Mısır denilen dünyada bir eyalet var, oraya… E onun oraya aziz olmasıyla ne kıymeti var? Nedir yani Mısır’a aziz? Kral Faruk da Mısır’a Aziz olmuştu, ne çıkar? İngilizler bir vakit idare etmişti? Ne çıkar yani? O kadar değer bir şey mi ki Allah (cc) kocaman kitabında bahseder? Bir şey anlatamıyor muyum? O kadar bir kıymet mi? Nedir? Bir mana ifade eder mi? Yusuf kendi Mısır’ına aziz olmuştu. Kendi Mısır’ı ne? Arşın, semanın, arzın, her devletin, her milletin, her hükümetin, her varlığın bir ölçüsü vardır, bir sınırı vardır fakat insanın sınırı yok. Bir şey anlatamıyor muyum? Her sahanın bir ölçüsü vardır fakat insanın? 

Mihen geçer dedik amma hakikat öyle değil
Zevali yok gam u aşkın bu mihnet öyle değil.
Olur mu hiç giremser piyale nuş-i cemal
Humarı olmaz o camın o işret öyle değil.

Hudutsuz düvel olmaz fakat senin hüsnün hududa sığmıyor asla, bu devlet öyle değilAcaba anlatamadım mı? Her yerin bir hududu vardır. E-Sahayı sathiyesi… Hudutsuz düvel olmaz fakat senin hüsnün hududa sığmıyor asla, bu devlet öyle değil. İnsan kendi iklim-i vücuduna sultan olursa, o vakit işte ona Mısır’ın azizi derler. Bilmiyorum anlatabildim mi? Hak ile tam alışveriş edende odur. Kendi Mısır’ına sultan olmuş. Ne vakit olur o? Kalbi çıkarırsan. Beşeriyet zindanından çıkacak.

Ruhun iki tane karısı var. Biri nefis biri akıl. Akıl her vakit doğurmaz. Pek nazlı bir kadın. Ondan olan çocuğun adına vicdan derler. Anlatabildim mi acaba? Nefis, on bir tane çocuğu… Kötülüğü yaptırmaklık içün ne vakit ki nefis teşvik eder, havas-ı hamseyi zahire, havas-ı hamseyi batına, anlatabiliyor muyum acaba? İç hisler, dış hisler. Bilmiyorum, ifade edebiliyor muyum? Ele bir kötülük yaptırtmak istiyor, git şu işi yap. Kalp mani olur, yapma der değmez. Göze bir fenalık emreder, kalp mani olur. Nihayet bunlar birleşiyorlar, diyorlar ki, bu kalp sağ kaldığı müddetçe, bizim bir şey yapmamıza imkân yoktur. Ne yapalım? İttifak edelim, sen de reyini ver, biz bunu öldürelim. Ölümüne kadar verdikleri vakit kuvve-i müfekkire, iç hislerden, anlatabildik dimi? İyi ama diyor, bu ittifakımız bu hususta yanlış. Biz kalbi öldürürsek kendimizde yaşayamayacağız. Onu öldürmeyelim. Ne yapalım? Onu beşeriyet kuyusuna atalım. Anlatabildim mi acaba? Onu beşeriyet kuyusuna atalım. Atıyorlar. Zahirde hani bir kardeşi gelir de kuyuya bakarmış…  Biraz bu ders ağırca amma bu konuşmamız, işte anlatabildiğim kadar. Elbette bir yerinden bir zevk edinirsin. Anlatamayacak kadar bir şey öğrenilir. Pek birden bire anlatamazsın aldığını. Zevki kalsın zaten. Bazen aldığını tamamen anlatmak isteyenler oluyor, onun mealini anlatın, kelime bozulursa murat değişir. İşitiyorum hariçte ben böyle bir şey demedim. Mesela bir tanesini işittim.  (47:07) 

..konuştu ki namaz kılmayayım mı? Yanına çıkmaya sıkılırsın, çıkamam dersin. Türlü cinayeti rezaleti yapıp da bu oyuncak mıdır, nasıl çıkarsın huzura dedi. Anlatabildim mi acaba? Bu cümle başka senin tefsir ettiğin mana yine başka. Ne bozarsın bunu? Âdem olacaksın dedim. Kendi kendine suallerini soracaksın. İç âleminden bu suallerine cevap verecek, inan denecek inan. Neye inan? Mebdeine, mevlidine, maadına, Hakk’a inan, aslını ara, o vakit ademiyet başlar. Ademiyet kâfi gelmez, büyük kitap insanları üç sınıfa ayırmıştır. Esrara vakıf olanlar, esmaya vakıf olanlar, bunlardan agâh olmayanlar da hayvan-ı natıkdır demiştir. Anlatabiliyor muyum acaba? Binaenaleyh, sen makam-ı ademiyete çıkmışsan, henüz Hakk’ı isimleriyle biliyorsun. Bu makamda kalma, Hakk’ı kendisi ile bil. O vakit insan olursun. Teslim olursun, sonra insan olursun. Hakk’ı kendisiyle bildiğin vakitte Hak tenezzül eder. Gel konuşalım der. Anlatabildim mi? Bu başka, öbür cümle başka. Şimdi bu anlattığım da öyledir. Bunu iyi anlayamazsa bir adam hariçte bozar. Hariçte bozar. Hani bazı insanlar vardır şöyle, hem namazını kılar, hem de can yakar. Ha, o iş başka o iş başka der. Nasıl başka? Ne demek o iş başka, o iş başka? O iş başka o iş başka ne demek? [22] من لم تنهه صلاته عن الفحشاء والمنكر لم تزدده من الله إلا بعداا Her hangi bir adam namaz kıldığı halde o adam fenalık yapıyor, kendisinde Hakk’ın istemediği şeyler var, o adam bilsin ki o namaz onu Allah'tan (cc) uzaklaştırıyor. O ilaç o. Şu adam şeklini yapmış. Şeklini yapan başka, kendini yapan başka… Bunlar ince işler.

Zeynel Abidin Hazretleri, Eimme-i İsnâ Aşer[23] den, ne vakit ki namazı kılmaya kalkarmış, öyle tatlı bir sarı, o pembe beyaz yanakları kül gibi olurmuş. Bilmeyenler, "Aniden rahatsızlandınız mı?" "Hayır! İçeriye giriyorum" dermiş. Anlatabildim mi acaba? İçeriye giriyorum. Ya. İmam-ı Ali (kv) yaralandı, operatör diyor ki; cerrah cerrah diyor ki; yara şeklini değiştirecek, acele ameliyat yapılması lazım. El sürülmüyor. Bugün maddi morfin yok. Yaranın etrafına dokunmayın, semadan yıldız düşüyor gibi geliyor diyor. Öyle bir zehirli kılıç yarası, ama vakit geçmeye gelmez demişler. Pekala demiş. Beni namaz arasında ameliyat edin. Ben secdeye kafamı koydum mu benden eser kalmaz. Parça parça yap, ne yaparsan yap. Peki diyorlar, işte ameliyat yapılıyor. Anlatabiliyor muyum acaba? (Çok güzel).

Yakup (as) takip ediyor Yusuf (as)’ı. Ruh yani ya. Ruh, kalp beşeriyet zindanına girdi, ruh ona âşık. Kudret ona diyor ki, ihlas ipiyle aşk kovasını saldırt içeriye o ona taalluk eder çıkar. İhlas ipi ile aşk kovası içeriye saldırılıyor kalp çıkarılıyor meydana Yusuf (as) meydana çıkıyor. Binaenaleyh insanın da bir kalbe sahip olabilmesi için evvela ihlasa malik olması şart. Anlatabildik mi? O ipi tedarik edecek. Ondan sonra aşkı, ne diyeyim onun kelimesi yok ki nasıl anlatayım? O kelimeyi artık sen benim halimden, ifade tarzımdan anla. Ona malik olacak. O beşeriyet kuyusuna sarkıtılır sarkıtılmaz, Yusuf-u kalp derhal kenara çıkar. O vakit beşeriyet kâm alır. Ondan evvel bir şey olmaz. Huda kerimdir, başka ama şöyle bir elini kolunu sallayarak gitmek lazım dimi? İnsan imreniyor. Mesela diyor ki Allah (cc):
[24]  يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ [25] اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً [26] فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ   [27] وَادْخُل۪ي جَنَّت۪ي   bunun manası şu. Ey üç günlük hayat-ı suride dünya denilen dar-ı belada hiçbir sebebe gönül vermemişsin sen. Öyle insanlar var, biz öyle değiliz. Ahmet Efendi bizim işi nasıl yapacak, Mehmet Efendi bizim işi nasıl yapacak? Bunun yeri var mı? Bunun yeri de var. Ahmet Efendiyi Mehmet Efendiyi orta yerden kaldırırsa, yeri var.

Bir Rıfat Baba vardı, ahlakçılardan bir adam, Rıfat Efendi. Yüz on Beş yaşında ahirete gitti. Ceketini omuzuna alır, Fatih, Edirnekapı, Topkapı, Yedikule, Koca Mustafa Paşa, gelir. Gözlük takmadan ibareyi okur. Elinde asası olmadan yürür. "Epeyi uzak yerden dolaştınız, yorulmadınız mı?" "Canım, şu kadarcık yere insan yorulur mu" der. Buradan yüz metre yürüdükten sonra bacaklarımız kesilir. Sonra yüz on beş  yaşında. Cebinde de bir fermanı vardır. Taa, bir asır evvel, Abdulmecid zamanından.  Sultan Mahmud’dan sonra olan hükümdarın zamanında Rus harbinde on üç kişi ile yüz bin kişilik Rus ordusunu durdurmuş, o gün ona bir liyakat fermanı vermişler. Bir tepede on üç kişi ile durdurmuş. Bizim orada, neyse bir hal olmuş, geri çekilirken o geride on üç kişi ile duruyormuş, onu ayriyetten bir şey etmişler. Böyle bir tuhaf bir zat. Bir gün bir yere gitmiş, davet etmişler, yemekten sonra ayrılırken, kapıdan çıkarken hane sahibinin şöyle yakasına durmuş, "Tenezzül ettik de geldik, ya yemeseydik" demiş. Anlatabiliyor muyum inceliğini? Bunun felsefesi çok muazzam. Böyle yakasından tutmuş, biz tenezzül ettik de geldik yedik, seni Rezzak ismine mazhar kıldık, yemeseydik demiş. Böyle olursa Ahmet Efendiye, Mehmet Efendiye de müracaat edilir. Uşak olmak şekli ile olmayacak. Zulme divan durmak şekli ile olmayacak, ya onu Hakk’ın bir isminde fani kılarak konuşmak olacak.

Bir cevval[28] misal vereyim daha iyi anla. Açık bir tabirle, Allah (cc) kıskançtır. Acayip,  evet gayyurdur. Sıfatının bir tanesi de o. El- Gayyur. Gayet kıskanç. Allah (cc) bu ne yapacaksın? Boynunu kes. Mesela bazı adamlar yanlış düşünürler, ufak bir çocuğu olur da Yarabbi, hastalanır, bana ömür ver şu çocuğumu yetiştireyim filan dedin mi gidersin ha. Öyle şeyleri karıştırma, çocuğu mocuğu sokma orta yere. Hiç, teslim ol. Çok kuvvetli seviyorsun dimi ya? Çocuk gider. Sevme yolunu bil. Gayyur çünkü istemez. Niçün mesela kadına buradan tutturmaz? Namaz kılarken kadın elini öyle tutmaz, böyle tutar. Çocuk burada tekevvün[29] ediyor . Böyle tutarsa çocuğuna sahip oluyormuş gibi bir his geliyor. Elini yukarıya çek diyor. Her şeye sahip. Bir şey anlatamıyor muyum? E nasıl seveyim çocuğu? Hani, geçenlerde bir şey okumuştum, Seyyid Hamza’nın, Seyyid Nigari’nin bir sözü.

[ii]Düştü yere, her kim ki kıldı bize adavet. 
Kim derd-keşiz fukarâyız tîr-i kazâyız

Kazanın okuyum diyor. Arkası gelmedi hafızamdan çekilmiş. Söyleyeceğim yer ama hafızamda.  

Nakşa nigeh ey hâce ki nakkãşa nigehdir. 
Sanma ruh-ı zîbâya nigeh ‘ayn-ı günehdir.

Neyse şimdi biz lazım gelen yere. Severken onda Hakk’ı görmeye alışırsan, anlatabiliyor muyum acaba? Yarabbi, isminin mazharı olan bu yavrudan nasıl tecelli ettin. Anlatabiliyor muyum? İsminin mazharı olan bu yavrudan nasıl tecelli ettin. Senin tecellini temaşa ediyorum diye bağrına basıp öpersen, Allah (cc) tutar. Bir şey anlatabiliyor muyum? Mühim yerler bunlar işte.

 يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ Ey diyor, laşey olan laşe-i dünyada, satılmadın, zulme divan durmadın, ah almadın, kalbinle kalıbının vazifesini ayırdın, gönlünde beni tuttun, müsebbibü'l-esbab[30] da fani oldun. Ne demek bunun Türkçesi? Hiçbir sebebe tenezzül etmedin, sebeplerin sahibi olan bende kaldın. Sana ikram etmek benim şanıma yakışır. Böyle geldin. Lekeli gelmedin sen. Sen benden hoşnut ben senden razı olarak yaşadın. Buyurun, mükâfat günündür. Sevdiklerimin yanına. Siz niçün böyle duruyorsunuz? Buyurun diyor. Malum ya hepimiz bir yere gideceğiz. Yaaaa.  Ne tatlı şey o. Herkesi hepimiz gideceğiz bir yere. Merak etme, ah almamışsan gideceğin yer o kadar zor gibi gelmesin sana. Çocuk annesinin karnındayken doğmak istemez. Ağlaması odur, her çocuk ağlaya ağlaya dünyaya gelir dimi ya? Gelmek istemiyor da onun için, memnun hayatından. Fakat bir cifedir onun geldiği yer. Dön desen, döner mi? Doğum da ölümde bir doğumdur. Anne karnında yaşıyoruz biz şimdi, dünya anne karnıdır, anlatabildik mi acaba? Ha, hayat başkaymış, hadi dön desek, şimdi gitmek istemez kimse. Annesinin karnından gelmek istemediği gibi, bu ikinci anne karnından da hiç kimse gitmek istemez. O vakit de geri dön desen geri dönmez. Yani . Tabi insan içün konuşuyoruz. Hepimiz hamileyiz. Doğurtacaklar bizi. Hiç de sakat çıkartmaz doğurtan kuvve. Hiç, kolu kaldı, bacağı şöyle oldu filan yok. Çıkar. Hepimiz.

Onun içün şöyle iyi düşünecek olursak kaç yaşındasın? Elli, atmış, yetmiş, yirmi, otuz, bunu her konuşmada tekrar ediyoruz. Bunu beş misli büyüt yirmi yaşındaysan. Daha fazla olacak değil ya. Daha fazla olsun ne olacak? Yirmi yaşında gözünü koy ortaya bir şey de hadi bakayım. Kapa gözünü kapa, yok. Namütenahi desen yine yok. O halde perde-i gaflet açılmadan, Kudret elden gitmeden, fırsat bitmeden, burası tarladır, bitince hayat hattı zatında harmandır, orada iki yer vardır. Eli boş gitmeyelim.

Vaka Beyazıt-i Bestami demiş öyle ama onu biz söyleyemeyiz ki. Beyazıt-i Bestami söylemiş. İkinci hayata gittikten sonra dostları demişler ki, bugün şimdi yapıyorlar ya hani ya. O ruh değildir, gelen ruhun sıfatlarından, ruhun taalluk ettiği bir şey. Ruh gelmez. Âlem-i Emir, âlem-i halka uşak olur mu? Hani ruh daveti var ya. Ama bir şey olduğunu  Kudret gösteriyor dimi ya? Amerika da böyle saz heyeti şey takımlarını koyuyorlar, iki yüz sene evveli, yüz sene evveli gelmiş olan, insanları davet ediyorlar, şahıs çok çökük halde böyle salb[31] gibi bir şey fakat en yüksek şekilde o musikiyi dinliyorlar. İnkâr kapısını Allah (cc) kapadı. Şeride de alıyorlar. İnsanı meydanda değil. Yaa, neler var dünyada? Daha neler olacak, neler olacak? Neler olacak? Şimdi bilinen, noktanın daha küçüğü, bilinmeyene nispeten. O vakitte bu işin manası var çimdi maddesi olduğu gibi, manevi davet var. Nasıl mesela yattı, İmam-ı Ali (kv) yapın dedi cerraha, ameliyatı yapın dedi, manevi morfini vurdu, onun maddisi de oluyor işte o. Zaten Hazreti Muhammed (sav) öyle demiştir; keramat-ı diniye mukabili, keramat-ı fenniye zahir olmadıkça, zuhur etmedikçe, hilkat bu âlemi tebdil etmeyecektir. Mucizelerde ölü diriltilmiştir. Dimi? Fennen de diriltilecek. Olacak o. Oraya kadar ilerleyecek. E bitti mi? Hayır. Ondan sonra Kudret diyecek ki bab-ı kudrete el uzattınız buraya kadar, hadi bakalım. Oraya kadar olacak.

Neyse ben şimdi sana lazım olan yeri söyleyeyim. Dostları acaba Bestami ne âlemdedir. İlm-i kerametle aldıkları malumat şu. Kendisi diyor ki; ilk önce diyor bir sıkıntı geçirdim, ne ile geldin dediler, ne getirdin dediler. Ani bir sarsıntı geçirdim ama derhal bab-ı risalet gözüme geldi, oradan aldığım mana ile geda şaha bir şey getirmez, almaya gelir. Eli boş gelir. Acaba anlatabildim mi? O ayrı o. Onu şimdi söylemek bir hukuka bağlıdır. Azıcık hukuk olacak ki, nazı geçecek ki.. Malum ya, nazı geçecek. Allah (cc) yanında konuşmak herkes için ayrı ayrıdır.

Musa (as) Allah (cc) karşısında her şeyi söyledi, kelimullah oldu ama firavunun ateşiyle dili yandı da ondan sonra o rütbeyi aldı. Öyle biz dar’ul sürur, böyle…. Yani hülasa edecek olursak, inan, ah alma, zulme divan durma, evet ile hayır kelimesinin kullanma yerlerini bil, niçünü kullanmasını öğren, hiç korkma, muhakkak huzurda yerin var. Kestirmesi bu. Hak dostuna karib ol. Dost bul bu âlemde ara. Adem olmak istersen Adem ara Ademi bul Adem ile Adem ol. Seyyid-ül âlemdir Adem, gayrıdan sevdayı kes. Allahü  bes bâki heves. Hiçbir şey yok.

Bütün zevkler geçicidir. Yirmi sene evvel bir hadisenin karşısında şakır şakır gülersin, yirmi sene sonra aynı hadisede seni ağlattırır. Bak ne devirler geçiriyor adam. Farkında değiliz biz onun. İnsanın kaç bin devresi vardır bilir misin sen yaşadığın müddetçe. Son devren hangi devrede gideceksin. Adem olur, hayvan olur, cin olur, şeytan olur, iblis olur, melek olur… Fakat acaba son hayattan azl oldun emri geldiği vakitte iblis sıfat mı gideceksin, insan sıfat mı gideceksin?  Korkulu olan nokta bu. Kendine baksana, dün sıkılıyordun dersin, bugün gülersin. Dünkü vücudunla bugünki vücudun bir değil. Kalıbın bir ama iç âlemin ayrı. İnsan hal-i gadabında canavardır. Hal-i şehvetinde cinnet getirmiş bir hayvandır. Hep bunlar ayrı ayrı. Aynı kalıbın içerisindedir fakat sayfaları ayrı, vücutları ayrı. Bu vücudunun içerisinde namütenahi vücuda maliksin. Şimdi bile öyledir. Şu dakikada dinliyorsun, dinleyen vücudun ayrı, bir yandan konuşuyorsun, o yine ayrı, memleketini geziyorsun, bütün işittiklerin kulağından giriyor, resim çeksen, bir resmin üzerine bir daha çek, bir daha çek, iktisab[32]  ettir boyuna, karma karışık olur fakat ne kadar çekiyorsun da hiç birbirini bir birine karıştırmıyorsun. Bir bakışta burada kaç kişi varsa hepsi çekiliyor bana hepsi ayrı ayrı duruyor. Şu kadarcık şeyin içerisine, nasıl duruyor o? Al fotoğraf makinasını bir tane çek, bir tane daha onun üzerine çek, bir tane daha çek, orasını şey edemezsin, teşhis edemezsin.    

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً فَادْخُلِي فِي عِبَادِي وَادْخُلِي جَنَّتِي Öyle diyor Allah (cc). Benden başkasına gönül vermeyen insan, milyonlar önüne döküldü, nefsinle ruhun harp etti, ruhun nefsini yendi, nefsin dedi ki; al canım, sonra rücu edersin, âlemin akıllısı sen misin? Fırsat eline geçmiş bir daha nerede bulacaksın? Bırak şimdi sen onu. Güzel bir şekilde işini kur, içinden hayır dediler. Sen bana güvendin diyor, ben seni bırakır mıyım? Hiç kimseyi incitmedin. Bayram geldi o günlerini gariplerle geçirdin, dimi? Evinde yetim çocuk vardı, kendi evladın vardı, ikisinin muamelesini değişik göstermedin. O her bayram geldiği vakitte bana bir hüzün gelir. Hala da insan hüzünlü olmaması lazım ama gayri ihtiyari verir. Çünkü çok zavallılar ağlar bu bayramda. Ya, mahrumlar vardır, mazlumlar vardır, garipler vardır, bunlar ağlar. Bakarsın ki, nasıl bir fincan su bir uykuyu tarumar ederse, bir damla gözyaşı bir dünyayı mahveder. Ve o mahvolanların içerisinde çok büyük insanlar da mahvolur gider. İstisna yapmıyorum. Necmeddin-i Kübra mesela. Ser-tümar-ı[33]  evliyaullahın başında gelen büyük bir zat. Necmeddin-i Kübra. Fahreddin-i Razi gibi asrın feridi olan bir zatı terbiyeye Hazreti Muhyiddin ona göndermiş. Git Necmeddin’e demiş. Büyük bir adam… Öyleyken, bir gün böyle oturuyormuş, güzel güzel konuşurlarken bir sükûta geçmiş, etrafındakiler şaşırmışlar, birden bire bakmış, kaldırmış, gözleri yaş içerisinde. "Ne oldu efendim?" bir hayır. "Zalim hükümdar demiş, bir adamın canını yaktı, imhasına gitti, irade-i ilahiye çıktı. Bu yerleri istila edecekler, kellemi de kurtaramadım, benim kelle de gidiyor demiş. Benim kelle de gidiyor." Hülagu istilasında, başını almışlar. Acaba anlatabildim mi?

İnce bir yer buraları. Her vakit derim ya mesela, kimsesiz bir insan varsa, bir yetim varsa, kendi çocuğunda varsa, eğer bayramlık mayramlık yapıyorsan, ahlakta ayırma yoktur haa. Ecirse ziyanı yok, Yani ecir dediğim, maksadım,  aylıkla tutmuşsun bir insan, eh, ayrı bir iş. Aylıklı birisine hakaretle görmek hakkın yok ama öbürki, öyle değil. Mesela; almışın on yaşında bir yetim kız var yanında, bir de kendi kızın var. Kendi kızına yapmış olduğun elbise beş yüz lira, onun ki de bilmem ne basmasından yirmi beş lira, yahut beş lira, içinden derse ki; ah benim de annem babam olsaydı… Yandın. Hem yedi silsilene kadar gider yanmak. Evladının evladında, evladının evladında. Tarumar eder adamı. Bunlar en ince yerler. İşte akça pakça… Biz bunlardan çok ağır ağır cezalar görmüşüzdür. Mesela; birisi şöyle bir işe girer, bir işe girer, üç beş kuruş aldıktan sonra, eh işte artık elin ekmek tuttu. Vaziyetini biraz düzelttin ya şöyle, şöyle böyle bir Fatmacık bulda alıver bakalım. Peygamber(sav)’in kızının evladı, ne hakaret ediyorsun? Başka isim bulamadın mı? Aytenler, Nurtenler, üüü isim mi yok? Güller, çiçekler, dolu. O neden? Manayı hor gördüğünden. O mananın düşmanı, o şahsiyeti hor gördüğünden belli etmeden telkinini yaptı, senin ruhuna rekz[34] edildi, Sen iman ile geçinirim dediğin halde, o ismi zikrettin. Anlatabildim mi? Ağlanacak yerdir. Yakar adamı. Hadi bakayım, bir Fatmacık filan  buluver. Hatta büyük insanlar, bu büyük isimleri taşıyanların isimlerini, hizmetlerinde kullandıkları vakitte değiştirirler. Bir sıfatla hitap ederler. Anlatabildim mi acaba? Mesela; hizmetine almış bir kimseyi ismi Fatma, Fatma şu suyu ver diyemez. Ona başka bir isim bulur o. Ona başka bir isim bulur, o isimle hitap eder. Anlatabildim mi? Cemiyette bile çok büyük kıymeti almış olan bir soyadını taşıyan adama hakaret etsen bir ceza görürsün. Anlatabiliyor muyum? Yaa. Dikkat olunacak yerler. 

Onun içün dedelerimiz bunları güzel, güzel düşünmüşler. Hani biz kıymetini bilmeyiz ya. Dedelerimiz var ya bizim yani. Belki de gülersin, göbek adı derler. Canım göbek adı da neymiş? Sana tesadüf ettim de, anlattım, ikaz ettim, neden sonra, faydası yok. Göbek adı, alay edersin, göbek adı neymiş? Ben sana anlatayım mı? İster misin? Yaa, göbek adı. Manada, Hakk’ın büyük kitabında insan içün, erkek içün tesettür, sürresinden[35], şu göbeğin altından, diz kapağına kadardır. Anlatabiliyor muyum acaba? Diz kapağından …. E bu tesettüre ait olan bir yer olduğu için gizleniyor dimi ya? Gizlendi. Göbek adı demek, gizlenen adı demek. Ona manen büyük insanların ismini koyduğun vakitte, Muhammed, Ahmet, Fatma, Aişe, anlatabiliyor muyum? Zeynep, Hatice… Bunlar büyük manaya sahip olan insanların isimleri olduğu için eğer cemiyette o çocuk yetişir de isme layık bir kabiliyetteyse, ismi zahir olur kendi kendine konuşulur. Şaki ise o isim gizli kalır ve ortadaki isim döner. Bir şey anlatamadım mı acaba? Deden ne yapmışsa onlar, onlar muazzam işler.

Müsavi tut, tutamadın alma yükü sırtına. Yaa, yükü sırtına alma. Bizde öyle değildir ekseriyetle. Onun yatağı bile ayrıdır. Boyunu uzatacak kadar da bile yatak vermezler. Kıvrılacak yatacak zavallı yavrucak. Anlatabiliyor muyum? Ölçüye bak, kendi çocuğuna nasıl yapıyorsan ona da o kadar yap, hatta daha fazlasını. Kendi çocuğunun gücüne gitmez ki. Eğer onun gider, o kendi kendine şey etmez. Öteki babamdır der, anamdır der, aklına bir şey gelmez fakat beriki gelir. İdaresi çok zordur. Kolay iş değil. Öyle diyor Allah (cc). Kütüb-ü hadisde vardır, bir yetim ağladığı vakitte, tabi biliyor ama işin azametini beyan içündür. Sekene-i arşa soruyor âlem melekûta; babasını veya annesini yere yedirdiğim bu yavruyu kim ağlatıyor? Bir şey anlatamıyor muyum? Hazreti Muhammed (sav)’de diyor ki; onda ağlayan ben olurum. Sevindiren de o biçim olur şimdi işte. İkisini karşılaştır. Men ala carieteyn ene ve huve hakeza… Men ala carieteyn ve zamme esabi'ehu ene ve huve hakeza… Böyle buyurmuşlar. Kimsesiz, herkes bu vazifeyi üzerine almış olsa… Hülasa, ahlakta, her insan en aşağı bir insan yetiştirmekle mükelleftir. Ne yap yap, halinle, kalinle, paranla, fikrinle, aklınla bir insanı yetiştir. En aşağı… Azamisi için havf (korku) yok.  Bir kişiyi yetiştir. Ne ile yetiştireceksin? Muhabbetle, merhametle, hürmetle. Efendim, yetiştirdim der bazısı. Ne yaptın? Onlar güzel şeyler ama ahlakın istediği o değil. O iyi fena değil işte, şu mektepte okuttum, bu mektepte okuttum, dört tane lisan öğrettirdim, cemiyete o şekilde koydum. Ama herif zalim, adamın canını yakıyor. Keşke yetiştirmez olsaydın. Onları verirken yanına diğer sıfatları verdin mi? Bakmadın, o şeylere bakmadın. Öbür ki senin nefsinden geldi. Şunu bilsin, bunu bilsin, şunu öğrensin, bunu öğrensin. Hiçbir vakit bir insan gönlüne sahip olsun diye aklına geldi mi? Vallahi gelmedi. Neden bu kadar acı söyledin? Gelse bu kadar mı olur? Anasının nafakasını vermiyor yahu. Bir vakit biz köpeklere vakıflar yapmış bir camianın evladıyız. Bizim adliyemizde anaya nafaka davası açılmaz, bizim adliyemizde haksız yere boşanma davası açılmaz, bizim adliyemize hiç bunların birisi yakışmaz. Böyle dava olmaz, fakat dolu dosyalar. Dosya dolu.

Muhabbetsiz, hürmetsiz, evde hâsıl olan çocuktan cemiyete hayır gelmez. Hazreti Muhammed (sav) demiştir, öyle olacaktır o. Olmaz, imkânı yok. Ahlakçıların sertac-ı ibdihacı[36] öyle demiştir. İmkân yoktur, olmaz kardeşim. Hayvanata merhamet elini uzatan, zulmü gördüğü yere adli koyan, küfrü gördüğü yere imanı vaz eden, ne bileyim ben, cehli gördüğü yere ilmi koyan dedenin çocuğunun hiç anasının nafakasını vermesin diye adliyede amme ile nas arasında davası görülsün olur mu? Olmaz ki? Bizim camiaya, bizim millete yakışmaz. Olmaz. Sonra bu öyle bir şeydir ki; bana ne ile geçinemezsin der. Allah (cc) öyle diyor; ben diyor fitneye ceza verdiğim vakitte, şahıs ayırmam. İkisini de beraber yakarım. Bu nasıldır bilir misin? Bana bir şey olmaz deme, gemi gidiyor, geminin dibinde bir adam var, almış eline bir şey, tıkır, tıkır, tıkır deliyor, "Canım bana ne? O deliyor." Hayır gemi delindikten sonra sen boğulacaksın kardeşim. O herif de boğulacak ama o su içeriye girecek, sende o gemide misin, sen de o camia içinde misin, ceza umumiye gelecek sen de o gemide boğulacaksın. Anlatamadım mı misali? Son o evet... Koltuktayım ben burada oturuyorum oh orada dibinde, bana ne deme. O oradan delecek, oradan su içeriye girecek, hem onu hem seni boğacak. Belki seni daha önce boğacak. Çünkü o belki bir parça yüzmesini de biliyor edepsizlikle. Seni daha önce boğacak. Boğar. "Yek vücut olarak yaşayın" diyor Allah (cc). O tabi elbette bir hikmeti var. Hiçbir vakit istisnai muamele yapmamış. Söz dinlemediler diyerekten Uhud’da Cenab-ı Muhammed’in ordusunu bozmuştur peygamber. Seni dinler mi ya. Bir söz dinlenmedi diyerekten, o kocaman, o muazzam varlığı bozmuştur. Sonra Resulullah (sav) müracaat etti de işin şekli değişti başka. Sözümü dinlemediler, bozdum o gün dedi.

Bir ihtiyar Allah'tan (cc) korkmayan, muhakkak zalimden korkmaya başlar hastalığı veririm diyor.  Anlatabildim mi acaba? İhtiyarı ile seve seve benden bir insan korkmadı mı ben ona zalimden korkma yollarını gösteririm diyor. Benden korkmadın di mi? Kendisinden korkmak demekten , bir zalimden korkmak gibi değil. Benim sevgimin üzerinden kalkar diye sende bir şey olmadı di mi diyor. Allah'tan (cc) korku o dur. Bazı insanlar onu yanlış… Allah (cc), gaddar zalim bir hükümdar, öyle can yakıcı bir varlık olaraktan tasavvur etme. Gayet rahim, gayet şefik, gayet affedici. Affedici demek, kötülüğü imha etmek demek. En büyük merhameti, seni benden gizledi, beni senden gizledi. Settar ismi ile tecelli etti. Namütenahi. Bir ihtiyar benden korkmadı mı, ben seni zalimle korkutacağım. Bundan daha ağır ceza yoktur. Bir insan zalimden korkmaya başladı mı, iradesini vermiştir, insanlıktan istifa etmiştir. Binaenaleyh o umur-u maada göreceği  muamelesi, insan muamelesi değildir. Ne fena şey?  İnandığı müddetçe tarihi semeredar[37] olur. Kaide-i külliye, yap bir levha yap. Bir millet iman ettiği müddetçe, imanında teali terakki gösterdikçe, tarihi şanla, şerefle dolar. Misal; aç kendi tarihini. Kendi tarihini aç. Tek olarak dünyada yaşadığın devreler var kardeşim. Garb da Şarlken, şark da Süleyman derken, Şarlken de yoktu garb da. Almanların o hükümdarı. O da değil. Süleyman oraya gittiği vakit, neredesin? ….. Zayıfın karşısına giriyor. Ben senin memleketine ne vakit gelirim, bomboş bulurum, istediğim gibi tasarruf ederim giderim dedi. Anlatamıyor muyum acaba? Ya…

Bunu söylemekten maksadım, kendini küçük görme. Sonra taklide de ihtiyacın yok. Kendi bünyende var varlık. Ve onu gösteriyorsun işte. Avrupa'da müsabakalar yapılıyor, Türk çocuğu birinci geliyor. Bugün de yine dünyaya ilan edilen, birinci gelen fen ilminde hattı zatında gene Türk çocuğu çıktı. Ama sahası biraz dar, tatbikatında modelini daha henüz birleştirip veremiyor. Vaktiyle verdi ya. Kalplerimiz birleşse, kendi hüviyetimizi, kendi manamızı anlasak, dünya peşimizden böyle  akar, gider. Fakat, varlık var, her şey var, kalp birleşmemiz, sevgi yok, muhabbet yok, merhamet yok.

Herkeste tuhaf bir şey işte. Ben nasıl yaşarım, çoluğumu, çocuğumu ben öldükten sonra ne şekilde hattızatında, sen çoluğunu çocuğunu bırak şimdi. Çoluğunun çocuğunun ne şekilde refahı, ahlakının muntazam vermek şekliyle. Maddesini yalnız düşünme. Maddesiz, şey, ahlaksız madde çabuk söner. Geçer gider o, fayda yok. Haram paranın ahfada[38] hayrı olmamıştır iki gözüm. İster inan, ister inanma. Haram para ile dikkat et, hiçbir vakit aharın zararına dolmuş olan kasa torununda kalmıyor. Perişan olup gidiyor. Dedenin parası halen devam ediyor. Sen daha yerin dibinden bir kuruş çıkarmadın. Acaba anlatamıyor muyum? O elindeki mevcut para dedenin parasıdır. O ne feyizli bereketli paraymış ki bitmez, tükenmez. Yedin yedin bitmez. Sen yokmuş, para yok filan, ona da inanma. Bol o para. Para yok mu? Para olmasa sinemalarda milyonla adam durur mu? Aç adamın işi ne orada? Para çok. Nankörlük ediyoruz. Para çok, böyle akıyor para. Hiç, derya gibi. Bütün eğlence mahalleri insan avlıyor, geçemezsin. Kaburga kemiklerin kırılır. Para olmasa olur mu o? Para bol.

Ama belki içinizde üç beş kişi der ki bende yok. İstisnasın sen. Belki içinizden gelir öyle bende yok, akşamın ekmeği yok. O istisna, külle. Ekseriyete konuşulur daima ilim, ekser üzerinde konuşulur. Ekseriyet. Hiç yamalı pantolonlu insan görmüyorum ben. Hiç. Hiç yamalı potinli adam görmüyorum. Hiç yok. Kadın her hafta bir iskarpin giyiyor, Nerede para yok?  Para yok. Para var. Allah (cc), ahlak versin de lüzumlu yere kullandırtsın. O vakit hiç yığıntı kalmaz. Anlatabildim mi acaba? Para var, efendisini kaybetti. Para yok olur mu? Hiç kimsede yok, yamalı pantolon yok. Eskiden vardı böyle. Muazzam serveti de vardı, hatta kadınlar arasında, aileler arasında bir meziyet sayılırdı, filancanın karısı kocasının pantolonunun yüzünü bir geçirmiş ki sanki yeni yapılmış kumaş gibi der. Yapıştırma pençe yoktu, tahta çivili pençe vardı. İki sene giyerdi ayakkabıyı. Üzerinde böyle mükellef daireli iki yana yamalar filan. Şimdi hiç yok öyle bir şey. Para yok olur mu? Moda halinde söyleniyor, moda halinde. Para da olur madde de olur, yalnız mana kaybolursa çok fena olur. Anlatabildim mi acaba?

Kasanı kilitledin, dolabını kilitledin  bir şeyin  alınmasın ama kalbine bir şey yapamadın. Manan çalındı. Çocuk eğleniyor, çocuğu peşinden getiremedin. Zor yeri burası, anlatamıyor muyum acaba? Zor yeri bu. Çocuk peşinden gelecek, dedesinin peşinde. Ya.

Taşne-i  cam û cemşide'de lezzet kalmadı.
Meclis-i işret bozuldu, eski ülfet kalmadı.

Bir kuru gayret hamiyet istikamettir gider.
Kisve-i zengin-i mana da letafet kalmadı.

Hangi yoldan doğru gitsin bilmiyor cûyendegân
Cennet û fevze sıratel istikamet kalmadı.

Ey hatib-i mimber-i himmet yazık elfazına.
Hutbeler irad edersin, bak cemaat kalmadı 

Hayatı yalnız buradan gitmemek, burada geçirdiği günler olmamalı. İkinci âlemden sesi gelmeli. Hayat ona derler, anlatabildim mi acaba? Dedenin ikinci âlemden sesi gelir, benim gelmiyor. Bak Mevlana kaç asır olmuştur? Dünyanın her tarafından gelir, sesini duyduklarından dolayı gelir. Anlatabiliyor muyum acaba? Yaa. Hayattan sesi gelmeli. Beşeriyetin Fahri Ebedisi, senede milyonlarla adam gider. Bugün bilseler ki şöyle bir bez parçasına Hazreti Muhammed (sav) şöyle bir gün yüzünü kurulamıştı, bugün milyarlar verip de  parçasını alacak aşık vardır. Yakinen bilsin ki bir gün, Resul-ü Zişan şöyle tutmuştu, yüzünü şöyle kurulamıştı, şöyle bir bez parçası, hatta yarısı, milyarlar verip de  canını verip de onu ben  alacağım koklayacağım diyen insan vardır. Fakat maddenin kesafetinde gezenlerden değil öyle bir bez parçası, atlasları da olsa yine şöyle bakar geçer gider. Bilmem bir şey anlatabiliyor muyum?

Eni ü nale seher-hize ney nevası verir. [iii]

Bu âlem inleme âlemidir. Allah (cc) Bir kulunu severse inletir. Fakat o iniltiye sahip olan adam, ondan ney sedasını duyar. Acaba anlatabildim mi? Bizim inlememiz gibi değil ah bacağım tutuldu, öyle değil öyle değil. O başka türlü bir inilti.


Sühanverin eseri bir hayat ı sânidir
Giderse dâr ı fenâdan yine sedası gelir.

Benim vücudum olur na-bedid o dem yoksa.


Cihan bu halde kalmaz kadirşinası gelir.

Bugün ki konuşma bu kadar yeter.


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     




[1] Taharri: (Hary. dan) Aramak. Araştırmak. İncelemek. Araştırılmak.
[2] İstiab: İçine almak. Kaplamak. Toplamak. Tamam etmek. Tutulmak. Zapteylemek.
[3] Nazirat Suresi 24. Ayet-i kerime فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ 
Meali: "Ben sizin en yüce Rabbinizim" dedi.
[4] Giran-baha: Farsça Kıymet ve pahası çok olan.
[5] Menam: Uyku zamanı, rüya, düş
[6] Magbun: (Gabn. dan) Alışverişte aldanmış olan. Şaşkın. Şaşırmış.
[7] Hicr Suresi 23. وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ 
Meali: Biz, elbette biz diriltir ve öldürürüz, sonunda asıl varis olanlar da biziz.
[8] Hadis-i Şerif (D.İ.B.Y. Sahihi Buhari; 3/40)
[9] Sem': İşitmek. Kulak ile dinlemek.
[10] Zell: Yanlışlık yapma, yanılma. Ayağı sürçme, kayma.
[11] Nahvet: Kibir, gurur. Kibirlenme, büyüklenme, böbürlenme.
[12] Enin: Acı ve sızıdan inleyiş.
[13] Sayh(a): (C.: Siyâh) Çağırış. Çığlık. Feryad. Nâra.
[14] Müntehir: (Nahr. dan) İntihar eden, kendini öldüren.
[15] Kaf suresi 37. Ayet-i Kerime اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ
Meali: Şüphesiz ki bunda kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır.
[16] Mudga: Et parçası, bir çiğnem et.
[17] Dar-ı Cahim: Cehennem kapısı.
[18] Tula: Çok uzun. Pek uzun.
[19] Müvellid-ül ma: Su tevlid eden. Hidrojen.
[20] Müvellid-ül Humuza: Ekşilik, oksitlenme meydana getiren. Oksijen
[21] Tavattun: Bir yeri vatan edinmek, bir yerde yerleşmek.
[22] Hadis-i Şerif Taberani Mu'cemül Kebir 11025 numaralı hadis
[23] Eimme-i İsnâ Aşer: On iki imâm. Silsile-i sâdâttan olup müceddit olan imâmlar hakkındaki bir tâbirdir. Bu zâtlar esasât-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur'âniye ve imâniyenin, dini esasların ve şeriatın muhafazasına çalışan, saltanat işlerine karışmayan mânevi riyâset ve ilim sahibi şahsiyetlerdir.
[24] Fecir Suresi 27. Ayet-i kerime:    يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ   
Meali Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis!
[25] Fecir Suresi 28. Ayet-i kerime:  اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ 
Meali: Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön.
[26] Fecir Suresi 29. Ayet-i kerime:  فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ 
Meali: Kullarımın arasına gir.
[27]Fecir Suresi 29. Ayet-i kerime   وَادْخُل۪ي جَنَّت۪ي  
Meali: Cennetime gir.
[28] Cevval: Dâim hareket hâlinde olan.
[29] Tekevvün: (C.: Tekevvünât) Vücuda gelmek. Meydana geliş. şekillenmek.Var olmak.
[30] Müsebbibü’l Esbab: Sebeplerin yaratıcısı olan Allah.
[31] Salb: Asmak. Darağacına çekmek. Çarmıha germek.
[32] İktisab: Kazanmak. Tahsil etmek. Elde etmek.
[33] Ser-tumar-ı: Baş terbiyeci
[34] Rekz: Dikme, yere saplayıp sabit kılma.
[35] Sürre: (C.: Sürer - Sürrât) Göbek..
[36] İbtihac: Sevinç, sevinme. İç açıklığı.
[37] SemeredârVerimli, semereli, kârlı. Yemiş veren.
[38] Ahfad: Torunlar. Hafidler. Evlâd oğulları. Yardımcılar.



[i]  
[ii] Nigari Divanı
 Ey hâce ki biz bende-i merdân-ı Hudâ
 Ma‘nâda şehiz gerçi ki zâhirde gedayız

 Bî-kayd-ı cihânız bize hükm eylemez âlâm
 Ahrârlarız bende-i Sultân-ı Bahâyız

 Ser-geşte-i kûhız gehî âvâre-i sah
 Hercâyîleriz çünki talebkâr-ı likayız.

 Evsâf-ı derûn-ı dili izhâra ne hâcet
 Ma‘lûmdur ahvâlimiz ashâb-ı safâyız

 Ser-mest-i müdâmız velî esrâra habîriz.
 Tâ zülf-i girih-gîr ile biz ‘ukde-güşayız.

 Düşdi yere her kim ki bize kıldı ‘adâvet.
 Kim derd-keşiz tîr-i kazâyız fukarâyız

 Ruhsâre-i mehveşlere dil virmişiz ammâ
 Zan itme ki müstagrak-ı deryâ-yı hatâyız

 Nakşa nigeh ey hâce ki nakkãşa nigehdir
 Sanma ruh-ı zîbâya nigeh ‘ayn-ı günehdir

[iii] 


Eni ü nale seher-hize ney nevası verir .
Bükadan Arif i billaha mey safası gelir

Sühanverin eseri bir hayat ı sânidir
Giderse dâr ı fenâdan yine sedası gelir.

Benim vücudum olur na-bedid o dem yoksa.
Cihan bu halde kalmaz kadirşinası gelir.

Abes, tabib arama derd i dil ara yahu
Ki Dert-mend olanın gayrıdan devası gelir.

Kederden özge garib i diyarı kim yoklar
Mariz ıyâdetine gelse aşinası gelir.

Sitemkeranı Hüda naşinas hakkından
Efendi tecrübe ettim seher duası gelir.

Azab ı kabri şataretle atlatır feyzi

O dem ki başucuna Âli Mustafa’sı gelir

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Şemseddin Yeşil - Tüm Hakları Saklıdır..
Designed by CruelKeSh | 2017


Eni ü nale seher-hize ney nevası verir
Bükadan Arif i billaha mey safası gelir
Sühanverin eseri bir hayat ı sânidir
Giderse dâr ı fenâdan yine sedası gelir.




9 Saniye sonra Kapanacaktır