107. (08.04.1962) 70 dk (154)
Ahlak mevzû üzerinde devam
etmekte. Mevzû başlıca iki esasa ayrılmıştı. Birine vazifeden doğan ahlak,
diğerine de aşktan doğan ahlak tesmiye etmiştik. Vazifeden doğan ahlakın annesi
akıl olduğunu, aşktan doğan ahlakın da menşeinin kalp olduğunu söylemiştik.
Gerek akıl gerek aşk, vazife, bunların hepsi mânâ-i insaniye ait birer vasıf
olmaları hasebiyle, mevzû doğrudan doğruya insan mefhûmu ile alakadar.
Zahirde görünüş itibariyle, etten kandan kemikten yapılmış gibi tecelli eden, nihayet iki metre uzunluğunda bir çukura sığabilen insan; iç yüzü itibariyle, bütün eşyanın hakikatine agâh olabilecek bir kabiliyette, Hakk’a muhatap olabilecek bir sıfatta, en büyük varlık onun kalp şehrinde bir nokta olacak kadar geniş bir varlıkta meydana gelmiş bir can. Bunu nasıl hâlletmeli? Bunu beşeri kudretle hakikatini anlatmak, imkân dahilinde değil.