Hz Ali’nin (Kerem Allahu Veche) Şehadeti
(Şemseddin Yeşil Efendi 001 (15.02.1957) 87 dk (287.kasette) Hz Ali’nin
(kv) Şehadetini anlatıyor.)
Hatta Resul’ü Ekrem(sav) cam-ı
şehadetle âlemi cemale teşrif etmiştir. Çünkü zor zamanında, “Yahudi karısının yapmış
olduğu zehrin acısını duyaraktan can veriyorum” dedi. Anlatabildik mi acaba? O
aynı iş. Öyle dedi. Sana filanca adam
gelecek, filanca kabileden, şu renkte, bu renkte, şöyle, böyle, ismi İbn-i
Mülcem’dir. Şudur budur. Böyle bir gün oturuyordu. Bir zat geldi. İlk önce
gelirken hakikaten hizmet niyetiyle geldi. Bütün insanların kalbi iki
parmağının arasındadır. Yalvar Kudret’e, çevirmesin Haktan kalbini. Fakat
mağrur olma her hangi bir şeye, derhal döndürür. İlk geldiği vakitte
ağlayarak geldi İmam-ı Ali’nin katili. “Hizmet” diye, geldi. “Yanıyorum” diye
geldi. Hayrettir hayret. Tarifine baktı. “Senin ismin ne”, dedi. Filanca.
Derhal Rasulullah (sav)’ı tasdik etti. Bir sual daha sor. Hemen kılıcını verdi.
“Tutunuz size hediye getirdim” dedi. Öyle işaret etmiş, sana bir kılıç hediye
getirecek, hizmet niyetiyle gelecek. O niyetle geldi. Pervane gibi döndü. Ne
hizmetler yapıyor. Ne söylediyse, söylediğinde Beşeriyetin Fahri
ebedisini(sav), Hazreti Haydar tasdik ediyordu. Yabancılar vardı. İbn-i Mülcem
şaşırdı. Beni isticvab[3] ediyor, takdis ediyor, ne münasebet falan. Ertesi
günü geldi, Merak içindeydi.
—Sorma bu hususları.(dedi)
—Çok merak içindeyim.(Ant verdi.)
—Senin elinden şehid olacağım
ben.
—Ben (dedi) hizmet kasdıyla
gelmişim. Aman, benden bu sıfatı al.
—Kudretin benim hakkımda en büyük ikramı olan
neşeyi, kendi elimle kardırmaklık cür’etini gösterecek kadar küçük değilim.
—Benim halim ne olur?
—Sana (dedi) merhamet ederim.
—Bağışla bana (der.)
Hizmet etti etti etti. Zalim ailesinden bir
kıza taalluk[4] etti. Dediler ki: “Onu öldürürsen sana kızı veririz.” Derhal niyet değişti. O güne kadar peşinde
dolaşan adam, ondan sonra katili olmaklık sevdasına düştü. Anlatabiliyor muyum
bir şey? Bir sabah namazı vaktiydi. Girdi, o güne kadar dostları nöbet
bekliyorlardı sokak başlarında. Bilmemezliğe geliyordu. O vakit, Cenab-ı Kerrar
dedi ki; “Bu akşamdan itibaren paydostur, bu işi istemem.” …. Caminin arka
kapısına gizlenmişti. O günün alat-ı carihası[5], zehirli kılıç kullanmak.
Böyle ensesine doğru kılıcı vururken, iyi vursun diyerekten Ali ensesini böyle
uzattı. Yani iyice vursun diyerekten. Kudretli şekilde yaralandı. Yere düştüğü
vakitte, bütün insanlar toplandı, bir tokat vurdular. İkinci tokadı vururken
“Hepinizi sizi Allaha havale ederim. Ölmedim. Kısas yapmayın.” Dedi. Görüyor
musun acaba… şeyi? Zevki anlıyor musun? Adaleti anlıyor musun? “Daha nefes
alıyorum, ölmedim ben” dedi. “Dokunmayın! Yalnız yaranın acısıyla yanıyorum,
şerbet getirin. Hem iki bardak getirin, birde ona.” Sahne ne adamlar yetiştirmiştir. Ahlaka ait
bir mevzu, anlatabiliyor muyum burada? Geldi iki tane şerbet. “Verin içsin.”
dedi. Çekindi.
—Niye içmiyorsun? (dedi)
—Korkuyorum, yaptığım cinayete
bir zehir olsa gerektir.
—Yaa elimi kaldırdım. (dedi)
Bende ihanet buldun, seninle şimdiye kadar nisbetim[6] vardı. Seni yarın
huzur-u ilahiye kucaklayıp götürecektim. “Bana aittir, bağışla!” Diyecektim ve
kurtaracaktım. Şimdi sen bana hain dedin, binaenaleyh nispet kalktı.
0 yorum:
Yorum Gönder