Kaset 200
17/10/1965 65 dk. (Düzenlenmemiş Metin)
Ahlak
mevzuu üzerinde devam etmektedir. Mevzu başlıca iki esasa ayrılmıştı. Birine
vazifeden doğan ahlak, diğerine aşkdan doğan ahlak tesmiye edilmişti. Vazifeden
doğan ahlakın menbaı akıl, aşkdan doğan ahlakın da mastarı kalb olduğunu her
konuşmada tekrar etmekteyiz. Elbette ahlakın bahsettiği aşk, romanda okunan aşk
mânasına değildir. Zira romanda okunan aşk, nefsde hasıl olan muhabbet. Ahlakın
bahsetdiği aşk, ruhda hasıl olan muhabbet. Ruhda hasıl olan muhabetde vücud
şaibesinden eser kalmaz. İnsan, kendi aslını bulmak zevkıne girdiği vakit o
aşka doğru yürümeye başlar. Bunu çok çok anlatdık bugün tekrar etmeyelim.
Vazifeyi de anlatdık. Zannedersem geçen konuşmada söyledim orada da tekrar
etmiştir vasıta dinlemiş olsanız gerek. Orayı da tekrar etmeyelim. Gerek akıl
yani hissin galatlarını tashih eden kuvve. Akıl öyle bir Nur u Rabbani ki akıl.
Eserlerinden anlıyoruz kendisini. Gösterebilir misin? Efendim işte dimağım
filan filan.. o ampulden bahsetmeye benzer. Elektriği sorduğun vakitde ampulu
tarif etmeye benzer. O kitaplarda okunan akıl bahsi ruhiyatda filan o ampulu
anlatmakdır. Ampul anlatılınca alektrik anlatılır mı? Ampul işte. Tel koptu
dersin yanmıyor dersin filan alektrik o değil. Akıl da öyle değil. Akıl,
ahlakın tarifine göre öyle bir Nur u Rabbanidir ki; Kudret tarafından insana bahşedilmiş,
meçhulden malumu çıkarır, hissin galatlarını tashih eder medar ı teklif.
Bizatihi hayrı şerri bilir mi? Hayır. Tarif edildikden sonra kabul eder.
İnsanın bu aşk, akıl,kalb, tabi ahlakın bahsetdiği kalb de kalbi insanidir.
Yoksa bedenimizdeki olan kalbi hayvani değil. Bizde çok kalb mi var? Var ya. Bu
kalb, kalbi hayvani. Bu sadrımızın ortasında mahruti bir şekil, dört odalı,
kanı şöyle yapar böyle yapar hepinizin bildiği şekil o vücudu hayvanimizin
kalbi. Bi de bizim vücudu insanimiz vardır. İnsanın sureti toprakdan yapılmış
kısmı değişmez amma onun mânası, sireti o değişir. Bu âleme suret itibariyle
çirkin gelebilirsin güzel de gelebilrsin bunlar değişir bunlar değişmez yanlış
söyledim affedin. Fakat buradan kendini güzel veya çirkin götürmek senin
elindedir.Siretini. İnsanın sudan toprakdan yapılmış olan kısmı değişmez fakat
mânası, hakikatı, mânası o değişir. Değişmeseydi teklif olmazdı. Bu cümlemden
siz zevk almadınız tabi buna çok misal vermek lazım ama asıl konuşmamın an yeri
de bu. Bakıyorum nazarlar bir zevk almadı. Mecburum başka yere geçmek zarureti
olur çünkü. Bir şey söylenir, söyleyen nazarlara bakar, o nazarlarda
anlaşıldığı, anlaşılmadığı, zevk alındığı, zevk alınmadığı söyleyen onu bilmesi
şart. Bilmedimi olmaz. Şimdi bu cümleden bakıyorum zevk veremedim. Kabahat
sizde değil bende. Verilmez mi verilir çok incelemek lazım onu da şimdi günü
kısa saat kısa belki ilerdeki konuşmalarda sıra gelir açılır. İnsanın sudan,
toprakdan yapılmış kısmı değişmez ama mânası, sireti değişebilir dedik bu cümle
üzerinde. Bu, gayet mühim bir cümle. Yani bugünkü konuşacağım yerin hemen hemen
an noktası amma anlatamadık. Neyse geçelim biz şimdi ondan işte o.. nerden
buraya atladım bakayım? Yine ben hatırlatayım yorulma. O dedim
vücudu hayvanisindeki kalb değil dedim değil mi? Bir de vücudu insanisi
vardır onun kalbini söylerken buraya girdik toplaya toplaya konuşalım. O
maddecilerin inkar etmiş oldukları vücudu hayvaniye taalluk eden şey. Mânaya
iman edenler onların inkar etdiklerini kabul ederler fakat mânaya iman
edenlerin gördüklerini onlar görmezler ara yerde fark var. Aşk yolunda kendi
kendine insan pek öyle .. gelir. Şeytan musallat olur yolu tıkar. Şeytan ne?
İnsanı hak ve hakikatdan alakoyan her ne varsa adına şeytan denir. Şeytanın
tarifi o. Seni insanlıktan hilkate karşı nankörlüğe hangi şey sevkederse o
şeyin adına şeytan denir. O kadar umursamaz onu. Hak ve hakikat yolunda pek
kolay kolay insan kendi kendine geçemez. Bazı insanlar vardır ben yaparım her
şeyi der yaratırım der. Yok kardeşim olmaz. Körden ibret almalı körden. Âmadan
insan ibret almalı. Âmanın gözü görmez, görenin koluna takılırsa yolu çabuk
geçer. Bişey anlatamıyo muyum acaba? Burda anlatılmadı mı? Âmanın gözü görmez
fakat bir görenin koluna takıldımı tıkır tıkır tıkır tıkır gider. Onun içün bu
böyledir. Bu vücudu hayvanimize deden, her konuşmada tekrar ediyorum bu sesi
çıkan, iyi anlatabilmek için tekrarı tekrar etmek lazım ne yapalım. Nasıl bu
gömlek benim bu vücudumu muhit gömleği ise bu beden de benim hakikatımın
gömleği. Nasıl bu gömlek, bu değilse bu beden de benim hakikatım değil. Hak ve
hakikatı göremeyenler, yalnız bunu(bedeni)
görüb de kendi hakikatını göremeyenlerdir. Bunu(teni) görüyor “netice
bundan ibaret” diyor yolda tıkanıb kalıyor. Görenin koluna takılmak lazım. “Ben
kendim giderim” yook pek gidemezsin. Takılır. Kalb körlüğü, kafa körlüğüne de
benzemez. Hadi kafa körlüğünde insan bi değnek alır filan tıpış tıpış filan
biraz ağır mağır gider amma. Sonra kendi evin değil ki bu kainat. Âmanın kendi evinde âsaya ihtiyacı yoktur yani
değneğe ihtiyacı yoktur. Sokağa çıkarken değneği kullanır. Fakat kendi evinde
bu odadan o odaya ordan aşağıya filan çıkar. Kendi evinde de tutmazlar adamı.
Yine anlatamadık mı acaba? Âmanın kendi evinde değneğe ihtiyacı yoktur. Böyle
böyle, şöyle şöyle yapar gider. Kendi evinde de değil. Bu değil yani ya. Mevzu
bu. Sakın anâsır âleminde kalma. Kudret ne kadar misal kaçırmış. Buysa, “evet
benim bu gözüm görür bu gözüm” iddia eder bazı insanlar. Ömründe hiç rüya
görmedin mi kardeşim? Hiç rüya görmez misin? Rüyada güzel veya çirkin,
heyecanlı veya heyecansız, tatlı veya tatsız bir çok hadiseler görürsün.
Eğlenirsin, evlenirsin, mahkum olursun, hâkim olursun.Görürsün. Hangi gözünlen
görüyorsun? Bu göz tatilde. Bişey anlatamıyo muyum acaba? Hangi gözünlen
görüyorsun? Ufacıcık. Kudret, pek şey kalmasın diyerekden şöyle bir parça bir
parça kaçırır. Sevdiği insanlar vardır onlara semavî işaretler yapar ayağı
kayacağı vakitde kaymasın diyerekden. Sakın Kudretle şey yarışına çıkma.
Çamaşırcı güneşe kızarsa, balık denize kızarsa zararı kime olur?
--/-
-2-
Kimin bahtı kararır? Güneşin mi denizin mi?
Yoksa balığın mı çamaşırcının mı? Çamaşırcı güneşe kızdı da asmayacağım dedi
kimin bahtı kararır? Denize balık kızdı da yüzmeyeceğim dedi kimin bahtı
kararır? Bişey anlatamadık mı acaba? Sakın ha. Ehli hakikatın düşmanlarını da
böyle bil. Hak ve hakikata düşman olanları böyle tanı. O vakit tanıdın mı
kalbinin çocuğu doğar. Kalbinin yemişini aldın mı “ooh” dersin. Bak kalbinde
bir yemiş doğdu mu kalbin büyük bir şeydir. Kanın, süt olması için çocuğun
zuhuru şartdır. Kan var ya kan. Kanın, süt olması için zevkim var bugün iyi
dinle. Kanın, süt olması için çocuğun zuhuru şartdır. Başka türlü olmaz. Süt
olmaz. Kan, süt olmaz. Çocuk zuhur edecek. Hulâsa ikinci defa doğmanın çaresini
ara. Bir defa doğdun, bi daha doğ. İki defa doğmadıkca ruh u menfuhun kıymetini
bilmezsin. İnsana derler ki efendim ne olcak netice işte gıdadır şudur budur o
da tekamül etti işte böyle bir varlık oldu. Güzel amma ruh u menfuha ne
diyeceksin? Sen hep dolaşıyorsun bedeni hayvanide. Benim insanlığım var yahu
ondan niye bahsetmiyorsun diye niye demiyorsun? Neden söylemiyorsun? İki defa
doğ. “Mevlem yelid marrateyn lem yelid
velekute semâvat” İnsanlar iki defa doğmadıkca semâvatın kapısı açılmaz.
Semâvatın kapısı demek ne demek? Kalbi mülhem olmaz.Hak ve hakikatı tatmaklık
kısmet olmaz. Birinci doğuşu, annesinin karnında dokuz ay küsur gün yahut dokuz
ay daha sonra doğması. İkinci doğuşu kendisini, nefsinin esaretinden kurtarmasıdır.
Nefsinin esaretinden kurtulmadıkdan sonra olmaz. Olmaz. Sözün başına gelelim,
gerek akıl, kalb,aşk yani doğrusu ışkdır onun. Aşk diye alışmış konuşuyoruz.
Bunlar mânayı insaninin birer vasfı olması hasebiyle ahlakın en büyük mevzuu
insandır.İnsan. Bununla meşgul. Bu insan nedir? Hiç düşünüyor muyuz kendi
kendimize? Neyiz acaba? Hepimiz öleceğimizi biliriz fakat ölümden ötesini
düşünmeyiz. Kime sorsan inanan inanmayan, iyi kötü öleceğini bilir. Ölümden
ötesini? Yaklaşmaz bile.Yaklaşmaz. Müebbet istikbal ile hukuk tedarik
edilmedikce insan huzur ile yaşayamaz. Yaşanmaz. Öyle değil mi? Nasıl yaşar
adam huzur ile? Bütün kainatı sana verseler, istediklerinin hepsi olmuş olsa ne
kadar sene bu? Koy kendi kendine bir sene koy kendine naaparsın ondan sonra?
Şöyle bir düşün naaparsın? İşte ondan öbür tarafını düşünmediğinden dolayı
beşeriyet böyle biri birini yiyor ve daha yiyecek. Değer mi? Olmaz ya Kudret
hiç kimsenin böyle arzusuna muvafık tam bu şekilde öyle şey yok. Bu Pazar öyle
açılmamış. Bu Pazar darılma pazarı değil dayanma pazarı. Dayanacan burda. Âdeti
öyle. Makam ı aşka çıktın mı o vakit her şey sana kolaylaşır. Fakat o da zor.
Evvela bir defa bakacak kendini arayacak. Bir kapı aralanır, Hakk’ın kendisi
üzerindeki tecellisini duyar zevk eder, “inan” emri verilir. O vakit âdem olur,
adam. Âdem oldukdan sonra iman mertebesine girdikden sonra “teslim ol” denir. O
teslimiyetden sonra insan olur. İnsan oldukdan sonra naz niyaz makamına çıkar
ondan sonra makam ı aşka terakki eder yük kalkar. Ondan evvel kalkmaz. Ben
kendimi şu kadar servete malik olursam tamamıyla yük kalkacak. Büyük bir masaya
malik olursam.. yook. Kısmet artmaz mihnet artar mihnet. Anlatamıyorum galiba?
O ne vermişse o dur. Mihneti artar. Onun zevkı nasıl olur? Makam ı aşkda hasıl
olur. Neden? Aşıkda vücud olmadığından bela ile eğlenir. Onun için “bin belaya
mübtela kıl beni” der. İlk söylediğim sözdür dikkat et. Aşıkda vücud
kalmadığından dolayı bela ile eğlenir.”Bin belaya mübtela kıl beni” der. O
vakit üns kokusu duyar. Biz şimdi benzin kokusu duyuyoruz. Acayip. Üns kokusu
duyar. O kokuyu duyanlar tövbenin zevkını alırlar. Tövbe ne demek? Yapmış
olduğu kötülükden dönmeklik zevkı demek. Belki sana bi tuhaf gelir tövbe
kelimesi yani var ha bazı insanlar böyle mânaya taalluk eden bir cümle söyledin
mi güler. Ne gülüyorsun? Tövbe kelimesine insan gülebilir mi insansa? Yapmış
olduğu fenalıkdan insanlık vücudu kendisini recmederken niye yaptın diye bir
nedâmet var ya onun adına tövbe denir işte bu. Nedâmet. O vakit tövbenin
zevkını alır. Tövbe ne tatlı şeydir bilir misin? Allah ile en ihlaslı konuşmak,
tövbedir. Ondan evvel konuşamazsın Allah ile ihlaslı. İbadetde konuşamazsın o
kadar ihlaslı. En büyük taatı yap o kadar ihlaslı değilsindir. Fakat bir cürmü
irtikab etmişsin de ihlas ile. Allah ciğer yanığı ile gözyaşına dayanamaz.
Ciğerin yanarak gözünün yaşını dökerken bir konuşman vardır yok mu ya o ne
büyük konuşmadır o. Allah ile en iyi Rabbisi ile o vakit konuşabilir. En güzel,
Hakk’a dert yanmanın adıdır. Anlatamıyoruz galiba. En güzel dert yanarsın.
Tövbe edenler, Allah ile beraber olanlardır. Anlatamıyoruz galiba. Dikkat et
buralara.Alayişe kapılma. Tövbe edenler, Allah ile beraber olanlardır. Alayişe
kapılanlar, atı ile arabası ile tenekesi ile övünenler, ahırlarda kalanlardır.
Hangi kısmı istersen o kısma gir. Yoruldunuz galiba? Bu günkü konuşmanın öz
yerinden bir tanesi şu; o merak sana sarsın “benim kalbim bir yavru doğurdu mu
kalbin?” Bunun üzerinde işle. O diğer bilgiler, sözler, şunlar hepsi.. yemiş
verdi mi kalbin ona bak. O yemişi verdikden sonra o yemişi tattırabildin mi?
Bir de o var. Eski konuşmalarda söylemişimdir tekrar edeyim. Rabiayı Adeviye
isminde büyük bir islam annesi var. Bundan otuz kırk sene evvel Amerikalılar
tercemei mealini sordular maalesef layıkıyla bilinemedi. Âlem senlen meşgul,
sen kendine karşı yüz çevirmişsin bu da bi acayip bişey.Âlem senin dedenlen
nenenlen meşgul. Arıyor tarıyor geliyor buraya seyyah elinde kitabı var.
Sekizyüz sene, altıyüz sene evveli. Mezarına gidiyor bakıyor püüü acayip.
İğreniyor senden. Hazreti Muhammed öyle der: “İza tehayyertüm fil umur festeinü min ehlil kubur” Bütün
akıllılarınız bir mevzu ortaya gelir halledemezseniz ehli kabirden yardım
dilenin. Bir vakit birisi benlen istihza etdi. “Çok büyük tanıdığınız zat öyle
dermiş değil mi” dedi. Evet öyle der dedim öyle der. Kabirden yardım edecek bir
camiadan ne hayır gelir yahu dedi bana.
Ya herkes serbest söyler. Onun kaç türlü mânası var sen biliyor musun dedim.
Sen acaba ehli kabirden yardım etmiyor musun dedim utanmaz mısın bunu söylemeye.
Okuduğun kitapların ekserisi ehli kabrin kitabıdır. Yazdı kitabını bıraktı
gitti ahirete alıp kitaptan okuyorsun işte anlatamıyo muyuz acaba yahu?
--/-
-3-
Dedenin kütübhanesi bir hazinei kübra o
çalındı çalındı öyle garba marba gitti gitti gitti medeniyetin bi işe yarar
kısmı o dedenin kitabından çıkmış olan kısımlardır. Ne yaptı? “ festeinü min ehlil kubur” ordan aldı.
Anlatamıyoruz galiba? Belle bunu. Onun asrında Hasan ı Basri namında bir
hazreti insan var. Rabiayı Adeviye Hasan ı Basri asrında. Evlenmemiş Rabiayı
Adeviye. Muazzam bir ârife bir kadın. Sormuşlar niçin evlenmiyorsun demişler.
Hukuk büyüktür demiş, hata ederim diye demiş. O bana verilmiş olan hakdan
vazgeçtim. Böyle acayip bir kadın. Şimdi aile yuvaları öyle değil ya. Ne kadın
kocasının hakkına riayet eder ne kocası kadının hakkına riayet eder. Kocası,
karısına hizmetçi nazarı ile bakar. Karısı, kocasına uşak nazarı ile bakar. Bir
kısmı böyle. Bir kısmı işte vaktiyle bir beladır girdik, vaktiyle bir beladır
girdik der. Olmaz. Muhabbetli ailenin çocuğu diyor Peygamber, cemiyete hâdim
olur. “Muhabbetli ailenin çocuğu cemiyete hayırlı olur.” Diyor. Dikkat ediniz
diyor karılarınız hamile iken ne ağız kavgası, ne şu kavga ne bu kavga yapmayın
çocuğu şakî yetiştirirsiniz diyor. Biz onun ilimlerini bilmiyoruz ki o mâna
ilimlerini. Ben kavga ediyorum karnımdaki çocukla ne alakası var. Bilmiyoruz
biz onu. Biz ne biliyoruz ki zaten? Sonra bir de mânayı ihtira vardır. Uğradık.
Kadının sözüyle oturup kalkılmaz. Söylerse aksini yap derler. Sonra bunu
peygambere izâfe eder “Şaviru hünne ve
halifu hünne” Onlarla istişare edin ne söylerlerse aksini yapın. Hiç böyle
emreder mi Peygamber? Ahlakcıların başı, Beşeriyetin Fahri Ebedisi, Mürebbi i
ukul “Ve inneke le alâ
hulukın azîm”(Kalem,4) “Ekremin
nisae” kadınlarınıza ikram edin diyor. Sonra da latife yapıyor. Neyse biz
onların hepsini söyleyecek olursak suiistimal edilebilir etrafı şeyetemek
lazım. Hepsi çığırından çıkmış kadını bir türlü, erkeği bir türlü. Anlatılması
zor. Anlatamam dilim dönmez. E böyle bir emir yok mu “Şaviru hünne ve halifu hünne” ? Var.
Demek ki bu emr i Peygamberi sahih. Sahih. Ama sen acayip anladın. Hünne zamiri
müennes. Müennes olduğu için sen evdeki hanımını kasteddin. Şimdi değil de bu
üç dört asırdan beri bozulmuş. Şimdi aksisini yapsan da doğrusunu yapsan da
kadın seni dinlemez ki. Hiç. O kadını dinlemez, kadın seni dinlemez işte böyle
oturur gidersin. Dinlemez. O seni dinlemez, sen onu dinlemezsin. İki üç asırdan
beri.”Şaviru hünne, halifu hünne” Hadis
var böyle. Hünne zamiri müennes onu zannetmiş ki evdeki kadın yahut kadın.. o
değil. Nikahsız hiçbir zerre yokdur. Su, .. iki gazın içtimaından su meydana
gelir. O istihaleyi nasıl yapılcağı kimyager bilmez orda tıkanır. Kapıları
kapar Allah. Alektrik, müsbet menfi kutub ikisi izdivac eder işte alektrik
neyse onlar meydana gelir. Nikahsız hiçbir zerre yok. Hatta mevcudatı da
kendisine nikahlamışdır yoksa bu vakit kıyamet kopacak. Anlatamıyo muyum yahu?
Ruhun da iki karısı var. Biri nefs, biri akıl. Akıldan doğan çocuğun adına
vicdan derler o da pek ağır doğurur mübarek. Ne bileyim ben pek nadide. Nefis,
velud. Boyuna doğurur. Ruhlarınız, nefslerinizle müşavere etsin. İnceliği
anlatabiliyo muyum acaba? Ruhlarınız, nefslerinizle istişare etsin. Nefs, ne
emrederse , ne söylerse, nereye derse aksini yapsın. Yoksa evdeki kadın değil.
Ters anlatdık, ters mâna verdik nihayet dil uzatdık. Böyle hatalarımız da
vardır. Yoksa emir sahih. “Şaviru hünne halifu hünne”o mânaya. Yoksa ailede
intizac mı olur? Sen al karşına hanımınla konuş konuş, istişare et tatlı tatlı
bir yolda karar ver ondan sonra gör. “Aa eğleniyo musun benlen” der. Olur mu,
geçim olur mu?Öyle şey olur mu? Böyle acayip. Ev geçimsizliği rızkı daraltır
diyor Resulullah. Bunlara dikkat lazımdır. En büyük ibadet, en büyük taat bir
ailenin biri birine muhabbetle bakmasıdır diyor. Her şeyden üstün. Kalbinin
çocuğu oldu mu bak. Kalbinin çocuğu doğmadıkca, nefsi emmaren müslüman olmaz.
Teslim olmaz yani ya. Nefsi emmareyi teslim alamazsın. En büyük esas. İmkanı
yok. Buraya nerden girdik? Aklı tarif ediyorduk. Akıl, bir nur u rabbanidir.
Kudret’in sana bahşetmiş olduğu bir nurdur. Yalnız âlem i hilkatde geçer. Bu
sahnei şuhudda geçer. Senin iki yüzün vardır, bir yüzün âlem i hilkate bağlı,
bir yüzün de âlem i Kudret’e bağlı. Âlem i Kudret’e bağlı olan kısmın ebedi
olduğu için daha uzun, daha çok, daha büyük. Âlem i hilkate ait olan kısmınsa
bir an ı gayrı munkasen gibi bir şey. Oraya ufacıcık bir şey vermiş işte onunla
kendini idare et demiş. Fakat Âlem i Kudret’e taalluk eden kısmın büyük olduğu
için oraya da büyük bir şey vermiş iman ve aşk. Sıkıldınmı bütün işler sıcak
gözyaşı ile biter. Sakın merhametsizlikle o çeşmeyi kurutma. Her insanda o kuyu
var o hazine var. Yalnız onun suyunu kesen şeyin adına o kurutucu şeye merhametsizlik
diyor. Bak kendine her gün merhametin artıyor mu çoğalıyor mu eksiliyor mu ona
bak muayene et. Hakk’ın yanında bir yer var. O yanda, o canibde orada insan ah bi mevki edebilmesi için en
büyük şey merhametidir. Yokla kendini merhametin ne derece. Ne kadar merhametin
varsa Kudret yanında o kadar mevkiin var. Ne kadar bilgin varsa olmaz mı?
Hayır. Ne kadar merhametin var? Ne kadar merhametin varsa o kadar. O merhamet
de hususi olmayacak. Mesela kendinden, kendi akrabandan, kendi cinsinden,
kendine taalluk eden bir kimseye merhamet etdin. Nefsindendir diyor.
Umumileştimi Hakk’dandır diyor. Ölçüsü zor.Çok zor ölçüsü. Mesela kendi
taalukatından birisine merhamet ediyorsun da aynı vaziyetde olan biri daha var
ona merhametin yok ona karşı o tecelli yok ona karşı. Senin ona merhametin
Hakk’dan değildir diyor. Nefsindendir diyor nefsinden yine bir kıymeti yok. Çok
ince şeyler söylüyorum zevkım var bugün dinle. Keseyim mi yoksa? Nefsindendir
diyor. Ahlak, iman, aşk insana öyle bir hâl verir ki öyle bir hâl gelir ki,
cennete girmekle değil, cennet ona nail olmakla iftihar eder. Bişey anlatamadım
mı acaba? O kimse cennete girmekle değil
cennet, ben buna nail oldum diye iftihar eder. İmansızlık, mânasızlık,
hak ve hakikatden kendisini çekmeklik, cehenneme girmekle değil cehennem,
Yarabbi bu bana layıkdı ama benim ne suçum vardı ben ona layık oldum der. Bişey
anlatamıyoruz galiba. Bunu bana layık gördün, bu bana layık fakat benim suçum
ne? Beni ona nasıl layık gördün der. Hatırlatayım iki konuşma evvel dedim ki
bazı insanlar derler ki böyle mânadan ahlakdan filan bahsedildiği vakit imandan
hemen cennetle cehennem ortaya getirilir.
--/-
-4-
Başka bişey yok da onun için. Hiç başka
bişey yok mu? Yok. Kainatda ya hayır vardır ya şer vardır. Hayrın karşılığı cennetdir,
şerrin karşılığı ifade eden mânası cehennemdir. Senin iklim i vücudunda da var.
Günde kaç defa kendi cehennemine girer çıkarsın? Kaç defa kendi cennetine girer
çıkarsın? Kudret onun dersini kaçırır. Durup dururken sıkılıyorum dersin işte
iklim i vücudunun cehennemindesin. Birden bire bu gün öyle bir sefam arttı
dersin kendi cennetindesin. Başka bişey yok kainatda. İsimlerinden mi
ürküyorsun? Deden konuştu diyerekden mi kızıyorsun? Sakın kızma deden sana
burayı bıraktı. Ya evinde oturuyorsun. Kanından kefen yaptı da sana burayı
bıraktı. Ya o kan gelir sonra adamı boğar. Öyle boğar ki. “…ve lâ yezîduz
zâlimîne illâ hasârâ”(isrâ,82) zulmün
sonu hasardır. Zalim hiçbir vakit muvaffak olamaz. .. benzer, olurmuş gibi
gözükür geçer gider. Nerde kazıklı direklere sahib olan firavun? Kazıklı
direkleri vardı onun. Ne demek o kazıklı direk? Okumadın mı tarihde kazıklı
direk? Firavun meşhur nerde? Silinmiş geçmiş gitmiş. Ufak bir adam değil. Kolay
mı o “Fe kâle ene rabbukumul a’lâ.”(Nâziat,24). Bütün ümerasını,
üserasını, bütün milletini topluyor dikkat edin en büyük rabbiniz benim diyor.
Onlar da secdeye kapanıyorlar evet en büyük rabbimiz sensin diyorlar. Bu hale
getirmek ondan sonra gönüllerde bir karaltı bırakmaz. Neden? “…ve lâ yezîduz
zâlimîne illâ hasârâ” ….(boşluk
49:30). Elinde bir çoban değneği vardır. Nedir elindeki dedi Huda. Ders i
ibret. Biz Kitab ı İlahi’yi layıkıyle okumayız ölümüze okuruz. Niçin Musa’nın
mucizesi, hayye i tes’a oldu dehşetli bir ejderha oldu. Herhangi bir şey olmadı
da bir çok mucizesi var ama en mühimi o işte ejderha. Neden oldu o? Neden oldu?
Söyleyeyim mi neden oldu? Ahlaka girer de onun için buraya aldım bahsedeyim.
Allah çok Gayyur’dur yani çok kıskançdır. Öyle. Gayyur. İnsan, çok dikkatli
olmak lazım gelir. Hanüz daha vazife i teblig, vazife i nübüvvet başlangıç.
Çobanlık ediyor. Hayvan gütmesini bilsin ki insan gütmesini de öğrensin. Sen
onu küçük bir şey zannetme. Yirmi tane kaz vereyim Beyazıt’dan buraya kadar
getiremezsin… Elindeki nedir dedi Musa’ya. Musa elideki nedir? .. Fakat o
Hakk’ın selam ı sübhanisinin tecellisinde o kadar müstağrak kaldı ki kesmiyor
cümleyi devam etsin diyerekden. Elimdeki âsadır, bunlan yaprak düşürürüm,
hayvanları otlatırım, yorulduğum vakitde dayanırım. Dayanırım der demez
Gayretullah’a dokundu. Bırak bakayım elindekini. Dehşetli bir ejderha oldu.
Korktu. Yani “dayanırım” kelimesi bana sarfedilir. Anlatamıyo muyum? Benden
başka neye dayanırsanız böyle olur. Men tallaka şeyen .. Kişi, güvendiğine terk
olunur. Kime güvenirsen ona terkeder Huda. Sonra dövünürsün. Güvendiğine.
Dayanırım. At bakalım dedi. Korktu tabi. Korkma dedi bu kadar ders sana
yeter.Halk sana yardım edecek hizmet edecek. Mevzu o kadar. Çünkü rızanın aslı
Hakk’a dayanmakdır. Ahlakda en son rütbe rızadır. Teslimiyetden sonra rıza
gelir. Onun aslı Hakk’a itimat ona dayanmakdır. Demek ki hilkate nazır olan
vechesinde akıl olduğu gibi Kudret’e nazır olan cephesinde iman ve aşk insana
esas teşkil ediyor. Bunlar tahakkuk etdikden sonra insan yavaş yavaş yavaş
yavaş huzura yaklaşıyor. Ondan evvel huzur olur mu? Olmaz. Hiç bişey olmaz.
İmanı olmayan bir kalb, şöyle düşünecek olursan imanı olmayan bir kalb, bir
melhama i şüpheaddır şüpheler oyuncağıdır nerde olacak? Nerden buraya geçtik
kim hatırlatabilecek? (Rabia’dan efendim) Mevzuyu biraz dağıttım dağıttım da
bakayım dedim şu nirengi noktası kimin hafızasında kalmış. Rabia, mühim bir
hanım. Onun devrinde Hasan ı Basri isminde. Hasan Basri. Hasan ı Basri derler
ama Hasan Basri isminde bir zat ı âli var. İkisinin de Hakk indinde büyük büyük
nazları var kendilerini kabul ettirmişler. Tesadüf etmiş Hasan Basri. Hazreti
insana yani insana bilhassa insan ı kamile Naib i Hakk olduğu için bütün
mevcudat müsahhardır. Fakat eğer onu bir gösteriş için yapacak olursa büyük bir
feyzinin kalkmasına sebeb olur. Olmaz. Bakmış Rabia’nın etrafında kimse yok ona
bir naz olmak üzere postu dizlerinin üzerine atmış ve üzerine binmiş Rabia da
üstünde başlamış dayanarak gidiyor. O orda gidiyor o da üstünde gidiyor bir
hayli gidildikden sonra Hasan Basri Radiyallahuanh kenara çıkmış Rabia da inmiş
yanına demiş Hasan hüner mi bu yaptığın? Yani nedir? Sen onun üzerinde giderken
balıklar senlen yarış ediyorlardı benlen de kuşlar. Sen bana böyle şeyler
gösterme kalbinin yemişinden kaç kişiye yedirdin de insan yetiştirdin? Burdan
buraya uğradık anlatabildim mi? Kalbinin yemişinden kaç kişiye yedirdin de bu
âlemde bir insan yetiştirebildin mi? Var mı insan? Yetiştirdiğin insan? Ve o an
ellerini ağlayarak öpmeye başlamış beni
halt etdin demiş. Evet insan. Ama insanın yetiştirdiği insan böyle neticede bir
zalim olub da bir camianın başını kemirici bir canavar olmamalı. Onun kastedmiş
olduğu insan yine kalbinden yemiş verici insandır.Biz şimdi insan yetiştir
dendik mi işte böyle süslü, püslü, fantazi, cemiyetde şusu var busu var bunlar
güzel bunların hepsi olsun başka. Kırık kalbleri saracak, insanlığın elemine
elini uzatacak, gönüller fethedecek. Bunu kastediyor.Yoksa.. o sabahleyin
kalktığı vakitde ne dalavere düşüneceğim diye değil de ey sabah bütün ümidim
sendedir canan kokusundan biraz çal da getir diye yalvarır. Sabahleyin kalkar
öyle zaten yatarken acayib yatar. Onun uykusu da acayibdir başka türlü uyur o.
Nevm i nefsani, tatil i gafletdir. Nefs sahibinin uykusu gafletini tatil
ediyor. Uyuduğu vakitde.. Haccaca bir çocuğa soruyor Haccac ı zalim. Benim
hayırlı vaktim? Uyu uyu sen diyor uyu.Niye? Hiç olmazsa .. bir parça rahat eder uyuduğun vakitde.Nevm i
nefsani, tatil i gafletdir. Nevm i ruhani, ruhani olanların uykusu huzur u hazretdir.
Nevm i cahil.. mevt i hazırdır o. Hak ve hakikate cahil, münkir . Ölü o ölü.
Nevm i habir,şâd ı hatırdır ona her şey açıkdır. Bu da öyledir işte. O
sabahleyin kalkar “bütün ümidim sendedir canan kokusundan biraz çal da getir”
der. Niyaza bak. Ben zaten vakfedilmişim kendime ait değilim diyor. Ben zaten
vakfedilmişim maşuk u hakikinin bidayi ruhanisine çok muhtacım oradan bir koku
getir canımın dimağını onunla muattar edeyim. Marifetullah bahçesinin bülbülü
olan efendim nerdesin beni kafesimde esir etme artık azad et. Marifetullah müjdesini
ne vakit vereceksin?
--/-
-5-
Bir canda ki marifet nuru yok bir katre ki müşahade
yok o köhne vücudu ne diye bana taşıttırıyorsun? .. mefkurum, senin aşkının
şarabı ile mahmurum. Define i hak olan sâki nerede nerede o hazreti insan? Niye
beni kurtarmaz? Peymanem gönülden gönüle dolaştı, bir ömür gitti. Hicran
eleminden hastayım. Sen ne vakit imdadıma yetişeceksin? Ehl i ruha deva
bahşeden, bana layık olanı vermeyecek misin? Yusuf’um senin cemaline müstağrak
olmuşum. Bir mürşidin canı cenah dağına düşmek istiyorum. Orada hayran kalayım
miracımı orada yapayım. İstidadımın eksikliği senin vergine engel olur mu
Yarabbi? Müsteid değilim hiçbir kabiliyetim yok fakat vergine engel olabilir mi
Sen Allah’sın. Bir mekteb varmış, o mektebde ahlak dersine gönül âleminden
başlatırlarmış. Kırık kalb tedrisatına başlanan o mektebe beni yazdırmayacak
mısın? Orada kah ile gedayı bir görmeyene numara vermezlermiş. Oradan çıkan,
aşk yoluna sâlik olurmuş. Sâlikliğin ayağında bağ olmazmış . O mektebin mezunu
imiş. .. isteyeni kovma diyenin Rabbim. Ben senin kapının dilencisiyim. Haremi
kutsi i lahutdan içeri girmek istiyorum. Senin kapının fakiriyim şanına layık
olanı ver. Senin şanın âlidir. Seni istiyorum seni. Benim dinim vaizin
anlattığı din değildir. Dinime küfür derler zira benim dinim, iki cihanda
cananımın sohbetidir. Bu sohbetin şükrü ancak ibadetle karşılanır. Yarab,
hayattan azloldun emri gelinceye kadar ibadetin zevkını bana unutturtma
üzerimden kaldırma. Ufak tefek suç işlemişim .. eksik esmalı gitmeyeyim. Mağfiret ismine mazhar olmadan mı geleyim? Kalbimi o kadar tasfih et ki her yer benim için müsâvi olsun. Seni andıkca itminan ile kayıtdan kurtulayım ..aleyk sırrına mazhar olayım. Yoruldun dinlerken ey ne yapalım bu kadar yeter.
üzerimden kaldırma. Ufak tefek suç işlemişim .. eksik esmalı gitmeyeyim. Mağfiret ismine mazhar olmadan mı geleyim? Kalbimi o kadar tasfih et ki her yer benim için müsâvi olsun. Seni andıkca itminan ile kayıtdan kurtulayım ..aleyk sırrına mazhar olayım. Yoruldun dinlerken ey ne yapalım bu kadar yeter.
Zamâne Dervişleri
Er sözünü dinlemez
Zamâne dervişleri
Dinlese de anlamaz
Zamâne dervişleri
Şerîate yüz yumaz
Tarîkate baş komaz
Hakîkate hiç uymaz
Zamâne dervişleri
Şehvet ardınca yeler
Neye gerekse eyler
Gördüğüne diş biler
Zamâne dervişleri
Tenden ileri gitmez
Ânunçün işi bitmez
Cân lezzetini tatmaz
Zamâne dervişleri
Ten tamusunda yanar
Zehr-i zakkûma kanar
Neye gerekse konar
Zamâne dervişleri
Ten sıfâtdur cândur zât
Tende kalan oldu mât
Nefs arzusun itti at
Zamâne dervişleri
Anlamadı er sırrın
Avrat iken dir erin
Silmedi gönül kirin
Zamâne dervişleri
Gönül nedir bilmedi
Hakk’ı anda bulmadı
Cân amelin kılmadı
Zamâne dervişleri
Cân ameli sevidir
Gönül ânın evidir
Nefis atının avıdır
Zamâne dervişleri
Er yoluna ko varı
Arayı sor ol eri
Bal eylemez bir arı
Zamâne dervişleri
Emek çekendir eren
Gönül evine giren
Hakk’ın cemâlin gören
Zamâne dervişleri
Er işine bakdılar
Ol tarafa akdılar
Adı âka takdılar
Zamâne dervişleri
Er yoluna düşmedi
Aşk oduna pişmedi
Büsbütün tutuşmadı
Zamâne dervişleri
Gece gündüz ağlamaz
Cân u ciğer dağlamaz
Ere gönül bağlamaz
Zamâne dervişleri
Cân yolundan osanır
Ten yoluna boyanır
İşini bitti sanır
Zamâne dervişleri
Tatmış şehvet dadını
Vahdet komuş adını
Cehennemin odını
Zamâne dervişleri
Bu değildir muhabbet
Mâl veresin ya avrat
Gönlünü ver hakikat
Zamâne dervişleri
Bu kadar er iz izler
Herkes aybını gizler
Nefsi kolayın gözler
Zamâne dervişleri
Şer seddini bozdular
Aybı hüner sezdiler
Ye’cüc gibi azdılar
Zamâne dervişleri
Büründüler celâli
Görmediler cemâli
Bilmediler kemâli
Zamâne dervişleri
Derviş isen hakîkat
Kanı sende ma’rifet
Başdan başa pür-zulmet
Zamâne dervişleri
İlm gerekdür cânda
Amel gerekdür tende
Kulak urmaz pende
Zamâne dervişleri
Sûretlerin düzerler
Gönüllerin bozarlar
Er yolunda azarlar
Zamâne dervişleri
Yol sandılar kesreti
Tutup türlü lezzeti
Aşk sandılar şehveti
Zamâne dervişleri
Aşk haberin duymadı
Er sözüne uymadı
Bildiğine doymadı
Zamâne dervişleri
Teni dolu cânı boş
Şer ağûsun eder nûş
Yâ bengidür yâ sarhoş
Zamâne dervişleri
Gerçek âşık olana
Cân u başa kıyana
Bir şey olmaz bahane
Zamâne dervişleri
Ten postundan yüzülmez
Benliğinden üzülmez
İkilikten süzülmez
Zamâne dervişleri
Ağlamadan gülsem der
Boşalmadan dolsam der
Zahmetsizce bulsam der
Zamâne dervişleri
Bir nakışdır bu cihân
Cân dânedir ten samân
Samanda kaldı hemân
Zamâne dervişleri
Aşk arıdır san hammâm
Girsin soyunsun temâm
İşte hatm oldu kelâm
Zamâne dervişleri
Gaybî sözün cümle hâk
Kanı işitir kulak
Tutmaz oldular yasak
Zamâne dervişleri
Er sözünü dinlemez
Zamâne dervişleri
Dinlese de anlamaz
Zamâne dervişleri
Şerîate yüz yumaz
Tarîkate baş komaz
Hakîkate hiç uymaz
Zamâne dervişleri
Şehvet ardınca yeler
Neye gerekse eyler
Gördüğüne diş biler
Zamâne dervişleri
Tenden ileri gitmez
Ânunçün işi bitmez
Cân lezzetini tatmaz
Zamâne dervişleri
Ten tamusunda yanar
Zehr-i zakkûma kanar
Neye gerekse konar
Zamâne dervişleri
Ten sıfâtdur cândur zât
Tende kalan oldu mât
Nefs arzusun itti at
Zamâne dervişleri
Anlamadı er sırrın
Avrat iken dir erin
Silmedi gönül kirin
Zamâne dervişleri
Gönül nedir bilmedi
Hakk’ı anda bulmadı
Cân amelin kılmadı
Zamâne dervişleri
Cân ameli sevidir
Gönül ânın evidir
Nefis atının avıdır
Zamâne dervişleri
Er yoluna ko varı
Arayı sor ol eri
Bal eylemez bir arı
Zamâne dervişleri
Emek çekendir eren
Gönül evine giren
Hakk’ın cemâlin gören
Zamâne dervişleri
Er işine bakdılar
Ol tarafa akdılar
Adı âka takdılar
Zamâne dervişleri
Er yoluna düşmedi
Aşk oduna pişmedi
Büsbütün tutuşmadı
Zamâne dervişleri
Gece gündüz ağlamaz
Cân u ciğer dağlamaz
Ere gönül bağlamaz
Zamâne dervişleri
Cân yolundan osanır
Ten yoluna boyanır
İşini bitti sanır
Zamâne dervişleri
Tatmış şehvet dadını
Vahdet komuş adını
Cehennemin odını
Zamâne dervişleri
Bu değildir muhabbet
Mâl veresin ya avrat
Gönlünü ver hakikat
Zamâne dervişleri
Bu kadar er iz izler
Herkes aybını gizler
Nefsi kolayın gözler
Zamâne dervişleri
Şer seddini bozdular
Aybı hüner sezdiler
Ye’cüc gibi azdılar
Zamâne dervişleri
Büründüler celâli
Görmediler cemâli
Bilmediler kemâli
Zamâne dervişleri
Derviş isen hakîkat
Kanı sende ma’rifet
Başdan başa pür-zulmet
Zamâne dervişleri
İlm gerekdür cânda
Amel gerekdür tende
Kulak urmaz pende
Zamâne dervişleri
Sûretlerin düzerler
Gönüllerin bozarlar
Er yolunda azarlar
Zamâne dervişleri
Yol sandılar kesreti
Tutup türlü lezzeti
Aşk sandılar şehveti
Zamâne dervişleri
Aşk haberin duymadı
Er sözüne uymadı
Bildiğine doymadı
Zamâne dervişleri
Teni dolu cânı boş
Şer ağûsun eder nûş
Yâ bengidür yâ sarhoş
Zamâne dervişleri
Gerçek âşık olana
Cân u başa kıyana
Bir şey olmaz bahane
Zamâne dervişleri
Ten postundan yüzülmez
Benliğinden üzülmez
İkilikten süzülmez
Zamâne dervişleri
Ağlamadan gülsem der
Boşalmadan dolsam der
Zahmetsizce bulsam der
Zamâne dervişleri
Bir nakışdır bu cihân
Cân dânedir ten samân
Samanda kaldı hemân
Zamâne dervişleri
Aşk arıdır san hammâm
Girsin soyunsun temâm
İşte hatm oldu kelâm
Zamâne dervişleri
Gaybî sözün cümle hâk
Kanı işitir kulak
Tutmaz oldular yasak
Zamâne dervişleri
0 yorum:
Yorum Gönder